GENÇLİKİŞÇİ SINIFIKADIN
Çalışmalı ama nasıl…
Burjuvazi, kadının toplumsal statüsünü değiştirmeden üretime çekilmesini hedefleyen esnek biçimleri meşrulaştırma peşinde

Sermaye, daha fazla sayıda kadının üretime çekilmesini ne çok istiyor! Bu istek, ‘Torba Yasa Tasarısı‘ndaki çeşitli düzenlemelere yansırken, düzenlenen özel toplantılarla da ilan ediliyor.
TÜSİAD’ın geçtiğimiz ay düzenlediği “Çalışma hayatında kadın” konulu konferans, bunlardan sadece biriydi. Bu çalışmalar, kadın sorununda, “demokratik açılım” çabası olarak lanse ediliyor. Öyle ki, düzenlenen son konferansta TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, konferansın yapıldığı Çırağan Sarayı‘nın önünde eylem yapan feminist kadın örgütünü konferansa davet edip kürsüden de, “Çağırdık; ama gelmediler…” minvalinde açıklamalarla bu demokratiklik maskesini perçinleyecek çıkışlarda bulundu.
TÜSİAD’ın Çırağan Toplantısı ya da benzer toplantıların esas amacı, kadın istihdamını genişletecek yöntemlerin toplumsal kabule sunulmasıdır. Kadının toplumsal statüsünü değiştirmeden üretime çekilmesini hedefleyen esnek biçimlerin kabulünün, meşrulaştırılmasının sağlanmasıdır!
Sermayenin uluslararası rekabette ayakta kalabilmesinin en önemli dayanağı, üretim maliyetinin, dolayısıyla işgücü maliyetinin en alt sınıra çekilmesidir. Hem ücretler hem de -sigorta dahil- tüm sosyal hakları kapsayan işgücü maliyetinin en alt sınıra çekilmesi için, sınıf içi rekabeti körükleyecek her türlü faktörün devreye sokulması gerekiyor. Hedeflenen vahşi sömürü koşullarının yaratılması için, yüzde 20′lerin üzerinde seyreden işsizlik oranları da yetmiyor artık. Sınıfın çalışan, çalışabilecek tüm bölüklerinin de kendi içinde kıran kırana bir rekabete sokulmasını gerektirecek bir vahşet iklimi yaratılmak isteniyor. Bunun için şu anda atıl durumda bulunan kadın, genç ve çocuk işgücü kitlesel biçimlerde devreye sokulmaya çalışılıyor. Kadın işgücünün istihdamı, emek gücü piyasasının esnekleştirilip-kuralsızlaştırılmasının dinamiklerinden biri haline getirilmeye çalışılıyor. TÜSİAD’ın o makyajlı toplantıları, bu vampirliği perdeleyecek bir paravana dönüştürülmeye çalışılsa da, başarılamıyor. Tartışılan konu başlıkları bile anlayana çok şey ifade ediyor!
Türkiye’de kadınların çalışma yaşamındaki yeri dünya ortalamasının hayli gerisinde: Dünyada ortalama yüzde 51.6 iken, Türkiye’de bu oran 2010 Eylül’ü itibariyle yüzde 27.95′lerde seyrediyor! Yani çalışabilecek durumdaki her dört kadından sadece birisi çalışabiliyor. Türkiye’deki kadın istihdam oranları, uzun bir süredir düşme eğilimi gösteriyor. Son 2 yılda görülen nispi artış ise, krizin yarattığı yıkımın ortaya çıkardığı zorunluluk içinden okunmalıdır.
Kadının üretim içindeki istihdam oranının bu denli düşüklüğünde “ev işi, çocuk-hasta ve yaşlı bakımının” kadının doğal rolleri içinde sayılıyor olması, bunu etkileyen faktörlerden en önemlisidir. Sermaye şimdi bu atıl işgücünü -kadının bu rolünü sarsmadan-, üretime çekme arayışındadır. Kadın hem ucuz işgücü olarak üretimin parçası haline getirilmeli, hem de ciddi bir harcama gerektiren “ev işlerini” sürdürebilmelidir. İstenen istihdam modelini belirleyen esas fikir, bu ikili sömürü çarkını içiçe geçirmeye dayanıyor.
Tabii ki bu sadece kadının sömürülmesi değil, bir bütün olarak sınıfsal sömürüyü derinleştirecek sonuçlar yaratacak bir arzudur. Çünkü “evde iş”, “ihtiyaca göre telefonla çağrılı iş” vb. modeller, asıl olarak kadın işgücü için devreye sokulurken, bir taraftan da bir bütün olarak emek gücü piyasasını alabildiğine esnekleştirip, kuralsızlaştıracak modeller olarak iş görecektir. Yanı sıra bu işlerin, kadına kalifiye nitelikler kazandıracak ya da bu nitelikleri gerektirecek işler olmadığı, kadının varolan niteliği içinde (kalifiye olmayan) üretime eklemlediğini anlamak güç değildir. Zaten yapılan belirsiz tanımlar da bu anlama geliyor.
Kadın istihdam oranlarının bu denli düşmüş olmasındaki diğer belirleyen de tarımda yaşanan yıkım ve göçtür. Öncesinde tarımsal alanda ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınlar, tarımın tasfiyesiyle birlikte kentlere doğru gerçekleşen yoğun göçle istihdam dışında kaldılar. Bu göç, Kürdistan’daki binlerce köyün yakılmasıyla 3 milyona yakın insanın kentlere göçmek zorunda kalması ve 2000′lerde hızlanan neoliberal tarım politikalarıyla birlikte hız kazandı. TUİK verilerine göre 1988 ile 2005 yılları arasında kadınların istihdama katılma oranları keskin bir düşüş yaşayarak yüzde 34.3’ten yüzde 23.3’e geriledi. Kırda ücretsiz aile içi tarım işçisi olarak çalışan kadın, kente göçle birlikte fiilen üretimin dışına düştü. Çünkü kapitalist üretimin ihtiyaçlarına yanıt verecek donanımdan yoksun olduğu kadar, geleneksel algı ve düşünüşün sınırları da onu belirledi.
Fakat bu ,gerçeğin sadece görünen kısmı. Çünkü bu kadın kitleleri üretim içinde istihdam edilmemiş görünse de çeşitli esnek, kuralsız, kayıtdışı biçimlerle fiilen üretimin içindedirler. Kimisi evde, kimisi mevsimlik işçi olarak, kimisi temizlik gibi kayıtdışı sektörlerde, merdivenaltı üretim içinde… Kısacası bu kadınlar, tamamen enformel biçimler içinde şu ya da bu şekilde üretim sürecinin parçası durumundadırlar. Bu açıdan da istatistiki veriler gerçeğin bütününü ifade etmekten oldukça uzaktır. Bir taraftan da bu veriler bile kadının hem aile içi rollerini, ama hem de artan maddi sıkıntılar dolayısıyla aile bütçesine katkıda bulunmak için enformel ve kayıtdışı işlerde çalıştığını gösteriyor. Yani iki kere, hem de en ağır biçimlerde sömürüldüğünü.
Sermaye şimdi bu gerçeği tamamen yasal-meşru bir gerçeğe dönüştürmeye çalışıyor. Kadın hem ev işlerini yapsın, hem de ucuz emek gücü olarak üretime eklemlensin! Ve bununla sınıfın bütününün çalışma koşullarının en alt sınıra çekilmesi biraz daha kolaylaşsın! Bizce de kadın üretim sürecinin bir parçası olmalıdır. Fakat onun daha fazla köleleştirilmesi için değil, özgürleşmesini sağlayacak koşullarda olmalıdır, bu koşullar için savaşılmalıdır. Bunun için: Ev işleri, çocuk-hasta-yaşlı bakım hizmetlerinin bedeli karşılanmalı, bu ciddi yük kadının sırtından alınmalıdır!
Kadının üretimin tüm alanlarında istihdam edilebilecek bir donanıma kavuşturulmasının olanakları yaratılmalıdır. Bunun için hem cinsiyetçi istihdam anlayışı değişmeli, hem de kadının mesleki eğitimi için gerekli maddi koşullar sağlanmalıdır!
Kadının işgünü saatleri dışındaki zamanının evin erkeği ile eşit koşullarda paylaşılabilmesi için işgünü tüm çalışanlar için 6 saate düşürülmelidir!
Eşit işe eşit ücret verilmelidir!
Kadın işgücünün yoğun sömürüsüne dayanan enformal sektör kurallara bağlanmalı, denetim altına alınmalı, kuralsız-güvencesiz-esnek çalışma yasaklanmalıdır!
[Alınteri‘nin 12. sayısından alınmıştır]