DÜNYA

Anayasa tartışmaları ve işçi sınıfı

anayasa_0Sosyalizm için mücadele, sadece daha akılcı bir kökten çözüm değil, insanlığın geleceği açısından acil ve yakıcı bir zorunluluk haline gelmiştir

Alınteri Gazetesi’nin 2. sayısının “Sınıfın Gündemi” köşesinde yayınlanan yazıyı yayınlıyoruz:

Geçen sayımızda anayasa tartışmalarını ele almış ve bu tartışmaları nereye oturtmamız gerektiğine değinmiştik. Dahası, bu tartışmalarda iki sermaye kesimi arasında bir taraf olmamak gerektiğinin altını çizmiştik.

Peki bundan politik duyarsızlığı mı kastediyoruz?

Elbette ki hayır! Örneğin kim, örgütlenme özgürlüğünün elde edilmesi sorununun işçi sınıfının sorunu olmadığını iddia edebilir? İşçilerin ve ezilenlerin seslerini duyurmakla kalmayıp sonuç alıcı bir politik mücadele yürütme olanaklarını genişletecek bir siyasi partiler rejiminin kurulması, barajsız-yasaksız bir seçim sisteminin uygulanması işçi sınıfının işine gelmez mi?.. Kurduğu devlet düzeni ve ruhu hala yürürlükte olan faşist 12 Eylül Anayasası, çoğu o dönemde çıkarılmış ve sonraları ağırlaştırılmış faşist baskı yasaları, olağanüstü yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanlığı ve yürütme yanında YÖK’ünden RTÜK’üne, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinden F tiplerine, her biri kendi alanlarında eski MGK gibi tartışılmaz yetki sahibi “bağımsız kurullar”dan sürekli güçlendirilen polis teşkilatına kadar devlet örgütlenmesinin mevcut yapısı işçi sınıfının görüş alanı ve mücadelesinin dışında tutulabilir mi?..

Burada canalıcı nokta, işçi sınıfının asıl tarihsel amacını ve görevini oluşturan sosyalizm için mücadeleyle demokrasi için mücadele ilişkisinin nasıl kurulduğudur.

İşçi sınıfı günümüzde artık salt demokrasi uğruna mücadele ile yetinemez! Çünkü, çürüdükçe ve asalaklaştıkça daha da gericileşip saldırganlaşan kapitalist-emperyalist özel mülkiyet düzeninin temellerine yönelmeyen bir demokrasi mücadelesi -en iyi durumda bile- sınırlı, göreli, en önemlisi de geçici kimi başarılar elde etmekten öteye geçemez. Bu yüzden sosyalizm ve sosyalist demokrasi için mücadele, sadece daha akılcı bir kökten çözüm değil, insanlığın geleceği açısından acil ve yakıcı bir zorunluluk haline gelmiştir.

Fakat bu onun burjuva rejimin yapısı ve işleyişine, bu bağlamda demokratik özgürlükler için mücadeleye ilgisiz kalacağı anlamına gelmez. Tam tersine, özellikle de kendisinin ve tüm ezilenlerin, sistem içinde seslerini duyurup mücadele koşullarını daha elverişli hale getirecek demokratik hak ve özgürlükler için de dövüşmesini gerektirir.
Örneğin örgütlenme özgürlüğü, düşünce ve basın özgürlüğü, grev ve gösteri özgürlüğü, Kürtlere özgürlük, her türlü etnik, mezhepsel, cinsel ayrımcılık, baskı ve yasakların kaldırılması, 12 Eylülcülerden hesap sorulması, hortumcuların, işkencecilerin, kirli savaş suçlularının, Gazi ve diğer katliamların sorumlularının yargılanması, vb. gibi talep ve hedefler bunların başında gelmelidir.

Bu mücadele işçi sınıfı için bir yönüyle de devrim ve sosyalizme hazırlık okuludur. O bunun ateşi içinde güç biriktirir, deneyim kazanır, kendini ve müttefiklerini nihai kavgaya hazırlar.

Öyleyse Anayasa tartışmalarının yeniden alevlendiği şu kesitte, işçi sınıfı ve onun devrimci öncüleri olarak, faşist 12 Eylül Anayasası’nın orasının burasının düzeltilmesinin ötesinde ruhuna ve kurduğu rejim yapısına karşı cepheden bütünlüklü bir mücadelenin bayrağını yükseltmeliyiz. Bu alanda, onun bunun kuyruğuna takılmadan açacağımız her gedik, sınıf olarak kendi geleceğimiz, sosyalizmin özgürlük dünyasına giden yolu kısaltacak adım ve kazanımlar olacaktır.

Daha fazlası

İlgili

Close