DÜNYAİŞÇİ SINIFI
Kirli amaçlar, kirli yöntemler
Sınıf mücadelesinde her sınıf kendi karakterine göre dövüşür
Ege Deniz
Tarih, egemen devletlerin ve sömürücülerin, ezilen sınıfların mücadelelerini bastırıp sindirmek için onların önderlerine yönelik düzenlediği komplolarla ve kirli oyunlarla doludur.
Sınıf mücadelesinde her sınıf kendi karakterine göre dövüşür. Haksız ve sömürücü sınıf, gücünü örgütlülüğünün yanı sıra haklılığından da alan sömürülen sınıfların mücadeleleri karşısında onu bastırıp çözmek için her türlü kirli oyuna başvurur bu meşru olmayan yöntemlere devlet şiddeti ve zoru eşlik eder.
2012 yılında şirket yetkililerinin işçilere saldırmasıyla çıkan çatışma sırasında meydana gelen yangında, fabrikanın insan kaynakları müdürünün ölümünden işçiler sorumlu tutuluyor.
Gurgaon Bölge Mahkemesi’nde 17 Mart’ta görülen duruşmada 13 metal işçisi müebbet hapse mahkum edildi. 4 işçiye 5’er yıl hapis, 14 işçiye ise 3’e yıl hapis cezası verildi. Tutuklu yargılanan diğer 117 işçi ise serbest bırakıldı.
4 yıldır devam eden dava sırasında tutuklu işçilerden çoğunun cezaevinde işkenceye uğradığı, işlemedikleri suçları itirafa zorlandıkları söyleniyor. İşçilere verilen ağır cezalar, Hindistan’daki işçi hareketine yönelik sindirme ve gözdağı niteliği taşıyor. İşçilerin serbest bırakılması için hem Hindistan’da hem de dünyanın birçok yerinde destek eylemleri yapıldı, yapılıyor.
İşçi önderlerini hedef aldılar
Bu işçiler, Japon tekeli Suzuki Corporation’un büyük ortağı olduğu Maruti Suzuki Fabrikası’ndaki ağır sömürü ve çalışma koşullarına karşı insanca yaşam ve çalışma mücadelesine öncülük eden kişilerdi.
Bu temelde yürüttükleri mücadelelerin bir aşaması olarak birçok defalar patronlarla işbirliği yapıp kendilerini satmış olan, sarı sendikadan ayrılıp başka bir sendika kurarak onun içinde örgütlenmeye başlamışlardı.
Nitekim bu 13 işçi arasında, Maruti Suzuki İşçi Sendikası’nın (MSWU) 12 yöneticisinin tamamı bulunuyor. İşçiler, MSWU’yu, patronlar ile birlikte davranan devletçi sendikaya karşı çetin mücadele içinde kurmuşlardı.
Mart 2012’de, patronların kontrolündeki sendikaya rağmen girişilen ve aylar süren grevlerin ardından, taleplerinin yerine getirilmesinin ilk adımı olarak şirketi, sarı sendikayı değil, kendi kurdukları sendika MSWU’yu muhatap almaya zorladılar.
İşçilerin talepleri arasında, binlerce “sözleşmeli” işçiye kadrolu işçilerin maaşının yarısından daha az ödenmesine zemin sağlayan sözleşmeli ya da kiralık işçi sisteminin kaldırılması da vardı.
Maruti Suzuki Fabrikası, Hindistan’da düşük ücretler, sendika hakkı ve sömürüye karşı mücadelede önemli bir odak haline gelmişti. Ve bu durum, yerel burujuvaziyi ve devletini olduğu kadar, “uluslararası yatırımcıları” da rahatsız etmeye başlamıştı.
Hep aynı tezgah: Kaos yarat, terörize et, saldır!
4 ay sonra, 18 Temmuz 2012’de, işletme yönetimi fabrika içinde bir kavgayı kışkırttı. Bir şirket yetkilisi işçilere hakaret etti. Buna rağmen yönetim hakaret edeni değil hakarete uğrayan işçiyi cezalandırmak isteyince işçi arkadaşları tepki göstererek iş durdurdu ve görüşme talep etti. Patronların, işçilerin bu dayanışmacı tutumlarına cevabı, adamlarını onların üstüne salmak oldu.
İşçiler “özel güvenlik” denen patronun çetelerinin saldırgan tutumları karşısında kendilerini savunurken, nasıl çıktığı anlaşılamayan bir yangın başladı. Bu sırada, işletmenin insan kaynakları müdürü Awanish Kumar Dev dumandan etkilenerek hayatını kaybetti. İşin ilginç tarafı, savcılık, Dev’in dövüldüğünü ve bacaklarında kırıklar olduğu için yangından kaçamadığını açıkladı.
Tezgah o denli ‘iyi’ hazırlanmıştı ki, polis ertesi günden başlayarak işçilerin evlerini bastı, yüzlerce işçiyi döverek gözaltına aldı. Ağustos ayında ise, 2 bin 300 işçi işten atıldı ve böylece ‘mıntıka temizliği’ yapılmış oldu.
Komplo kurulan işçilerden herhangi birinin yangınla ya da Dev’in ölümüyle bağlantılı olduğu yönünde en ufak bir kanıt bulunmuyor. Dahası, Dev’in, fabrikada işçilere karşı görece iyi davranan tek yönetici olduğu, üstelik, işçilerin kurduğu sendika olan MSWU’nun ‘resmi ve yasal’ statü kazanması için işçilere yardım ettiği belirtiliyor.
Davanın görüldüğü mahkeme, 13 kişiyi Dev’in ölümünde “cinayetten” suçlu bulurken, polisin Japon otomobil şirketinin yönetimi ile gizlice anlaştığına dair söylentileri dikkate bile almadı.
Oysa, işçilerin avukatları, polisin tutuklayıp hapse attığı 148 işçiye yönelik bir kumpas kurulduğuna dair güçlü iddialarda bulundular. Polisin, gözaltı ve tutuklama yaparken, şirket yönetiminin hazırladığı “şüpheliler” listesine göre davrandıklarını gösterdiler. Polisin bulduğu yalancı görgü tanıkları ise, duruşmada, daha önce suçlamış oldukları işçileri teşhis bile edemediler.
Gerçekte polis ve savcılığın “kanıtları” o denli uydurmacaydı ki, mahkeme, yıllardır büyük bir kararlılıkla suçlanan işçilerden 117’sini beraat ettirmek zorunda kaldı!
Kirli bir tezgahın sonucu ve baştan aşağı hukuksuz bir nitelik taşıyan karar, aynı zamanda, egemen sınıfların, haklarına ve geleceklerine sahip çıkma mücadelesi veren işçilere yönelik “böyle direnirseniz bedeli ağır olur” tehdidi anlamına gelmektedir
İşçilerin haklı mücadelesi sürüyor
Tüm tehdit ve gözdağına karşın işçiler mücadelelerini sürdürüyor, tutuklu arkadaşlarına desteğe devam ediyorlar.
Geçtiğimiz günlerde, 23 martta, miting ve yürüyüş düzenleyerek eyalet yönetiminin bölgede (14 Mayıs’a kadar geçerli olacak) olağanüstü hal benzeri uygulamasını fiilen geçersiz kıldılar.
Mitinge, Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi’nin Gurgaon-Manesar sanayi bölgesindeki onlarca fabrikadan işçiler katıldı.
İşçiler, hapiste tutulmakla kalmayıp ağır cezalar verilen arkadaşları için ‘adalet sağlanıncaya kadar‘ mücadele etmeye kararlı görünüyorlar.