İŞÇİ SINIFI
CHP şizofrenisi
CHP, söylemle-öz arasındaki belirgin yarıkla birlikte yoluna devam etme durumunda
Sermaye partisi CHP, gıdasını, alttan alta biriken toplumsal patlama dinamiklerini emmeye hazırlanmaktan alan bir “dönüşüm” yaşıyor. Elbette ki aynı zamanda sermaye içi çelişkilerin oluşturduğu burjuva siyasal iklimden ve sermayenin AKP‘ye karşı devreye sokabileceği alternatifler yaratma arayışından… Fakat özellikle toplumsal patlama dinamiklerinin güçlü temellerine rağmen henüz somut ifade kazanamamış olması onun yaşadığı “dönüşüm” sürecini de çok eklektik kılıyor.
Bu eklektizm kimi zamanlar parti içi farklı yaklaşımlar biçiminde yansıyor, kimi zaman da politikada belirsizliğe, net olmayan ikili söylemlere yansıyor. Daha tam bir ifadeyle: Bir taraf Şam derken, diğer taraf Halep diyebiliyor.
CHP bir taraftan kendisini, ‘70′lerin güçlü toplumsal hareketinin zorunlu kıldığı Ecevit’in CHP’sinin söylemleriyle yeniden kurmaya çalışırken, bir taraftan da zamanın ruhundaki farklılığın sınırlarına çarpıp tökezleyiveriyor! Büyük alavere dalaveralarla koltuğa oturup yerini sağlamlaştıran Kılıçdaroğlu, tüm söylemini, bir zamanların Karaoğlan hitini anımsatan rol çalma üzerinden kuruyor. Bu rol çalmada o kadar ileri gidiyor ki, kimi davranışlarıyla adeta “ben taklidim” dedirtecek kadar ucubeleşiyor. Taktığı kasketten, vücut diline; kurduğu cümlelerden ifade ediş biçimi ve tonlamaya kadar hemen tüm davranış bütünlüğü, bu taklit olma halininin komik bir tercümesi oluyor.
Kılıçdaroğlu şahsında somutlaşan bu karikatürize olma hali, CHP‘nin bütünündeki söylemsel eklektizmle birleşince ortaya tam bir ucube çıkıyor. Bir taraftan “halkçı iktidar” söylemi; bir tarafta rejimin AKP eli ile faşistleştiği söylemi ve direniş çağrıları, bir taraftan yanı başında olup biten karşısında dut yemiş bülbül olunurken, Mısır‘daki halk isyanına öykünmeler… En mayınlı alanlardan biri olan Kürt sorunu konusunda nalına da mıhına da vururken, genlerindeki ırkçı şoven yaklaşımı ketleyemeyip “Kürtler sonunda kucağımıza oturacak” gibi bilinçaltı konuşmaları ile sahtekarlığını dışa vurabiliyor. Torba Yasa Tasarısı‘na karşı DİSK–KESK ve TOB öncülüğünde yapılan “Meclisi Kuşatıyoruz” eyleminin en ön saflarında 50 CHP milletvekilinden kortej oluşturup “Faşizme karşı omuz omuza!” sloganları atarlarken, yanıbaşında Kürtlere dönük süren zulme karşı gıkını bile çıkarmayabiliyor! “Halk iktidarı”, “Emekten, emekçiden yana olmak!”, “direniş” gibi kavramları söyleminin merkezine yerleştirirken, programındaki neoliberal kutsamayı ucundan kıyısından da olsa rötuşlamaya bile girişmiyor! CHP yönetim organlarına neoliberal politikaların en kaşarlanmış isimlerini getirmekten çekinmediği gibi…
Bu eklektizm doğal
CHP‘nin eklektizmi tarihsel bir zorunluluktur. Bugünün dünyasında klasik sosyal demokrasinin programına sahip bir partinin, en başta sermayeden vize alma şansı yoktur. Kriz sonrası yaşanan tartışmalar, alınan önlemler de gösteriyor ki, kızışan rekabet koşullarında neoliberal birikim politikalarından vazgeçmek bir yana, en keskin biçimleriyle hayata geçirmek zaruridir. Emek sömürüsünü en vahşi biçimlerle derinleştirmek zorunludur! Fakat aynı zamanda sosyalist bir dünya yaratma iddiasındaki öncüleriyle buluşamamış olmanın ciddi zayıflıklarını taşısa da dünyanın hemen her yerinde patlayan öfkeleri denetim içinde tutacak aktörlere olan ihtiyaç da öyledir. Bu ikilik, günümüz sosyal demokrasisinin ikili karakterini açıklamaya yeter sanırız. CHP, bir taraftan sermaye içindeki çeşitli çelişkilerle birleşik olarak giderek rahatsızlık kaynağı haline gelen, en azından bir alternatifle dengelenmeye çalışılan AKP‘ye karşı alternatif bir güç olmaya hazırlanırken, bir yandan da olası toplumsal patlamaları soğuracak bir adres haline gelmeye/getirilmeye çalışı(lı)yor. Onun klasik sosyal demokratik söylemle, neoliberal program arasında salınan şizofrenik durumu toplumsal hareketin gücüne bağlı olarak farklılaşabilir. Ancak şimdilik söylemle-öz arasındaki belirgin yarıkla birlikte yoluna devam etmek durumunda!
CHP‘nin bu “değişim”ine en fazla birtakım solcular teşne oldu. Daha şimdiden ‘70′lerde Ecevit’le yapılan ittifaklara benzer seçim ittifakı kurmayı tasarlayanlar mı dersiniz, “biraz daha bastırırsak CHP daha bir halkçılaşabilir” diyenler mi… Ecevit’le yapılan ittifakların tarihsel sonuçları belleklerdedir. Şimdiki CHP ile yapılması düşünülen ittifakların sonuçlarının ne olacağını kestirmek de zor olmasa gerek. Ne demişler: “Her yeni tarihsel evrede eskinin hataları yeni bir biçim altında kendilerini gösterirler. Yalnız birincilerde trajedi olan, ikincilerde komediye dönüşür”. Ona göre…
[Alınteri‘nin 12. sayısından alınmıştır]