DÜNYA
Kriz kimin krizi, bedelini ödeyen kim ?
Aylardır kapitalist emperyalist sistemi saran mali ve ekonomik kriz tüm dünya ülkelerini etkisi altına alarak genişliyor ve derinleşiyor. Emekçiler, emekliler ve emekçi gençler için yaşam koşulları her gün daha da çekilmez hale geliyor.
Bizim olmayan, hiçbir sorumluluğumuzun olmadığı bu krizin bedelini neden biz emekçiler ödüyoruz?!.. Kapitalist sistemin 1993, 1997, 2001 ve 2003 yıllarında yaşadığı krizler nispeten hafif ölçeklerde ekonomik krizlerdi. Kriz kapitalizmin daha fazla kar hırsı ve rekabet sonucu ortaya çıkan kronik bir hastalığıdır. Her krizde işçiler kendilerini kapı önünde buldu, yine sosyal haklar budandı, maaşlar donduruldu ya da daha aşağı çekildi. Ancak, kapitalist emperyalist sistem 1929 yılında yaşadığı ekonomik mali krizden sonra en büyüğünü bugün yeniden yaşıyor. Bu nedenle bunun etkisi diğerlerinden çok daha büyük. Kapitalizmin krizi… Kriz ilk sinyallerini ABD’de vermeye başladığı aylarda, Sarkozy Bush’la yaptığı görüşmeden sonra, yaşananın bir sistem krizi olmadığını söyledi. Sözde kriz, sadece mali sektörle ilgiliydi.
Böylelikle Sarkozy, kapitalizmin kurtarıcı şövalyesi rolünü ilk üslenenlerden biri oldu. Fakat çok geçmeden ekonomik kriz, banka iflaslarından sonra, otomobil, inşaat sektörü başta olmak üzere tüm sektörleri kapsayacak şekilde genişlemeye devam etti. ABD, AB gibi kapitalist emperyalist devletler ve hükümetler, sistemi ve onların dayandığı tekelleri kurtarmak için yüzlerce milyar dolar/euro olarak ifade edilen kurtarma projeleri hazırladılar, uygulamaya soktular. Sosyal sigortalar veya sosyal fonlar için birkaç milyon euroyu çok gören iktidarlar; halkın vergilerinden topladığı yüz milyarlarca euroyu, patronların kasasına yardım amaçlı akıttı. Buna rağmen işten çıkarma ve fabrika kapatma ilanları birbirini izlemeye devam ediyor. Kriz nedeniyle Mart ayına kadar işten çıkarılan işçi sayısı ABD’de üç milyonu geçerken, AB’de durum daha iyi değil. Krizle birlikte girilen 2009 yılının ilk aylarında Fransa’da günde 3 bin işçi atılırken İspanya’da bu rakam ortalama günde 5 bin 500… Avrupa’da işçi çıkarma rekoru şimdilik İspanya’da olmasına karşın diğer ülkelerdede kriz derinlemesine etkisini gösteriyor, işten çıkarmalarda kitlesel bir biçimde birbirini izliyor.
Çalıştığım fabrikadan da somut bir örnek vermek istiyorum; otomobil sektörüyle birlikte çalışan işyerinde Ağustos 2008 yılına kadar bin 500 işçi çalışırken bu sayı Mart 2009 itibariyle 9 yüze kadar indi. Krizin devam etmesi halinde -ki bugüne kadarki veriler devam edeceğini gösteriyor-, yüzde 40 civarında yeni işçi çıkarımına gidilecek. 2008 Kasım ayından Nisan ayının sonuna kadar ayda sadece 8 gün çalışıyoruz. Yani atılanların dışındakilerde kısmı işsiz konumundalar. Bunlar işçi bulma kurumuna kayıtlı olmadığı için işsiz gözükmüyor. Özellikle otomobil sektöründe olmakla birlikte yüzbinlerce işçi ya kısmen yada teknik nedenle işsiz durumunda. Çalışılmayan günlerin parasının yüzde 75′ini işsizlik sigortası ödüyor. Aylıklarda en az yüzde 15 de primlerden kayıp var. Dolayısıyla alım gücü zaten düşük olan emekçilerin maaşlarından yüzde 25 kadar bir düşüşde bu kriz nedeniyle yaşandı. Kapitalistlerin kaybı!.. Peki kapitalistlerin bu krizden kayıpları ne? Onlar da biraz olsun bedel ödüyorlar mı? Buna vereceğimiz cevap sadece hayırdır. Krizde onların cebinden bir şey çıkmadığı gibi sadece “kardan zarar” ediyorlar! Sözde krizden en çok etkilenen otomobil sektörüne bir bakalım: Son yıllarda üretimi, işgücünün alabildiğine ucuz olduğu ülkelere kaydırdılar. Büyük bir kar hırsı ve rekabetle üretilen otomobillerin satılmayanları stoklandı. Bugün, üretim yavaşlatılarak, hatta bazı yerlerde tamamen durdurularak önceden ucuza mal ettiği stoklar tüketilirken, diğer yandan ekonomik kriz bahanesi ile istediği kadar işçiyi çok az bir tazminatla işten çıkarıyorlar. Kriz nedeniyle devletten aldıkları para da cabası…
Fransa’da büyük sanayi tekellerinin üretimden elde ettikleri kar 2008 yılı için 94 milyar euro. Örneğin, Total tekelinin karı 14 milyar euro. Mart ayında 5 yüz 55 işçi çıkardı. Kar eden işyerleri de en az kar etmeyenler gibi işçi çıkarımına gidiyor. İşçi çıkarmak için sipariş karnelerinin boşluğunu göstermek yeterli!.. Bugünkü görünümüyle kitlesel işten atmalar, 2009 yılı itibariyle de devam edecek. Patronların, çıkarmak istediği işçileri birden çıkarmak yerine gruplar halinde atma yoluna gitmesi daha az gürültü çıkarma gayretinden başka bir şey değil. Üretimin zaten alabildiğine yavaşlatıldığı bu süreçte, tek tek işyerlerindeki eylemlerden ziyade, sınıf olarak sokağa çıkmanın, sokakların diliyle konuşmanın daha etkili olacağı bir süreçten geçiyoruz. Fransa’da milyonların katıldığı 29 Ocak ve 19 Mart grev ve protesto eylemleri bu bakımdan anlamlıdır.
Çünkü sorun artık kendini tümüyle bir sistem sorunu olarak ortaya koyuyor. Kapitalist sistemde ekonomik ve demokratik kazanımların hiçbirinin garantisinin olmayacağını işini, evini, geleceğini… her şeyini kaybetmeyle karşı karşıya kalan geniş emekçi kitleler daha somut olarak görüyorlar. İşçi sendikaları ve tüm antikapitalist örgütlenmeler bir kere daha, Fransa’da, Yunanistan’da gerçekleşen direniş ve eylemliliğin daha örgütlü, daha geniş katılımla, daha da yaygınlaşması için güçlerini birleştirerek krizi devrimci atılımlara dönüştürmek gibi tarihi bir sorumlulukla karşı karşıyadırlar.
Sendikal Forum (Rıza Doğan)