DÜNYA
Kalın bağırsak patladı
Buzdağının görünen kısmı bile emperyalistler ve işbirlikçilerinin çürümüşlüğünü ele vermeye yetti
Wikileaks’in yayınladığı belgeler (daha önce de Irak ve Afganistan‘a dair yayınlanmıştı), emperyalist kapitalizmin diplomatik ilişkilerinin içyüzünün ortaya dökülmesini sağladı. Burjuvazinin sınıf karakteri olan ikiyüzlülük ve riyakarlık kendisini kustu. “Diplomasinin 11 Eylül’ü” olarak da tanımlanan tabloda, ABD‘nin kalın bağırsağı patladı.
ABD Dışişleri tutanaklarından sızdırılan 250 bin diplomatik belgenin Wikileaks sitesinin çökertilmesi üzerine Amerikan New York Times, İngiliz Guardian, Fransız Le Monde, İspanyol El Pais ve Alman Der Spigel gibi belli başlı gazete ve dergiler aracılığıyla henüz yalnızca 294′ü açıklandı. Fakat buzdağının görünenbu kısmı bile emperyalist devletlerin ve işbirlikçilerinin çürümüşlüğünü ele vermeye yetti. ‘Yüzüne başka, arkadan başka’ hallerinin ortaya dökülmesi diplomasi trafiğinin maskesini indirdi.
Kuşkusuz bunlar bilinmeyen, tahmin edilmeyen gerçekler değildi. Yalnız bunların belgeleriyle birlikte ortaya çıkması, aynanın dünya kamuoyu önünde yüzlerine tutulması, maskenin arkasındaki yüzler açısından ‘şok’ etkisi yarattı. Bu yüz kapitalist dünyada rekabet-bağımlılık-ittifak çatışması ve ilişkilerinin kurulu olduğu zeminin diplomatik ayağında dönen dolapları ele veriyordu.
Kimin kimin hakkında ne dediği, ne düşündüğünün çok az bir kısmının kamuoyuna yansımasının kopardığı gürültü, burjuva siyasetteki “dost”-“rakip” ilişkilerinin kişiliksizliğini de ortaya serdi. Belgeler birbirleri üzerindeki örtüleri çekti. Çırılçıplak kalmanın telaşıyla, şimdi herkes kendi açık kalan tarafını kapatmaya dönük senaryolar yazıyor. En tescilli işbirlikçiler bile haklarında tutulan raporlarda söylenenler üzerinden kendilerini aklama çabasından vazgeçmiyor.
Bu yönüyle Erdoğan’ın önce “Wikileaks’in ciddiyeti şüphelidir” demesi, ardından “Bu diplomatların yaptığı hatalar ABD’yi bağlar. ABD’nin bunun hesabını diplomatlardan sorması gerekir” gibi bildik kıvırtma ve topu taca atma hamleleri kendini aklama çabasının beyanıdır. Çünkü dönemin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman’ın 30 Aralık 2004 tarihli belgesinde ifade edilen; “AKP’ye yakın olanların anlattığına göre, ilişkilerdeki çatışmalar ya da partinin ulusal, bölgesel ve yöresel ve bakanların yakın aile fertleri arasında ciddi çıkar ilişkisi ve çatışma olduğu söyleniyor. İki ayrı kaynaktan edindiğimiz bilgiye göre, Erdoğan’ın İsviçre bankalarında sekiz ayrı hesabı var” gibi ifadeler bilinmeyen gerçekler değildir.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton belgelerin gerçek olduğunu ilan etmek durumunda kaldı. Suçüstü yakalanmanın arsızlığıyla, belgelerin açıklanmasının “kişilerin güvenliğini tehlikeye attığı”nı, diplomatlarının arkasında olduğunu açıkladı. Ortaya serilenden çok, onun ortaya serilme biçimiyle ilgilendi. Açığa çıkanların Washington’nun politikalarının belirlenmesinde bir geçerliliğinin olmadığını geveledi. Kuşkusuz kapitalist dünyanın efendileri, kendi aralarındaki diplomatik ilişkilerde yine hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam edecekler. Tıpkı sıcağı sıcağına Clinton-Davutoğlu buluşmasının ilk perdesiyle son perdesi arasında pokerci suratlarında tek bir kılın oynamamasında olduğu gibi, “verimli görüşme”ler sürecek. Clinton’un basın toplantısında dile gelen “Hiç utanç duymuyor musunuz?” sorusu ve verilen yanıt, burjuva ahlakının nasıl bir ahlaksızlık olduğunu göstermeye yetiyordu.
Hilary Clinton’un “Böyle bir şey (sızıntı) bir kez daha olmayacak” çıkışı, güvenlik sarmalında bilişim-teknik alan üzerinden estirilecek teröre işarettir. ABD Dışişleri ve Pentagon’nun verdiği bu -vahim açık- imajlarının çizilmesine yol açarken, güvenlik parnoyasını tetikleyip sanal alan üzerindeki kontrol ve önlemlerin çığrından çıkmasını da getirecek.
Ortaya saçılan diplomatik belgeler bir yandan Clinton tarafından “diplomatların kişisel görüşleridir, kendilerini bağlar” denilerek yarattığı etki geçersizleştirilmeye çalışıldı. Diğer yandan aynı konuşmada söylenenler üzerinden nasıl bir devlet politikası güttüklerini, güdeceklerini de itiraf etmiş oldu. Clinton’un İran konusunda söyledikleri bunun en çarpıcı örneğiydi; “Sızan belgeler İran’ın hareket ve niyetlerine yönelik endişeleri barındırıyor. Belgeler, İran’ın komşu ülkeleri için oldukça ciddi bir tehlike unsuru olduğunu teyit ediyor” Ortadoğu ülkelerinden işbirlikçi karakteri açık olan Suudi Kralı Abdullah’ın, “yılanın başını ezin” demiş olması, ağırlığı Şii nüfusa sahip Bahreyn Kralı Hamad’ın “İran’ın nükleer programını durdurmamanın tehlikesinin büyüklüğü”nü dikte etmesi, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in “İran’ın atom silahına sahip olması durumunda ülkesinin de askeri nükleer program başlatacağı” gibi ifşaatlar, bölge politikalarında emperyalist saldırganlığın kaldıracı haline getirilmek istenecek.
“Bütün bu yaşananlar en çok kimin ekmeğine yağ sürdü”, “bundan en çok kim nemalanacak”, “kıçı açılmadık kim kaldı” diye düşünülecek olursa, akla ilk olarak İsrail geliyor. Belgeler içinde henüz açıklanmayan büyük bir yekun hala bulunmakla birlikte, şimdiye dek İsrail’in adının hiç geçmemiş olması da dikkat çekiyor. İslamcı ve gerici basının adeta tek hedef olarak gösterdiği İsrail, bu kapışmadan şimdiye kadar hiç yara almamış olanı.
Komünistlerin, sosyalistlerin, devrimcilerin işçi ve emekçilere taşımaya, anlatmaya çalıştığı emperyalist-kapitalist dünya sisteminin kokuşmuş yapısı, işbirlikçi rejimlerin özü, dokusu ve kişiliksizlikleri Wikileaks üzerinden bütün dünyanın gündemine girdi. Belgeler yayınlanmaya devam ettikçe bu bataklığın derinliği daha çok tartışma götürecek.
Belgelerin kimler tarafından nasıl ele geçirildiği, hangi güçlerin bunları niçin yayınladığı tartışmalı bir durumdur. Fakat emek gücü ve kan emerek büyüyen bataklığın, kendisine yeni manevra alanları yaratmasına meydan verilmemeli, ayna yüzlerinden çekilmemelidir.
ABD’nin patlayan kalın bağırsağından saçılan pislikle birbirlerini yıkamaları temizlenmelerini sağlamayacak!.. Tersine daha fazla pisliğe bulaşacaklar. Bulaştıkça da “şükür” diyecekler!.. Emekçilereyse yüzlerine tükürmek kalacak.