Neredeyse hepsi için “son 40 yılın…”, “son 50 yılın…”, “İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana…” tanımlamaları kullanılıyor.
Kıta Avrupası grevlerle sarsılıyor. Biri İngiltere’de biterken diğeri Almanya’da başlıyor. Yoksulluğa ve geleceksizliğe öfkeli emekçi yüzünü İspanya’da gösteriyor, ardından Portekiz’de. Fransız işçi sınıfı, emekçiler, öğrenciler ise Ocak sonlarından bu yana sadece Fransa’yı değil tüm kıtayı etkileyen eylemlerle gündemde. Neredeyse hepsi için “son 40 yılın…”, “son 50 yılın…”, “İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana…” tanımlamaları kullanılıyor.
İngiltere, Almanya
İngiltere’de enflasyon geçtiğimiz Kasım’da yüzde 11 ile son 40 yılın en yüksek düzeyine ulaşmış durumdaydı. Şubat başında “Grev Çarşambası” olarak anılan eylemlere 500 bin kişi katıldı. Ülke genelindeki grevler okulları “tatile soktu”, demiryolu seferlerinin çoğu durdu. Mart ortasında sağlık emekçilerinin 3 günlük grevi geldi. Hükümet sağlık çalışanlarının yüzde 35 oranındaki zam talebini kabul ederek geri adım attı. Daha önce İngiltere’de demiryolu işçilerinin grevi Boris Johnson’ın istifasını getirmişti.
Öncekileri saymazsak Almanya’da grevler Mart ayında da hız kesmedi. Federal ve yerel düzeyde toplu sözleşme görüşmeleri süren 2,5 milyon kamu emekçisi sesini yükseltti. Son 31 yılın en büyük ulaşım grevi uçak, tren ve otobüs seferlerinin büyük bölümünü durma noktasına getirdi. Havaalanlarında birçok uçuş iptal edildi. Ulaştırma işçileri, hastane çalışanları, PTT çalışanları birbiri ardına greve gitti. Bu eşzamanlı grevler hükümetlerin korkulu rüyası oldu.
Grevlerin ardında yatan
Bütün bu grev ve eylemlerin ortak talepleri var: Hayat pahalılığı karşısında her geçen gün eriyen ücretlerde artış ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, insanca yaşam ve çalışma koşulları.
Fransa’daki eylemlerde en fazla atılan sloganın “Çalışmak için yaşamak istemiyoruz!” ve “Mezarda emekliliğe hayır!” olması boşuna değil. Sistemin kendisi açısından ihtiyaç duyduğu sürece boğaz tokluğuna çalıştırdığı, posası çıktıktan sonra bir kenara attığı dişlilerden biri olmaya isyan ediyor kitleler.
40 yıllık neoliberalizm döneminin ardından bu sistem iflas etti. En temel insani ihtiyaçların bile metalaştırılarak burjuvazi için kâr kapısı haline getirilmesi sistemin doğasında var. İşsizlik, gelirlerdeki düşüş, gelir dağılımındaki uçurumun büyümesi şeklinde kendini gösteren bu tıkanma en son Covid salgını sırasında kendini göstermişti.
Sistem iflas etti. O kadar öyle ki, neoliberal demagojinin en temel argümanı olan devletin ekonomiye müdahalesinin ortadan kaldırılmasının yerini batan büyük banka ve tekellerin devlet desteğiyle ayakta tutulması uygulaması aldı. Bunu en son İsviçre’de Credit Swiss ve ABD’de peş peşe batan beş bankanın kurtarılmasında gördük. İflas etmiş birikim modelinin tekelci sermayenin ihtiyaçlarına eskisi gibi kaynak yaratabilmek için işçi sınıfı ve emekçilerin haklarına daha azgınca bir saldırıya geçmesi gerekiyordu.
Yıllardır yapılan da zaten bu! Özelleştirmeler, kamu kaynaklarının kısılması, eğitim, sağlık gibi yaşamsal ihtiyaçlara ulaşmanın zorlaşması, gençliğin umutlarını öldüren, beklentisizliğini büyüten ve anne babalarının sahip oldukları hayat standardına dahi ulaşamayacakları gerçeğini yaşam içinde gösteren neoliberal saldırganlık bütünüyle işbaşında.
Hiçbir yerde yeni başlamadı
Özellikle Fransa’da emeklilik yaşının 62’den 64’e çıkarılmasıyla tetiklenen iklime karşı işçi sınıfının en kadim mücadele silahlarıyla karşı durulmasına, binlerce gözaltına, tutuklamalara ve çatışmalarda ciddi biçimde yaralanmalara rağmen en militan biçimlerin hayata geçirilmesine tanıklık ediyoruz.
Demokrasinin beşiği sayılan ülkelerden birinde Macron hükümetinin -tıpkı Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yapıldığı gibi- parlamentoyu by-pass ederek teklifi meclisten bir oldu bittiyle çıkarması üzerine çoklu sendikalar bütün gövdeleriyle sürece asılmaya başladı. 16 Mart’tan bu yana eylemler daha da büyüyüp yaygınlaştı.
Fransa’da emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı mücadelenin geçmişi on yıllar öncesine dayanıyor. Burjuvazinin bu saldırı dalgası her yönetim değişikliğiyle birlikte adeta yeniden istim alıyor. ’90’lı yıllardan başlayarak temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp gündeme getirilen emeklilik reformunun seyri işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin mücadelesiyle kurulan barikata çarpıp çarpıp döndü.
Burjuvazi ve işçi sınıfı arasındaki bu kıyasıya savaşım tarihseldir. Kazanılan her başarı bir önceki süreçte atılan adımların toplamı olarak büyütülür. Bu açıdan ’90’lardan beri yükseltilen uzlaşmaz mücadeleyle “kölece çalışmaya, kölece yaşamaya hayır” diyen -gencinden yaşlısına- “Çalışmak için yaşamak istemiyoruz!”, “Mezarda emekliliğe hayır!” ekseninde akan kitle tepkisi yorulmak şurada dursun daha da bilenerek yolunu açıyor.
Sarı Yeleklilerin kattıkları
Atılan hiçbir adım boşa gitmedi. Bunların en önemlilerinden biri de 2018 sonunda Fransa’da başlayan Sarı Yelekliler hareketinin mücadeleye kattığı ivmedir.
Hayat pahalılığına, eşitsiz gelir dağılımına, vergi adaletsizliğine, yaşam standardının hayli düşmüş olmasına, geniş yığınların söz hakkının olmayışına karşı yaklaşık iki yıl süren bu mücadele sadece yoksullaştırmaya karşı olmakla sınırlı değildi. Doğayı, yaşamı ve ekolojik dengeyi korumak için bu üretim biçiminin ortadan kaldırılması gerektiğini savunuyordu. Burjuvazinin/patronların kârları için değil ihtiyaçlar için, ihtiyaç duyulduğu kadar üretim yapılmasını istiyordu.
Bugün emeklilik reformuna karşı toplumun her kesiminden muazzam bir tepki var. Üstelik sadece emeklilik reformuna karşı da değil, savaşa, uluslararası tekellerin yol açtığı derin yoksullaştırmaya, doğanın hoyratça tahrip edilmesine… Almanya’da da Fransa’da da milyarlarca euroluk savaş bütçeleri için para bulunurken işçi sınıfı ve emekçilere gelince para yok denilmesi artık berrak bir bilinçle olarak sorgulanıyor. İflas etmiş bir sistem olarak kapitalist neoliberalizmin geldiği nokta budur. Üstelik artık gidecek fazla yerleri de yok gibi görünüyor!
İşçi sınıfı ve burjuvazi çıkarları ve hedefleri taban tabana zıt olan iki temel sınıftır. Bugün yaşanan grevler, blokaj ve sokakları terketmeyen eylemler de bunun sonucudur.
Alınteri Gazetesi