DÜNYAİŞÇİ SINIFIManşet

İyi ki doğdun Karl Marks!

Dünya proletaryasının ölümsüz önderilerinden Karl Marks 200 yaşında..

Almanya‘nın caddelerinde ismini, heykellerini, anılarını görebileceğimiz Marks gelecek kuşaklara “Alman filozofu ve ekonomisti” olarak aktarılır; onun ölümsüz eseri Das Kapital bugün de en fazla satılan kitaplar arasındadır. Dünyayı değiştirmek isteyen bir komünist ve pratisyen olduğu böylelikle saklanır.

Karl Marks, 5 Mayıs 1818 yılında, Almanya’nın Trier kasabasında Avrupa kıtasında büyük toplumsal dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. 1883‘te Londra’da yaşama veda etti.

Marks’ın babası Fransız aydınlanmacı düşünürlerin etkisindeydi. Marks’ın eğitimini önemsedi. Marks ilk ve ortaöğrenimini doğduğu Trier kasabasında tamamladıktan sonra, Bonn ve Berlin üniversitelerinde hukuk okudu. Üniversitedeyken tarih ve felsefeye özel ilgi gösterdi. Şiirler yazdı. Yaşam üzerine makaleler kaleme aldı. 1841 yılında doktora tezini, “Demokritosçu ve Epikürcü Doğa Felsefesi Arasındaki Farklar” üzerine yazdı.

Hegel’in etkisinde

Marks, üniversite yıllarında felsefenin yoğun tartışıldığı Almanya’da Hegelci felsefeden etkilendi. Genç Hegelciler grubuyla birlikte hareket etti. Ludwig Feuerbach da bu grubun içerisinde yer alan felsefecilerdendi. Marks, Feuerbach’la birlikte hareket ettiği dönemde, 1842′de, küçük burjuva radikal bir çizgiye sahip Rheinische Zeitung gazetesinin yazıişleri yöneticiliğini de yapar.

“Kutsal Aile” ve “Feuerbach Üzerine Tezler ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu” adlı çalışmalarını 1945′te, kendisinden önceki felsefecilerle kopuştuğu bu dönemde yazar. Bruno Bauer kardeşleri Kutsal Aile’de mahkum eder. Feuerbach’ı da metafizik Alman felsefesinden kopuşmamakla eleştirir.

Marks’ın o meşhur tanımlaması, Klasik Alman Felsefesi’nin Sonu’na işaret eden 11. Tezi bu dönemde formülleştirilir: “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir” Bu, Marx’la bütün diğer filozoflar arasındaki temel ayrım noktasını oluşturur.
Marks’ın bu minvaldeki çalışmalarını, 1846′da kaleme aldığı Alman İdeolojisi izler. Alman İdeolojisi, tarihsel materyalizmin temellerini attığı çok önemli bir çalışması olur.

Haziran 1847′de Adalet Birliği’nin kongresi toplanır. Marks’ın kongreye mutlaka katılmasını istediği Engels, bu kongrede etkili olur. Engels’in girişimiyle Adalet Birliği’nin adı Komünistler Birliği olarak değiştirilir. “Bütün ülkelerin proleterleri birleşin!” şiarı da bu kongrede formülleştirilir.

Komünistler Birliği

Komünistler Birliği, 29 Kasım 8 Aralık tarihleri arasında 2. kongresini yapar ve buna Marks da katılır. Kongre kararları doğrultusunda, Engels’in daha önce hazırladığı “Komünizmin İlkeleri” taslağından kareketle Komünist Manifesto’nun hazırlanması görevini Marks üstlenir. Karl Marks ve Friedrich Engels’in ortak çalışması olarak Komünist Manifesto, 21 Şubat 1848‘de yayımlanır.

Bütün toplumlar tarihini sınıf savaşımları tarihi olarak ele alan Komünist Manifesto’nun “Giriş” bölümünde, “Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor -komünizm hayaleti. Eski Avrupa’nın bütün güçleri bu hayaleti defetmek üzere kutsal bir ittifak içine girdiler: Papa ile çar, Metternich ile Guizot, Fransız radikalleri ile Alman polis ajanları” deniliyordu. Ve işte o günden itibaren işçi sınıfı, kendi kaderini daha bilinçle belirleme iradesi göstererek tarih sahnesindeki yerini alır.

Politik çalışmalarından dolayı önce Almanya’dan sınırdışı edilir. Fransa’ya geçen Marks bir süre sonra buradan da sınır dışı edilir. Ardından Belçika’da gözaltına alınarak ülkeyi terketmesi istenir. İngiltere’ye geçer. 1949′da İngiltere’ye yerleşen Mark, yaşamının sonuna kadar orada kalır.

Ama Marks bu süreçte Avrupa’nın bütün ülkelerindeki sınıf mücadeleleriyle ilişkiyi sürdürür, Engels’le birlikte politik örgütlenmelerine önderlik eder. 1864′te kurulan Uluslararası İşçiler Derneği’nin kurucularındandır. 1. Enternasyonal’in tüzüğünü ve açılış konuşmasını hazırlar. Paris Komünü’nü ve Fransa’daki sınıf savaşımını inceler, yazar. Gotha Programı’nın eleştirisini yaparken, komünizme geçiş aşaması üzerinde durur ve “Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrimci dönüşüm dönemi yer alır. Buna da bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada devlet, proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz” der.

Marks bize sadece eserlerini ve Kapital’i bırakmadı. O, komünizmin özgürlük dünyasına geçişin ve bu uğurdaki mücadelenin muhtevasına ilişkin hala güncelliğini koruyan fikirleriyle yol göstermeye devam ediyor..

(Yaşanacak Dünya arşivinden yararlanılmıştır)

Etiketler
Daha fazlası

İlgili

Close