GENÇLİK
Islıkla yıkılan "demokrasi"
Çağımızda en küçük bir demokratik kazanım dahi ancak köklü bir mücadele içinde kazanılabilir

Galatasaray, oynadığı kötü futbolla gündemimizden zaten hiç çıkmamıştı. Fakat son günlerin neredeyse en etkili gündemi haline gelerek baş sıraya aniden oturuverdi!
Gazeteler, Tunus’ta gerçekleşen “Yasemin Devrimi”ni bile bu kadar gündem yapmadılar. Neden mi? Galatasaraylı taraftarlar Aslantepe açılışında Başbakan Erdoğan’ı ıslıkladılar ve yuhaladılar.
Kendisi, devlet bütçesinden aktarılan parayla yaptırılan Aslantepe için Galatasaray seyircisinden takdir ve teşekkür beklerken, bütün stad tarafından ıslıklarla karşılanıp ıslıklarla uğurlandı.
Seyircilerin protestosu günlerdir konuşuluyor… Sadece konuşulmakla kalınmıyor; Galatasaray Başkanı Adnan Polat, hepsinin kamera görüntüleriyle tespit edilip bir daha maçlara alınmayacağını açıkladı. Başbakan hırsını alamadı, halen konuşmaya devam ediyor. Bulduğu her fırsatta konuyu gündem haline getiriyor (Cebinden harcadığı paralarla yaptırdığı bu stadı nasıl olur da “birkaç provokatör” protesto eder, kimin haddine! Parayı veren istediğini söyler!). Protestocu gruba devletin resmi ağızlarından küfürler gırla… Savcılık soruşturma başlattı, gerekirse terörle mücadele devreye girebilir. En hafif tabirse, “taraftarların misafire nezaketsiz davrandığı”dır.
Bütün stadın yuhaladığı ve ıslıkladığı Başbakan Erdoğan önce, “organizasyon var” dedi; sonra, bütün koro birleşti, “üç beş provokatör var, cezasını vereceğiz” dediler.
Kimine göre “nezaketsiz”, kimine göre ise “provokatör” ve “geri zekalılar” kamera görüntülerine bakılarak, cezalandırılmalıydılar.
Galatasaray seyircisi Erdoğan’ı neden protesto etti?! En yaygın tez, “TOKİ Başkanı’nın Galatasaray Kulübü’nü aşağılayan konuşması”ydı. Bu iyimser olanı… Bir diğeri ve aslında sistem açısından asıl korkutucu olanıysa, toplumda varolan kutuplaşmanın giderek derinleşmiş olmasıdır.
Bütün stadın verdiği tepki önce sert bir şekilde karşılanırken, sonra “üç beş kişi” denilerek içinden çıkılmaya çalışıldı. Ama çıkamadılar… Kriz giderek derinleşti, Galatasaray Başkanı Adnan Polat’ın istifası isteniyor.
Spor olmaktan çoktan çıkıp koca bir endüstrinin parçısı haline gelen Galatasaray gibi kulüplerde, taraftarların protestosunu kullanıp başkanı istifa etme sürecine kadar götürecek ayak oyunları da mevcut olabilir. Zaten her kulüp kendi yöneticileri aracılığıyla belli taraftar guruplarını, belli adlar altında örgütlüyor, fanatizmi derin bir biçimde damarlara işliyor.
Şirket olarak Galatasaray’da ayak oyunlarının varlığı tam da burjuvaziye yakışandır. Bu onların olağan işleyişidir. Taraftarın protestosunu kendi camialarında kullanıp kullanmadıkları ise bizi hiç ilgilendirmiyor.
Galatasaray taraftarlarının protestosuna neden bu kadar sert tepkiler verildi? Futbol toplumun uyuşturulması için kullanılmıyor muydu? Uyuşturmaya çalıştıkları bu beyinlerin kendisine ıslık çalmasını mı, yuh çekmesini mi hazmedemediler? Bu kadar tepki neden? Ne yaptı bu taraftarlar? Ellerinde silahlar, bütün stadyumu esir mi aldılar? Zorla ıslık mı çaldırdılar? Bu tepki neden, hazmedilemeyen nedir?
Kim bunlar…
Bu protestoda dikkate değer bir başka nokta ise, bir zamanlar bir biçimde solun, TDH’nin tabanı olmuş ya da sosyalist görüşlerden etkilenen bu insanların artık soldan giderek uzaklaşıp kendilerini başka alanlarda varetmeye başlamalarıdır. Küçük bir kısmı hâlen solun çeşitli hareketleriyle ilişkide…
Bu insanlar bugün futbolun ne amaçla kullanıldığını bilmelerine rağmen, fanatik bir biçimde takımları tutmaya devam etmektedir. Solda kaybettikleri aidiyet duygusunu takım taraftarlığıyla doldurmakta; fakat bu taraftarlığı, sol kültürden taşıdıkları değerlerle birleştirerek yaşamaktadırlar. Bulundukları her alanda da o kültürün refleksleriyle hareket edip, bir bilinç ve kültür oluşturmaya çalışmaktadırlar.
Aslında bu sonucun kendisi, soldaki erimenin düzeyinin anlaşılması açısından çarpıcı bir veri sunduğu kadar, bu kültürün dönüştürücü gücünün anlaşılması açısından da anlamlıdır. Endüstriyel futbolun temsilcisi olan Türkiye’deki büyük takımların taraftarları içinde örgütlenmeye başlayan sol görüşlü gruplar, 1 Mayıs gibi önemli günlere kendi taraftar kimlikleriyle katılmakta, giderek çeşitli toplumsal-siyasal gündemlere de bu kimlikle müdahil olmaya çalışmaktadırlar. Fakat ne olursa olsun, endüstriyel futbol çarkına şu ya da bu düzeyde eklemlemekten kurtulamamaktadırlar!
“İleri demokrasi”nin bu kadarı da ağır geldi…
Türkiye’de sınıf mücadelesi militan mücadele hattından uzaklaştıkça, sahnede daha “esnek” protesto biçimleri yer almaya başladı.
Sınıf mücadelesi işçi sınıfının radikal mücadele hattından uzaklaştıkça, burjuvazi en esnek yöntemleri bile artık içine sindiremez oldu. İşçi sınıfının hak almaktan uzak biçimleri bile burjuvazi tarafından artık kabul edilemez durunda. Daha etkili eylem biçimleri ortaya çıktığında bunlarda da sopasını en etkin biçimde devreye soktu. TEKEL işçilerinin Ankara süreci ve gençliğin son eylemleri bunlara örnek gösterilebilir. Ki bu eylemlerde ne molotof ne de sapan gibi “saldırı” araçları vardı. Sadece ve sadece barikatın aşılmasında bir kararlılık söz konusuydu.
“İleri demokrasi”nin temsilcisi olarak görülen AKP ve Erdoğan’a demokrasinin bu kadarı fazla geldi, kaldıramadılar… “Islıklı” protestoyu bile kaldıramayıp stadı terk ettiler. Islıklamak ve yuhalamak “ileri demokrasi”nin sınırları içine girmiyor demek ki!.. Milyonlarca taraftarı bulunan Galatasaray spor klübünün bileşeni olmanız bile bu durumu değiştirmez, şıp diye provokatör olursunuz.
Devlet, sınıf mücadelesinin geri düzeydeki seyri ve sermayenin sayısız yöntemle kurmaya çalıştığı -ve azımsanmayacak bir yol katettiği- toplumsal denetim nedeniyle şiddeti eski biçimiyle, eski yoğunluğu ve kabalığıyla uygulamadı bir süre. Fakat sınıf mücadelesi cephesinden yaşanan her kıpırtıyı eskisinden daha vahşi biçimlerle denetim altına almaya çalıştı. Çeşitli demokratik söylemler, kullanılan yöntemlerdeki geçici “yumuşama” liberal aydınlar ve çoğu hala solcu geçinen -ama artık solun dışına düşmüş- yazar çizerler, solun reformist kesimleri tarafından sermayenin demokratik karakterini kanıtlayan veriler olarak değerlendirildi. Bu kesimler sermayenin demokrasi hamlesini güçlendirmek için cansiperane bir faaliyet yürüttüler! Fakat sermaye fanatiklerinin yaymaya çalıştıkları boş hayalleri, hayatın kendisi tarumar ediyor!
Bu “demokrasi” ıslığı bile hazmetmez…
Galatasaray Stadı’nın açılışında meydana gelen protestodan sonra artık bir şey daha net görülmüştür. Galatasaray taraftarı kendi kulübüne hakaret ettiğini düşündüğü bu insanları protesto etti. Bu bile devletin tahammül sınırlarını aştı. Gerekirse “Terörle Mücadele de devreye girer” denildi. Ne yaptı bu insanlar? Islıklamak artık “terörist bir eylem” midir? Protesto eden taraftarlar artık stada alınmayacak!
İşte burjuvaziden geldiği iddia edilen demokrasi, bir gecede ıslıkla gidiverir.
Sosyalizm için dövüşen işçi sınıfının açtığı yoldan toplumsal mücadele içinde kazanılmamış ve perçinlenmemiş bir demokrasi kültürü olmadan burjuva demokrasisi de gerçekleş(e)mez. Çağımızda en küçük bir demokratik kazanım dahi ancak köklü bir mücadele içinde kazanılabilir. Diğer türlü geldiği iddia edilen “demokrasi”, Galatasaray örneğinde olduğu gibi, bazen bir ıslıkla yıkılıverir. Bunu herkes anlar ancak ruhunu “şeytana” satmış solcular anlayamaz! Bir ıslık anlayana çok şey anlatır.