Mersin`de, 23 Mart 2023`te, 75 yaşında ölümsüzleşen Hüseyin Altun yoldaş için Londra Cemevi`nde yaklaşık 500 kişinin katıldığı bir anma töreni düzenlendi.
Anma programı “Özgürlük, demokrasi, devrim ve sosyalizm mücadelesinde yitirilen sayısız kahramanlar” için yapılan bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
Altun`un sevdiği şiirlerin okunması ve hayatından kesitleri ortaya koyan sinevizyon gösteriminden sonra yapılan konuşmalarda Altun`un devrimci hayatı ve mücadelesi vurgulandı.
Ardından yoldaşları adına Hüseyin Altun yoldaşı anlatan Alinteri Gazetesinde çıkan yazı okundu.
Çok sevdiği Çağsak köyünde (Kayseri-Sarız) toprağa verilen Altun için yapılan konuşmalarda onun Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu içinde Terzi Hüseyin olarak bilindiği, Hüseyin İnan`ın çocukluk arkadaşı ve yoldaşı olduğu belirtildi. Daha sonra şöyle devam edildi:
“Onu 6 Mayıs kahramanlarıyla, Sinanlarla, Mahirlerle birlikte de anmak ayrı bir öneme sahiptir. THKO içinde gelişen iç siyasi mücadelede 1976 yılında gerçekleşen politik ayrılıkta O artık Osman Yaşar Yoldaşcan’ların, Mehmet Fatih Öktülmüş’lerin, İsmail Cüneyt’lerin, yoldaşı olarak TİKB saflarında devrim mücadelesi verecekti. Tüm hayatı boyunca örgütlü mücadeleye inandı. Ve öyle yaşadı. Hem Türkiye’de hem Londra’da hayat anlayışını değiştirmedi.
Onun hayatı, hem politik hem hayat yoldaşı Zeliha anayla çocuklarıyla bir ömür devrim ve sosyalizm mücadelesiydi. Oğlu Kahraman Altun’u 16 Mart 1991’de devrim mücadelesinde, kızı Meryem Altun’u ise 31 Mart 2002’de ölüm orucunda DHKP-C militanları olarak kavgada ölümsüzleştiler.
Bu mücadelede sayısız acılar, badireler geçirdiler. Kitaplar oluşturacak ölçüde yaşanmışlıklar biriktirdiler. İnsan biriktirdiler. Yaşamının hiçbir döneminde toplumdan, insan ilişkilerinden uzak kalmadılar. İnsana, mücadele etmeye inancını yitirmediler. Mücadelenin içinde ışığın şavkıdığını gördüler. İşçi sınıfının politik mücadelesinde olduğu kadar, Alevi-Kürt toplumunun ulusal kültürel mücadelesine de inanıyorlardı. Kendi toplumunun, köyünün, onların yaşam, inanç ve kültür mücadelesinde de hep yanlarında oldular. Destek oldular, sorun çözücü olmaya çalıştılar. Bunları burda uzun uzun anlatmayacağım. Çoğunuz bunların tanığı zaten. Örgütlü yaşama TİKB’li ilk işçi kadro olarak katılımını il komite sekreteri oluşunun kimi detaylarını yoldaşları gazete yazılarında anlattılar. Mezar konuşmalarında, ve diğer mesajlarda da belirttiler. Bunları okuyup anlamak ve anlatmak gerekli ayrıca yazıp geleceğe bırakmakta gerekli.
Hüseyin Altun ve Zeliha Altun yoldaşlığının politik mücadeledeki yoldaşlıktaki karşılığı özveri, paylaşım, dayanışma, sabır, metanet ve fedakarlık olarak özetlenebilir. Hem de öyle lafın gelişi olsun diye değil, derin bir insan-doğa, canlı hayata saygı ve sahip çıkma bilinci olarak, “tarih bilinci” olarak.
Tüm aileyi ayakta tutan insanlık mücadelesi bilinciydi. Hüseyin Altun’un insan emeğini bir işçi olarak da bilincin şekillenişi, kimlik ve nitelik kazanması olarak da özümsemiş olmasıydı. Yoksa yaşanan acıları ve ızdırapları göğüsleme imkanı olamazdı. Bunu ancak insanlık bilincini felsefi politik olarak kavrayabilmiş, bu uğurda mücadeleye adanmışlık başarabilirdi.
Evlerinin herkese ve vakitsiz olarak açık olması, yalnız yoldaşlarına değil çocuklarının yoldaşlarına da, komşularına da köylülerine de eş dostlarına ve tanıdıklarına da evleri, bilinçleri açık olarak bugünlere geldiler. Sahip olduklarını hem sofrada hem hayatlarında paylaşarak geldiler. Genç yaşda bir kadın arkadaşımız Londra`da kanser illetine yakalandığında aylar yıllar içinde sürekli Hüseyin ve Zeliha yoldaş yanlarındaydı. Genç kadın arkadaşımız hayatını kaybettiğinde 7-8 yaşlarındaki kızına ve babasına evlat edinircesine kol kanat gerdiler. İnsan ilişkilerinde asla maddi kaygılar üzerinden hareket etmediler.
Yalnız insan ilişkilerinde mi? Hayır. Doğaya da aynı bilinçle yaklaştılar. Fuzuli yere değil bir hayvanın bir bitkinin, bir çiçeğin hayat hakkına da özenle yaklaştılar.
Cem cıvat yürüten bir Alevi anasının “Pınarda yüzen balığı, hasat ettiğin buğdayın tanesini boş yere heder etme”, “Yemediğin meyveyi dalından koparma, o kurtçuğun, toprağın hakkıdır.” nasihatında dile geliyordu o bilinç. Nenemden dinlediğim kitaplarda yazmayan nice masallarda “Kimi zaman bir karınca, bir çekirge, kimi zaman yoksul bir çobanın öyküsünde güçlü beylere, sultanlara karşı nasıl zafer kazanan zayıfların zekasında veya dayanışma gücünde dile geliyordu. O bilinç.”Bu bilinç politikaya dönüşürken haksızlığa karşı mücadele olarak yansıyor. Pir Sultanlar, Şeyh Bedreddinler, Hürremi isyanları, Babai isyanları biçimini alıyordu.
Kava`nın Dehak`a karşı başkaldırısı oluyordu. Günümüze geldiğinde ise işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesi, Kürtlerin, Alevilerin ulusal kültürel hak mücadelesi biçimini alır. Toplumun güce ve otoriyeteye karşı hukuku olurdu, 1 Mayıslar olurdu, 6 Mayıs 1971 Devrimciliği olurdu.
Bu 6 Mayıs 1971 Devrimciliğinin şekillendiği kavrayış biçimiydi. Bir yanı binlerce yıl tarihin derinliklerine uzanır masallara kadar giderdi. Fakat Marksizm kavrayışı henüz yeni ve yetersizdi. Modern kapitalist toplumsal ilişkilerin niteliği henüz bilinmiyordu. Bu basit bir emek-sermaye karşıtlığı bağlamında sömürü olarak kavranmıştı. Oysa işbölümünün ortaya çıkışı, sınıfların oluşması ve tarım toplumunun şekillenmesiyle ortaya çıkan ilk şehirlere kadar tüm modern sınıf çelişkilerinin başlangıcına değin mesele yeni bir insanlık tarihi yaratılması meselesiydi. Tarihsel diyalektik materyalizm fikri, felsefesiyle açtığı yeni toplumsal sosyalist mücadelenin kavranışı henüz yeniydi. Derinliğine eleştirel bir kavrayış halini almamıştı. Mücadelemizin yaşanmış bütün bir tarihe karşı olduğu henüz bilinmiyordu.
Hüseyin Altun ve Zeliha Altun yoldaşların “devrim sosyalizm mücadelesi” cesarete sahipti. O terminolojinin içinden gelmişlerdi, o bilinci bulmuşlardı.”
Tören yapılan konuşmaların ardından taziye yemeğinden sonra sona erdi.