GENÇLİKİŞÇİ SINIFI
İşsizlik düştü mü?..
İşsizliği hesaplama yöntemi değiştirilince işsizlik oranında da düşüş kaydedilmiş görünüyor. Devletin en yetkili kurumları, çığ gibi büyüyen işsizliği en azından rakamlarla da olsa düşük gösterebilmenin yolunu âli-cengiz oyunlarına başvurarak çözmüş bulunmaktalar!
İşsiz kalan babanın cinnet geçirip kendi öz çocuklarının boğazını kesecek kadar canavarlaştığı, 2.5 yaşındaki kız çocuğunun babasının işsiz olması ve iş bulamaması sonucu açlıktan öldüğü, üç-beş kişinin işe alınacağı ilanlarının verildiği şirketlerin kapı önlerine onbinlerce işsizin akın ettiği bir ortamda, devletin en yetkili kurumları işsizliğin hızla düştüğü yalanını açıklıyor gözlerimizin içine baka baka.
Hal böyleyken, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) “Hane Halkı İşgücü Araştırması 2010 Ağustos Dönemi Sonuçları”na göre, 2009 yılı Ağustos ayında 3 milyon 429 bin kişi olan işsiz sayısı, bu yıl söz konusu dönemde 2 milyon 971 bin kişi oldu.
Yani TÜİK’nin yaptığı hesaplamaya göre neredeyse bir milyona yakın işsiz, iş bularak çalışmaya başlamış.
Fakat, durumun hiç de açıklandığı gibi olmadığını hem çevremizde gün geçtikçe artan işsizler ordusundan görebiliyoruz hem de bilimsel araştırmaya dayanan, Okan Üniversitesi Finansal Riskleri Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin (OKFRAM), TÜİK tarafından açıklanan Mart ayı işsizlik rakamlarını değerlendirmesinden görebiliyoruz.
OKFRAM’ dan yapılan açıklamada, “TÜİK tarafından 15 Mart 2010 da açıklanan işsizlik rakamları Ocak 2009 dönemi için yüzde 13.5 iken, 15 Nisan 2010 da açıklanan verilerde, TÜİK metodoloji değişikliğine gittiğinden revize edilmiş olup aynı dönem için yüzde 15.5 olarak değiştirilmiştir. Böylece, yeni metodolojiyle hesaplanan Ocak 2010 dönemi işsizlik rakamı, önceki yılın aynı ayına göre yüzde 1 azalarak, yüzde 14.5 olarak raporlanmıştır” deniyor. Evet, işsizliği hesaplama yöntemi değiştirilince işsizlik oranında da -zoraki olarak- düşüş kaydedilmiş görülüyor. Kısacası, devletin en yetkili kurumları, çığ gibi büyüyen işsizliği en azından rakamlarla da olsa düşük gösterebilmenin yolunu Ali-Cengiz oyunlarına başvurarak çözmüş bulunmaktalar. Fakat bu, işsizler ordusunun saflarının giderek sıklaşarak kalabalıklaştığı gerçeğini değiştiremiyor.
İşsizlik artıyor…
Devlet kurumlarının yaptığı tüm “işsizlik düşüyor” açıklamalarına ve ali-cengiz oyunlarına rağmen durumun hiç de böyle olmadığını biliyoruz. Gerçek işsiz sayısını görmek için, 3 milyona yaklaşan açık işsizlere, “umudunu yitirmiş”, “iş aramayan, iş bulursa çalışacak”, “mevsimlik”, “eksik istihdam” başlıklarındaki işsizlerin de eklenmesi gerekir. TÜİK metodoloji değişikliğine giderek işsizliği rakamlarla da olsa düşürmeye çalışıyor; fakat işsizler kategorisine sokulmayan kesimler olarak yukarda saydığımız işsizler de bu yeni yöntemle hesaplandığında, işsizliğin düşmek bir yana gitgide arttığı gerçeği çıkıyor karşımıza. Nitekim bu örtülü işsiz kategorilerinde son 1 yılda daha yüksek artışlar dikkati çekiyor. Örneğin, “umudunu yitirmiş”lerin sayısı 1 yılda 630 binden 717 bine çıkmıştır. “İş bulursam çalışırım” diyenlerin sayısı 1 milyon 40 binden 1 milyon 251 bine çıkmıştır. “Mevsimlik” çalışanların sayısı 409 bindir; “eksik istihdam”, yani iğreti işlerde çalışanların sayısı da 600 binden 855 bine çıkmıştır. İşte bütün bu “işgücü” tanımı dışında tutulan işsizler de katıldığında, resmi işsiz olarak açıklanan 2 milyon 995 bin işsiz sayısının 6 milyon 223 bine, yüzde 12,3 olarak açıklanan işsizlik oranının da yüzde 25,8’e çıktığı görülmektedir.
İşsizliğin olmadığı bir dünya…
Kapitalist dünyanın unutulmayan meşhur krizlerinden en sarsıcıları arasında yer alan 1929-30 tarihli krizi, hafızalardaki yerini bugün yaşanan krizlerle karşılaştırılarak korumaktadır. O yıllar, tarihe, kapitalist ülkelerin kriz içinde debelendiği yıllar olarak geçmiştir. Kapitalist ülkelerde 1929 Bunalımı’yla şiddetlenen yoksulluk, emekçi halkları inanılmayacak boyutlara ulaşan sefalet, açlık ve işsizliğe sürüklemiştir. İşsizlik yüzde 200-300’leri aşmıştır. İş bulamayan binlerce, milyonlarca işçi ve emekçi yetersiz beslenme ve bakımsızlık yüzünden, salgın hastalıklardan ve açlıktan hayatlarını kaybetmişlerdir. Bir parça ekmek için birbirini boğazlamaya başlayan emekçiler, sokak köpekleri ve kedileriyle karınlarını doyurmaya çalışmışlardır.
Dünyadaki kapitalistler ülkelerin işçi ve emekçi kitleleri, kapitalistler tarafından 1929-30 yıllarında bu sefalet uçurumundan aşağıya itilirken, Sosyalist Sovyetler Birliği, işçi ve emekçi kitlelerin özlemi olarak dimdik ayaktaydı. Ekonomik kriz ve artan işsizliğin hüküm sürdüğü kapitalist ülkelerin aksine bu yıllar, Sovyetler’de ekonomik kalkınmanın giderek arttığı ve işsizliğin hemen hemen ortadan kalktığı yıllar olmuştur. Çünkü Sosyalist Sovyetler’de işçi ve emekçiler sömürücü sınıflar için değil kendileri için çalışıp kazanıyordu. Çünkü Sovyetler’de üretim araçları toplumsallaştırılmıştı. Sömürücü sınıflar ve insanın insan tarafından sömürülmesinin koşulları ortadan kaldırılmıştı. İşçilerden çalınan artı-değer sömürüsü tamamiyle ortadan kaldırılmıştı. Üretim tüm toplum ve onun herbir üyesinin gereksinimlerini karşılamak amacıyla yapılıyorken, baskı, sömürü, işsizlik, sefalet, işçiler arasında rekabeti körükleyen koşullar bütünüyle ortadan kaldırılmıştı. İşçi, teknolojinin ve tekniğin gelişimini, kapitalizmde olduğu gibi kendisini işsiz bırakıp mahvına yol açacak bir düşman olarak görmüyordu artık. Sosyalizmde teknolojinin ve tekniğin gelişimi işsizlik değil, işçi ve emekçilerin yaşam koşullarını iyileştiren bir etken rolünü oynuyordu.
Öyle ki, yıllar önce, Stalin’in doğumunun 116. yıldönümü, doğum yeri olan Gürcistan’ın Gorki kentinde coşkuyla kutlanırken, geçiş törenindeki 69 yaşındaki bir işsiz gazeteciye, “SSCB döneminde iyi yaşıyorduk, fabrikalar işliyordu, kolektif çiftlikler çalışıyordu. Bugün ise, (SSCB yıkıldıktan sonra -nba) her şey karmakarışık, ülke işsizlerle dolup taşıyor” diyordu.
Sovyetler’de sosyalizmin yıkılışından sonra, fizik konusunda uzmanlaşmış ama işsiz olan Oleg o dönemki duygularını şöyle anlatıyor: “Öğrenimim sırasında, okul bitince bir gün işsiz kalacağımı bir an olsun aklımdan geçirmemiştim. O zamanki tasam, yapabileceğim işin olabildiğince en ilginç, yaşamımın ise kendim ve tüm ülkem için dopdolu, en yararlı olmasıydı…”
İşte, bir an bile aklınızdan işsiz olabileceğinizi getiremeyeceğiniz bir yaşam sunan Sosyalizm. İşiniz, ülkeniz ve kendiniz için… milyonların aç olmadığı, işsiz kalmadığı, sömürülmediği bir dünya ve bu dünyada milyonlarca yürek olarak geleceği üretmek için çalışmak… Sosyalizmde işsiz manzaraları değil insanlık manzaraları yaşanır. Çünkü sosyalizm işçi sınıfının ve tüm ezilen emekçi sınıfların kendi eserleridir. Sovyetlerde pratiği yaşandı. Ve yaşanan bu pratiği kokuşmuş kapitalistler ne kadar karalarlarsa karalasınlar, bu pratiğin tekrarı bizim bu kokuşmuş kapitalizmle savaşmamız sonucu tekrar yaratılacaktır!..
[Alınteri‘nin 12. sayısından alınmıştır]