DÜNYA
Burjuva "adalet"in şirazesi
Bu tablo, faşist yargı sisteminin temel mantığı ve işleyişinin ortaya çıkardığı bir sonuçtur

Çocuklar ve çocuk yaştaki gençler dahil devrimci ve yurtsever tutukluları olmadık kanıtlarla “örgüt üyesi” yapmakta mahir mahkemelerden sonra, dosyaların kapağını kaldırmadan jet hızıyla onaylamasıyla ünlü Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 102. Madde‘yi yorumladı!
Yasa çıkalı beş yıl oluyor. O zaman çok sayıda devrimci ve yurtsever tutsağın yararlanmasını engellemek için maddenin uygulanma tarihi, AKP tarafından beş yıl ertelenmişti. Komünist ve devrimci tutsaklarla Kürt yurtseverlerini daha uzun süre zindanlarda tutabilmek için kurulan bu tezgahın kaymağını bugün Hizbullahçı katillerle mafya şefleri yiyor!..
İnsanları domuz bağlarıyla boğarak öldüren dinci gerici katliam makinası, kontra örgütü Hizbullah dosyaları, 4 yıldır Yargıtay’ın raflarında çürütüldü. Devlet tarafından kurulan bu kontra örgütünün her biri en az 15-20 cinayetten sorumlu bütün şeflerinin serbest kalacakları bilindiği halde 9 aydır dosyalarının kapağı dahi açılmadı. Bingöl Solhan’da düğün basıp beş kişiyi herkesin gözü önünde katleden katilin dosyası da aynı süreci yaşadı.
Buna karşın, 14 yıldır tutuklu olarak yargılanan PKK’li iki Kürt yurtsever tutsak, sırf yasadan yararlanmalarını engellemek için, raporlu oldukları halde 30 Aralık’ta apar topar mahkemeye çıkarılıp ağır cezalara çarptırıldılar. Zaten yasadan yararlanabilen devrimci ve yurtsever tutsak sayısı topu topu 30. Bunların arasında, ilgisi bile olmayan eylemlerden yargılananlar da var.
Bu çifte standarda ilişkin yüzlerce örnek ortadayken,Yargıtay, tam bir pişkinlikle, “bu tablonun yargının iş yükünün fazlalığından kaynaklandığı” mazeretinin arkasına saklanmaya kalkıyor.
Ortaya çıkan sonuçlardan hareketle “Hukuk sistemi kanadı” çığlıkları atmak, bu tabloyu doğuran nedenleri ortadan kaldırır mı? Sorun, sadece yargının ağır çalışmasından mı kaynaklı? Yoksa “devleti koruma” ilkesi üzerine kurulu faşist yargı mekanizmasının, polis soruşturmaları aşamasından başlayarak, komünistler ve devrimcilerle Kürt düşmanlığını esas alan işleyişinde mi? Temel paradigmayı “yıkıcı ve bölücülere karşı devleti koruma” oluşturunca, dün MHP‘li faşistlerin, bugün Fethullahçı kadroların cirit attığı polis teşkilatıyla birçoğu “Ergenekoncu” olarak lanse edilen Yargıtay kadrolarının, özellikle de Genelkurmay‘ın uzantısı gibi hareket etmesiyle ünlü 9. Ceza Dairesi’nin aynı reflekslerle hareket edip aynı tutum ve kararlarda birleşmeleri hiç şaşırtıcı olmuyor.
Burjuva klikler arası dalaşların doğrudan yansımasını bulduğu bu kurumlar, komünistler, devrimciler, yurtseverler ve onlarla omuz omuza hareket eden ilerici-demokrat aydınlar sözkonusu olunca, onları zindanlara tıkıp olabilecek en uzun süre içerde tutma noktasında son derece uyumlu bir işbirliği sergiliyorlar. Hizbullah ve çete sanıklarında ise bütün mekanizma farklı çalışıyor. Onun için, bugün ortaya çıkan tablo, faşist yargı sisteminin temel mantığı ve işleyişinin doğal bir sonucu.
Bu kez öylesine açık oynadılar, daha doğrusu o kadar büyük bir açık verdiler ki, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerle, onların devrimci öncülerine karşı saldırganlıkta burjuva devlet aygıtının üç ayağından birinin mahkemeler ve mapushaneler olduğu gerçeğini, görmek isteyen her göze bir kez daha soktular.
O Habur’sa, bu ne!
Diyarbakır Cezaevi önünde tekbir getirip halay çekerek Hizbullah liderlerini bekleyenleri görüntüleyen televizyon spikerleri, “Habur’u andıran görüntüler” hatırlatmasında bulunuyorlar. Ulusal hareketin Habur’dan giren gerillalarının barış umuduyla karşılanmasına “Kürtler gövde gösterisi yaptılar” diyerek tepki gösterip şoven salyalarını akıtarak Habur histerisine tutulanlara şimdi sormak gerekir: O Habur’sa bu ne!
Diyarbakır’da, binlerce kişi tekbir sesleri arasında resmen kutlama yapıyor. İstanbul’da Sedat Şahin gibi eli kanlı mafya şefleri, yüzlerce araçlık konvoylarla gövde gösterisi düzenliyor. Şimdi neden sesleri çıkmaz bunların!
Onların adalet terazisinin şirazesi hep böyle kayıktı, kayık olmaya da devam edecek. Çürümüş adalet sistemleri ve bir bütün olarak sistemlerine karşı savaşan devrimci ve yurtsever tutukluların haklılığını ve meşruluğunu bu tahliyeler bir kez daha açığa çıkardı.
Sergilenen pervasızlık karşısında, “Hukuk kanadı“, “Hizbullahçıların domuz bağlarıyla öldürüdüklerinin kemikleri sızladı” diyen genel vicdani rahatsızlık, buradan yükseltilecek bir teşhir, sivrisinek vızıltısı kadar etkili olabilir ancak. Tonlarca “Hizbullah tokadı, domuz bağı tokadı” daha yense, kimsenin aklı başına gelmeyecek, balık hafızalı tutumlar sürüp gidecek, bir süre sonra değişen gündemle bu tahliyeler de unutulup gidecektir.
Şimdi, ilk olarak, “Devrimci Tutsaklara Özgürlük!” talebini kitleselleştirme zamanı. Unutmama ve unutturmama görevi bizlerin omuzlarında!..Ve bu kavga, çürümüş sisteminin sadece dikişlerinin patladığı noktalardan dışa vuran yanlarına değil, onun temellerine yönelmek, burjuvazinin sınıf egemenliğini kökünden yıkarak sosyalizmi kurma kavgasına bağlanmak zorunda!..