GENÇLİKİŞÇİ SINIFI
İlk komünistler
Mustafa Suphi ve ondört yoldaşı, 28-29 Ocak 1921’de Kemalist burjuvazi tarafından alçakça katledildiler
KALBİM
Göğsümde onbeş yara var!…
Saplandı göğsüme onbeş kara saplı bıçak!..
Kalbim yine çarpıyor,
Kalbim yine çarpacak!…
Göğsümde onbeş yara var
Sarıldı onbeş yarama
Kara kaygan yılanlar gibi karanlık sular!.
Karadeniz boğmak istiyor beni,
Boğmak istiyor beni
Kanlı karanlık sular!!!
Saplandı göğsüme onbeş kara saplı bıçak
Kalbim yine çarpıyor
Kalbim yine çarpacak!
Göğsümde onbeş yara var!
Deldiler göğsümü onbeş yerinden,
Sandılar ki vurmaz artık kalbim kederinden.
Kalbim yine çarpıyor,
Kalbim yine çarpacak!
Yandı onbeş yaramdan on beş alev,
Kırıldı göğsümde onbeş kara saplı bıçak…
Kalbim,
Kanlı kızıl bir bayrak gibi çarpıyor,
Çar-pa-cak!..
Nazım Hikmet / 1925
Türkiye proletaryasının ilk komünist önderlerinden Mustafa Suphi ve ondört yoldaşı, 28-29 Ocak 1921’de Kemalist burjuvazi tarafından alçakça ketledildiler. Türkiyeli onbeş Bolşevik, Kemalizmin ajanlarıyla boğuşa boğuşa Karadeniz’e gömüldüler.
Fransa’da eğitim gören Mustafa Suphi’nin siyasal yaşamı, döneminin burjuva akımlarının etkisinde, hatta antisosyalist bir Osmanlı aydını kimliğiyle başladı. Bir süre sonra, emperyalizme bağımlılığa ve gerici istibdat yönetimine karşı 1905 Rus Devrimi’nin estirdiği özgürlük rüzgarlarının verdiği esinin etkisiyle kurulan partilerden birine, Osmanlı Sosyalist Fırkası’na üye oldu. Ancak II. Enternasyonal yanlısı partinin İttihat ve Terakki’yle yönelttiği eleştiriler nedeniyle sürüldüğü Sinop’tan 1914’te kaçtı. Esir düştüğü Rusya’da, Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne katıldı; Rusya’da Bolşevik oldu. Esir düşen Türk askerleri arasında sosyalist propaganda yaptı. M. Suphi’nin örgütlediği Türk esirleri (Kızıl Alay) Türkiye’ye dönerek Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katıldılar, askerler arasında sosyalist fikirleri yaymaya giriştiler. M. Suphi, Ekim Devrimi ve idealleriyle kısa sürede ve hızlı bir bütünleşme sağladı, propagandacı ve örgütçü özellikleriyle öne çıktı. 3. Enternasyonal’in Müslüman halklara yönelik yayınlarının yöneticisi oldu. Bunlardan Türkçe yayınlanan “Yeni Dünya”nın Türkiye’ye gizlice sokulup dağıtılmasını sağladı. 3. Enternasyonal’de Türkiyeli komünistlerin temsilcisi oldu.
10 Eylül 1920’de Bakü’de yapılan kongreyle Anadolu ve yurtdışındaki Türkiyeli komünistler TKP çatısı altında birleştiler. Türkiye’nin emperyalist işgalden kurtarılmasını acil görev olarak belirleyen TKP Kongresi, bu mücadelede Kemalist burjuvazinin yedeğine düşmemek, sınıf mücadelesine ara vermeksizin işçi sınıfı önderliğinde sosyalizme doğru yürümek, emperyalizmin işbirlikçisi sınıflara karşı işçi-köylü ittifakının kurulması, feodalizmin tasfiyesi, şovenizm ve ulusal zulme karşı mücadele, gençlik ve kadın kollarının kurulması gibi kararlar aldı. Kongre, M. Suphi’yi TKP Genel Başkanlığı’na, Ethem Nejat’ı da Genel Sekreterliğe getirdi.
Kemalist burjuvazi, Türkiyeli komünistlerin gelişip güçlenmeye aday etkinliğinden ürküntüye kapıldı. Türkiye işçi sınıfı o dönemde henüz son derece cılızdı. Bununla birlikte, Sosyalist Ekim Devrimi’nin etkisini ve bunun hızlandırdığı ilk komünist işçi, aydın çevrelerinin doğuşunu gözlemleyen Kemalist burjuvazi, ulusal savaş içerisinde komünistlerin etkinlik kazanması, emekçi köylülüğün toprak talebini yükseltmesi, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı kapitalistlere ve toprak ağalarına karşı mücadeleye dönüştürme tehlikesiyle karşı karşıya gelmek istemiyordu. O, bir yandan iç savaşı sürdürmesine ve içinde bulunduğu yıkıma rağmen Türkiye Ulusal kurtuluş Savaşı’na silah yardımı yapan Sovyetler Birliği’yle iyi geçinmeye çalışıyordu. Hatta hem kitleleri aldatmak, hem de Sovyetler’i “dostluğuna” ikna etmek için sahte bir “komünist partisi”ni kendi kadrolarına kurdurdu, üstüne üstlük bu partiye 3. Enternasyonal’e üyelik başvurusu bile yaptırdı! Öte yandan burjuva sınıf karakterine uygun olarak bizzat savaşın içinde emperyalistlerle el altından kurduğu, geleceğe dönük ilişkilerde, Türkiye’nin bağımsızlığını kazandığında Sovyetler gibi emperyalist zinciri kırmayacağının garantisini veriyordu.
M. Suphi ve yoldaşları, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na katılmak üzere Türkiye’ye gelme kararı aldılar. Bu, ülkemiz solunda sonradan yaygınlaşan mülteciliğin aksine zor ve fırtınalı bir dönemde mücadelenin başında bulunmak, fiilen önderlik etmek ve etkinliğini geliştirmek gibi devrimci bir niyetten kaynaklanıyordu. Bazı çevrelerde M. Suphilerin tavrının, gerek kendilerinin gerekse de Moskova ve 3. Enternasyonal’in Kemalizme olan güveninden kaynaklandığı söylenir. Oysa aksine, hem M. Suphi ve yoldaşları ülkeye dönüşün oluşturduğu riskin farkındaydılar hem de 3. Enternasyonal, Kemalizmin milli burjuva karakteri ve zayıf antiemperyalizmi nedeniyle güvenilmezliğini ortaya koymuştu. Bununla birlikte, M. Suphi ve yoldaşlarının tavrının -sonuçlarıyla birlikte düşünüldüğünde-, belirli bir tedbirsizliği içerdiği de ortadadır. Zira Kemalizm, döndüklerinde komünistleri katletmek üzere bir plan hazırlamıştı.
Planın ilk adımı, M. Kemal’in TKP’ye mektup yazarak TBMM’ye bir heyet göndermesi çağrısıyla başladı. M. Suphi ve yoldaşları, pekçok zorluğu aşarak Türkiye’ye geldiler. Sınırı geçtikleri andan itibaren çeşitli yerleşim merkezlerinde, M. Kemal’in emriyle Kazım Karabekir’in tertiplediği sözde halk gösterileri ve saldırılarla karşılandılar. Böylece, Erzurum yoluyla Ankara’ya gitmek yerine Trabzon üzerinden Batum’a doğru yönlendirildiler. Burada Kemalizmin ajanları tarafından bir motora bindirildiler. Ve onbeş Türkiyeli komünist (M. Suphi, E. Neat, Hilmioğlu Hakkı, Nazmi, İsmail, Çitoğlu ve ötekiler) Karadeniz’de katledildiler.
M. Suphi ve yoldaşlarının ölümü, Türkiye proletaryasının devrimci tarihinde bir dönemi kapatır. Böylelikle yeni doğmuş öncü müfreze, aldığı ağır darbe sonucu yokedildi. TKP, bundan sonra sağa saptı, Kemalist burjuvazinin kuyruğuna takıldı. Kitlelerden kopuk, bürokratik revizyonist bir partiye dönüşen TKP, Kemalizme sosyalizmin yolunu açma misyonunu yüklendi, onun Kürt ulusuna yönelttiği katliamlara alkış tuttu. TKP, Kruşçevci revizyonistlerin iktidarı gaspetmesiyle kendisine siyasal kimliğine uygun, yörüngesine girebileceği bir “büyük parti” buldu. Adı en rezil tasfiyecilik, mültecilik, Sovyet sosyal emperyalizmine uşaklık ve onun tarafından beslenme, Sovyet revizyonizminin hınk deyiciliğiyle anılan TKP, revizyonizmin çöküşüyle birlikte Türkiye egemen sınıflarının çıkarlarıyla her yönden bütünleşmiş bir düzen partisine dönüştü.
Ülkemizde M. Suphilerin ölümünden sonra revizyonizmin onyıllar süren egemenliği, Türkiye proletaryasının örgütlenme ve mücadele tarihinde giderilemeyecek ve tahribatı günümüze dek uzanan bir kayıptır. Revizyonizm ve oportünizmin her türüne karşı uzlaşmaz bir mücadele yürüten komünistler, Suphi ve yoldaşlarının TKP’sinin devrimci mirasını sahiplenir ve savunur.