DÜNYA
"Devrimcilerin iade-i itibar'a ihtiyacı yoktur"
“Asılan devrimcilerin itibarı zedelenmiş değildir. Yani iade-i itibarın bizim için hiçbir anlamı yoktur.”
Sermaye, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ın gözyaşlarıyla vahlanmalarıyla, faşist 12 Eylül anayasasında yapılan tadilatlar üzerinden, asılan devrimcilerin ailesini ve arkadaşlarını yanına almaya çalışıyor. Kaleyi içten fethetmeye çalışıyor. İnsanın kanını donduracak bir pragmatizmle devrimci değerleri de istismar ederek “yeni tipte propaganda” ile referanduma evet oyu istiyor.
Erdoğan’ın, Erdal Eren ve Necdet Adalı’yı “Boş yere asılan, itibarları iade edilmesi gereken gençler” olarak anarken, yedi kişinin ölümüyle sonuçlanan Balgat Katliamı’nın eli kanlı katili faşist Mustafa Pehlivan’ın mektubunu okurken de ağlıyor. Sonuçta da 12 Eylül günü yapılacak referandum işaret ediliyor ve ‘evet’ oyu isteniyor.
“Kardeşim kamu vicdanında aklandı”
12 Eylül’de idam edilen 17 yaşındaki Erdal Eren’in de adını anarak referandum için ailesinden oy istemesine tepki Eren’in ağabeyinden geldi. Erdal Eren’in ismini anıp “12 Eylül’le hesaplaşmak için “Evet” oyu” isterken, Erdal Eren’in ağabeyinden “Hayır” yanıtını aldılar.
Erdoğan’ın kardeşinin ismini söylerken ne hissettiğini de anlatan Erkan Eren, “AKP’lilerin kulanması beni rahatsız etti. Şimdiye kadar ne yaptılar. Benim kardeşim kamu vicdanında iade-i itbarını almıştır. 12 Eylül akla geldiğinde ilk onun ismi gelir. Ona yapılan haksızlıklar hatırlanır. Bu anlamda AKP’nin getireceği değişikliği samimi bulmuyorum”
İtibarsız anayasa itibar dağıtmaya kalkınca
Anayasa Mahkemesi, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üyelerinin seçiminde yargıçların ayrıcalıklarını koruyan, Meclis, Hükümet ve cumhurbaşkanıyla, YÖK ve benzeri organların bu kurumların bileşim ve işleyişlerinin pekiştirilmesi ile gücü merkezileştiren, meşrulaştıran bir itibarsız anayasa, asılan devrimcilerin itibarını iade edecekmiş!
Erkan Eren’in yanıtı “Kardeşim Erdal Eren kamu vicdanında iade-i itibar aldı, samimi bulmadığım, başka amaçlarla yapıldığını düşündüğüm” bu değişikliğe “Evet” oyu vermek “Vicdanımı rahatsız eder” dedi.
Erkan Eren, “Başbakan’ın sözlerini nasıl değerlendirdiği” sorusuna şu yanıtı verdi:
Bu sözleri samimi bulmuyorum. Referandum öncesi kullanıyorlar. 12 Eylül’ü yapanların yargılanmasını isterim. Gönül isterki böyle olsun. Tek başına bu madde gelse önüme evet derim. Meclis’e de tek başına bu maddeyi getirse kimse hayır demez. Ama öyle değil. Referandumda asıl yapılmak istenenler başka. Diğer maddeleri geçirmek için bunu kullanıyorlar. O nedenle bu referanduma evet oyu vermek vicdanımı rahatsız eder. Çünkü yapılmak istenenler başka. O madde sadece başka şeyleri gizlemek için öne çıkarılıyor. Gerçek amaç olarak bunu görmüyorum. Esas başka bu da ancak çeşnisi.
“İade-i itibarın bizim için anlamı yok!”
İade-i itibar maskaralığına, Başbakan Erdoğan’ın grup konuşmasının bir bölümünü ayırdığı 12 Eylül döneminde idam edilen Necdet Adalı’nın cezaevinde aynı koğuşta yattığı arkadaşı Turgut Türksoy‘dan cevap geldi. Adalı ile cezaevi öncesinde de arkadaş olduklarını söyleyen Türksoy, “Ulucanlar Cezaevi’nde bir süre birlikte yattık. Ben çıktım. Ayrı cezaevlerinde kaldığımız dönemde sürekli mektuplaştık. Necdet 1.85 boyunda, sarışın, mavi gözlüydü. Annesi ona ‘Boncuk gözlüm’ derdi. Onun idamı gerçekten büyük bir trajedidir, suçsuz yere asıldı.”
Başbakan Erdoğan’ın, referanduma “evet” denilmesi gerektiğini anlatırken bahsettiği Adalı için “iade-i itibar” sözleni Türksoy “Necdet itibarları zedelenmiş bir kişi değildir. Asılan arkadaşlarımın hiçbirisinin itibarı zedelenmiş değildir. Zaten itibarlı kişilerdir. Yani iade-i itibarın bizim için hiçbir anlamı yoktur.” dedi.
12 Eylül rejiminin diktatoryal işlevini 15. maddenin budanması ile bir parça sınırlandıran, fakat meclis, hükümet, cumhurbaşkanı, YÖK ve benzeri kurumların bileşim ve işleyişlerini daha fazla güçlenme merkezileşme doğrultusunda kullanan bir anayasaya evet demenin siyasal cinayet olduğu toplumun çeşitli kesimlerince dile getirilmeye devam ediyor.
Özel ordu, iç ve dış askeri operasyonlarla, kirli savaş konseptinde 90’lı yılları geri getirmeye çalışanlar, Türk ve Kürt emekçiler karşısında asıl kendi “itibarsızlıklarının” hesabını nasıl vereceklerini düşünsünler.