
Tarihinin en ciddi ‘su krizi’nin yaşayan ülkede 100 milyonlarca insanın yaşamı tehdit altında
HABER MERKEZİ- Hindistan tarihinin en kötü “su krizi”ni yaşıyor. Milyonlarca insanın yaşamı tehdit altında. Şu anda, 600 milyon kişi aşırı sususzlukla karşı karşıya ve her yıl yaklaşık 200 bin kişi temiz suya erişim yetersizliği nedeniyle hayatını kaybediyor.
“Su krizi”nden bu derece etkilenenlerin ise burjuvalar değil “yoksullar” ve emekçiler olduğu açık. Artık dayanılmaz bir hal alan bu sorun karşısında özellikle kadınlar ülkenin pek çok şehrinde protesto gösterileri yapıyorlar.
Diğer yandan, yine kadınlar ailesine ve çocuklarına su tedarik etmek için bir çok zorluğa katlanıyorlar. Fotoğraftaki gibi, Madhya Pradesh kentine bağlı bir köyde sıcağın altında kilometrelerce yol yürüyüp 30-40 metre derinliğe ulaşan kuyulardan su temin etmeye çalışıyorlar.
‘Su kıtlığı’ kapıda
2030’a gelindiğinde, ülkenin su talebinin mevcut arzın iki katı olacağı tahmin ediliyor ve bu da 100 milyonlarca insan için ciddi bir su kıtlığı anlamına geliyor.
Son dönemde ajanslara düşen raporlara göre;
Ülkede suyun yüzde 70’i kirli; Hindistan şu anda “su kalitesi endeksi”nde 122 ülke arasında 120 sırada yer almaktadır.
Nüfusun yüzde 40’ının 2030 yılına kadar içme suyuna erişimi olmayacaktır.
Yeni Delhi, Bengaluru, Chennai ve Haydarabad da dahil olmak üzere 21 şehirde, 2020 yılına kadar 100 milyon insan susuzluktan ciddi derecede etkilenecek.
Maharashtra ülkedeki en çok baraj sayısına (2,354) sahiptir, ancak eyalet nüfusunun ve topraklarının sadece yüzde 18’i bundan faydalanabilmektedir.
İleriye dönük olarak, eyalet yönetimlerinin hızlı ve (kapştalist) dengesiz kentleşme nedeniyle artan talebi karşılamak ve suyun yeniden kullanılmasını sağlamak için atık su arıtma yatırımlarını artırmaları gerekmektedir.
‘Su krizi’ kapitalizmin yarattığı bir olgu
Emperyalist-kapitalist sistemin uluslararası işbölümünün geldiği düzeyle birleşik olarak, demir-çelik, madencilik, tekstil-konfeksiyon gibi sektörlerin geometrik şekilde çoğaldığı Hindistan -ve daha pek çok Asya ülkesinde- kapitalist üretim tarzı insanların emek-gücünün aşırı sömrülmesinin yanı sıra çevreye, doğaya, suya onarılması giderek güçleşen zararlar vermektedir.
Azami karların sağlanması temelinde genişleyen kapitalist üretim çevreyi ve suyu kirletmeyecek şekilde üretim yapmaya yönelmediği gibi, fabrikaların kirlettiği suyun temizlenmesine dönük alt yapı yatırımlarının yapılması da bu koşullarda mümkün olmamaktadır.
Kapitalizmin, özel sermaye yatırımlarının önünü açmak, bu uğurda özelleştirmeler yapmak, yasalar çıkarmak, her şeyi piyasalaştırmak için çalışan devlet yönetimleri ise toplumun temiz suya erişimini sağlayacak alt yapı hizmetlerini sunmak için (kapitalist devletin doğası gereği) hemen hiç bir şey yapmamaktadır.
Bu nedenle “su krizi” doğal kaynakların yetersizliğinden kaynaklı bir durum değildir; kapitalist üretimin yarattığı bir olgudur.