DÜNYA

Lenin, Boykot ve sendika.org'un uyanıklığı

lenin_0Lenin’in “Boykota Karşı” makalesini kendilerine örtü yaparak, net bir bağımsız devrimci politik tutum almaktan kaçarak…

//

Sosyalist geçinen “Hayır”cıların bazıları boykot karşıtlığını iş edindiler. Yıllardır adını dahi unuttukları Lenin’i bile bu vesileyle hatırlar oldular. Onun ünlü “Boykota Karşı” makalesini kendilerine örtü yaparak, net bir bağımsız devrimci politik tutum almaktan kaçarak burjuva karşı devrimin statükocu kanadının kuyruğuna takılmalarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

Ne var ki bu sindirilmemiş Lenincilik, demagojik karakterini daha ilk adımda ele vermekten kurtulamıyor. Lenin’in geçerliliğini hala koruyan o makalesi, her şeyden önce, belirli bir konuda politika belirlerken kalıpçı mekanik tutumlardan uzak durmak gerektiğini hatırlatan diyalektik materyalist bir yaklaşım örneği özelliğini taşır. Bugün onu istismar edenlerse, bunun tam tersi bir yaklaşımla hareket etmektedirler. Öyle ki, Lenin’in o makalede işlediği konuyla bugün gündemdeki referandum konusu arasındaki farkın bile farkında değillerdir.

Lenin, “Boykota Karşı” başlığını taşıyan o ünlü makalesinde, burjuva parlamentolar için yapılacak seçimlerin hangi koşullarda boykot edilmesinin devrimci açıdan daha doğru olacağını tartışır. Yani orada tartışılan konu, ezilen yığınların gözünde siyaseten henüz tükenmemiş olan burjuva parlamentoları kullanmaktan hangi koşullarda vazgeçilebileceği konusudur. Bugün gündemde olan referandum ise, belirli bir konuda (anayasa değişikliği) bir seferlik bir siyasi irade beyanında bulunmaktan ibarettir. Bunun arka planında ise sermayenin iki kanadı arasındaki siyasi güç ve iktidar savaşımı vardır. Bu koşullarda “boykot” tavrı, sermayenin sadece bir ya da belirli kesimleriyle değil onunla rekabet ve çatışma içinde olan diğer kanatlarıyla da hiçbir belirsizliğe meydan vermeyecek netlikte sınır çekmeyi esas alan bağımsız bir duruşun ifadesidir.

Bu farkın bile farkında olmadan Lenin’i kullanıp akıllarınca “boykot” tutumunu mahkum etmeyi iş edinenlerden sendika. org çevresinin bu tutumunu eleştiren bir okurumuzun gönderdiği yazıyı yayınlıyoruz:

//

LENİN, BOYKOT ve SENDİKA.ORG’UN UYANIKLIĞI

Sendika.org internet sitesinde 25 Ağustos 2010 günü Lenin’in “Boykota Karşı” makalesi yayınlandı.

Sendika.org,

Sosyalistlerin bir bölümünün 12 Eylül 2010 referandumuna ilişkin biricik devrimci politikanın ‘Boykot’ olduğunu savunduğu bir dönemde Bolşeviklerin Rus devrimi deneyimleri ışığında yazdığı Boykota Karşı makalesini yeniden çevirerek okura sunmayı anlamlı bularak

yazıyı yayınlamış.

Bu anlamda yazı, Lenin’in devrimle ilişkili olarak boykota dair söylemek istediklerini yansıtmak amacıyla değil, tam tersine, sendika.org’un 12 Eylül referandumu için ortaya konulan boykot tavrına karşı söylemi bağlamında sunulmuştur.

Sendika.org söylemeye cesaret edemediği birçok şeyi Lenin aracılığı ile söyleyebileceğini sanmış ve Lenin’in ismi arkasına gizlenmiştir. Bunu yaparken Lenin’in yazısının hem tarihsel bağlamını hem de teorik gücünü tahrif etmiştir. Boykotu savunan bir komünist olarak Lenin’in yazısına değil, ama sendika.org’un mantalitesine karşı bir şeyler söylemek zorundayız.

Lenin’in Sendika.org’taki anlamı

Eğer sendika.org’un arama bölümüne “Lenin” yazar ve sadece sitedeki yazı başlıklarında arama yaparsanız, Lenin ile ilgili çıkan yazı sayısı sizi oldukça şaşırtacaktır. Çünkü referandum ile ilgili boykotu savunanlara karşı adı da “Boykota karşı” olan ve Lenin’in yazdığı yazıyı “Yeniden çevirerek okuyucuya sunanların” Lenin’e daha önceki zamanlardaki ilgisi yok denecek kadar azdır. O zaman şu soruyu sormak durumundayız: Neden Lenin?

Bu sorunun cevabı aslında çok basit ve aynı zamanda komiktir. Komedyen Cem Yılmaz’ın “Anadolu Rock Nasıl Yapılır?” esprisinin bir yerinde şarkı sözlerinin halk ozanlarından (Örneğin “Dadaloğlu der ki” gibi) alınması gerektiğini söyler. Buradaki amacın, “Bana inanmıyorsan bari Dadaloğlu’na inan” demek olduğunu söyler.

Sendika.org’un Lenin’in yazısını yeniden çevirip okuyucusuna sunmasındaki amaç tam da Cem Yılmaz’ın esprisindeki gibidir: “Bana inanmıyorsan bari Lenin’e inan”. Yazısının başlığı da bu anlamda manidardır: Boykota karşı. Kim yazmış? Lenin. Vay be!..

Hemen belirtelim, kendi adımıza sendika.org sitesine inanmamaktayız. Ama Lenin’e ve onun “Boykota karşı” yazısının tüm içeriğine inanmaktayız. Yazımızda da Lenin’in “Boykota karşı” yazısından yararlanarak boykotun neden gerekli olduğunu da göstereceğiz.

Materyalizmin ters yüz edilmesi

Sendika.org, Lenin’in makalesinin başında yazdığı notta şu ifadeye yer veriyor: “‘Boykot’çular açısından zamanın ve mekanın ya da bir başka deyişle diyalektik metodun pek bir öneminin bulunmadığı, adeta her zamana ve her mekana uyan bir ‘devrimci şablon’ bulduklarını zannettikleri görülüyor.” Yani boykotu savunanlar çok basit biçimde diyalektiği göz ardı ediyorlar, her yer ve zamana uygun bir eylemi (boykotu), önüne ardına bakmadan “bir şablon” olarak savunuyorlar.

Ancak Lenin’in yazısını baştan sonra okuduğunuzda, asıl “diyalektik metodun pek öneminin bulunmadığı” ifadesinin sahibine ait olduğunu görebiliriz. Çünkü sendika.org, Lenin’in tarihsel olgulardan yola çıkarak ürettiği teorik argümanları ters yüz ederek doğrudan tarihsel olgu olarak kabul edip bugünün tarihi ile çakıştığını sanmaktadırlar.

Lenin’in “boykot” ile ilgili teorik argümanların birkaçı ve sendika.org’un aklından yazdığı tarih şöyledir:

Varan-1:

Sonuç olarak, boykot, eski rejimi doğrudan alaşağı etme mücadelesinin ya da en azından, yani taarruz onu alaşağı edecek kadar güçlü olmadığında, söz konusu kurumu oluşturamayacak ya da işletemeyecek kadar zayıflatmanın aracıdır.

(Lenin, Boykota Karşı)

Bu cümlenin sendika.org için meali ancak şu olabilir: 2010 yılında “Eski rejimi doğrudan alaşağı edecek bir güç” var mıdır? Cevap basit: Yoktur. Eğer güç yoksa, “söz konusu kurumu oluşturmayacak ya da işletemeyecek kadar zayıflatmanın aracı olan” boykotu önermekte anlamsızdır.

Varan-2

:

Nihayetinde, boykotun başarılı olabilmesi için, eski rejim karşısında doğrudan bir mücadele, eski rejime bir başkaldırı ve kitlelerin pek çok durumda eski rejimle uyumsuzluğu (bu türden bir uyumsuzluk, bir başkaldırı hazırlığının koşullarındandır) şarttır.

(Lenin, agy)

Sendika.org için meali: 2010 yılında kitlelerin “eski rejim karşısında doğrudan bir mücadelesi, bir başkaldırısı, uyumsuzluğu” var mıdır? Cevabı basittir: Yoktur. O zaman 2010 yılında boykota da gerek yoktur.

Varan-3:

Boykot bugün, Rus devriminin başlangıcındakiyle aynı anlama gelemez. …Boykot, eski yaşamsal kıvılcıma sahip değildir. Eğer bir boykot olacaksa, her halükarda farklı bir anlamı olacak, her halükarda farklı bir siyasal içeriğe sahip olacaktır.

(Lenin, agy)

O kadar net bir cümle ki. Sendika.org için mealini ayrıca yazmaya gerek var mı? Ama yine de yazalım: Lenin makalesini sanki tam da “bugün” için yazmış. “Eski kıvılcımı olmayan” bir eylem olarak boykot 2010 yılında savunulabilir mi? Zinhar, günahtır!..

Sendika.org, kurumsal olarak boykot savunucularına dil ucuyla dokunan bir iki paragraflık bir yazı yazar. Kafalarına göre geri kalanı Lenin halledecektir zaten. Tabirimizi mazur görün, sendika.org’un “uyanıklığı” tam da buradadır. Boykot karşıtı yazıyı Lenin yazar. Ama Lenin bu yazısını sanki sendika.org’un o iki paragrafta yazdıklarını kanıtlamak için yazmıştır. Sendika.org için geriye kalan, Lenin’in birçok kaynakta yer alan yazısını “yeniden çevirip” sitelerine koymak olmuştur. Ancak kazın ayağı hiç de öyle değildir.

Lenin= Devrim, Devrim, Devrim

Lenin’in, “Boykota karşı” yazısında ortaya koyduğu teorik argümanları konumuz itibariyla bugünü açıklamak için kullanmaya kalkmak, yazının yazıldığı koşullarla bugünü tarihsel bağlamlarından koparmak sendika.org’un yaptığı en büyük hatadır. Lenin’in yazısındaki teorik çıkarımlar sanki bize sadece “boykot” üzerine bir tartışma olanağı sağlıyor gibidir. Ancak bu hiç de doğru değildir.
Lenin’in bu yazısını okuyan herkesin tekrar tekrar karşılaştığı iki tarih vardır: 1905 ve 1906. Bu iki tarih, Bolşevik Parti’nin de içinde yer aldığı 1905 Devrimi ile bağlantılıdır. 1905 devrimin yükseldiği, 1906 ise devrimin yenilgiye uğradığı dönemdir. Şimdi basit bilgi ile sendika.org’a şu soruyu sormak zorundayız: Lenin’in “boykota karşı” yazısı, genel bir boykot yazısı/tartışması mıdır yoksa devrim gibi toplumsal dönüşümlerin olduğu bir tarihsel döneme ait bir boykot yazısı/tartışması mıdır?

Böylece, boykot ile kapsamlı devrimci kabarma arasındaki bağlantı açıktır: Verili kurumun biçimini değil, varlığını reddeden boykot, mücadelenin en kati aracıdır. Boykot, eski rejime karşı savaş ilanı, doğrudan bir saldırıdır. Kapsamlı devrimci kabarma ve eski rejimin sınırlarını zorlayacak kitlesel rahatsızlık oldukça boykotun başarılı olacağına kuşku yoktur.

(Lenin, agy).

Lenin’in yazısı, devrimin yükseldiği ve hemen ardından yenilgiye uğradığı bir tarihsel dönemde yaptığı boykot tartışmasıdır. Materyalist yaklaşım açısından; Lenin’in yazısının öncelikle ve de doğrudan devrimle ilgili olduğunu bilmek ve boykot tartışmalarında bu çok ama çok önemli noktayı gözden kaçırmamak şarttır. Sendika.org, Lenin’in yazısını yazıldığı dönemden kopararak bugünün tarihsel dönemine ışınlamakla boykotçuların göz ardı ettiğini ileri sürdüğü diyalektiği uygulayabileceğini düşünüyorsa bunu cidden tekrar gözden geçirmelidir.

Lenin’de Boykot, bugüne yansıması ve “Hayır”ın düzen içi yanı

Lenin’in yazısının sadece o güne dair olduğunu söylemek, aksini söylemek kadar yanlıştır. Sorun “gün” denilen durumun tarihsel bağlamını en kapsayıcı ve doğru biçimde ele almaktır. Lenin, yazısının hemen başında şöyle diyor:

Her bir boykot, verili kurumsal çerçeve içerisinde değil, aksine o kurumun ortaya çıkışına, daha geniş söylemek gerekirse, etkin hale gelmesine karşı bir mücadeledir.

Şimdi çok basit biçimde düşünelim: Eğer referandumda “evet” çıkarsa, 13 Eylül günü bazı noktalarda yeni bir içeriğe sahip ve en başta burjuvazinin ihtiyaçlarını karşılayan yeni kurumsal bir durum ortaya çıkmayacak mıdır? Eğer “evet” için bu argümanı kabul ediyorsanız, şu anki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı savunmak (savunmaktan kastımız mevcut halini korumak anlamında) olan “hayır” içinde aynı şey geçerlidir. Eğer referandumdan “hayır” çıkarsa, 13 Eylül günü, yamalı bohçaya dönmesine rağmen yine en başta burjuvazinin ihtiyaçlarını karşılayan kurumsal yapı devam ediyor olmaz mı?

Tam da bu noktada boykot tavrı, evet ya da hayır ile ortaya çıkacak olana, Lenin’in deyişi ile, “kurumun ortaya çıkışına, etkin olmasına karşı mücadele” demek değil midir? Sendika.org ve diğer “Hayır”cı solcular, “Hayır” diyerek yeni anayasanın kurumsal olarak ortaya çıkmasını engellediklerini sanarak boykota karşı çıkmaktadırlar. Elbette anayasaya değişikliklerine “Hayır” diyerek “Evet”in ortaya çıkaracağı kurumu engellemiş olursunuz. Bu doğru bir düşüncedir. Ancak “Hayır” diyerek mevcut kurumu da korumuş olursunuz. Bu daha da doğru bir ifadedir.
Bu noktada, en başta devrimciler için, anayasa referandumunda “kurumsal durumu ortaya çıkmasını engelleyecek” tutum hayır değil tam da Lenin’in söylediği biçimde “Boykot”tur.

Tarihte yaşanan her bir zigzag, yeniyi tümüyle yadsıyabilecek güce artık sahip olmayan eski ile eskiyi tamamen yere çalacak güce sahip olmayan yeni arasındaki bir uzlaşmadır.

(Lenin, agy)

Kürt hareketinin mevcut durumunda, zaaflarını bir an için yok sayarsak, boykot tavrı Kürtler için “mutlak” bir tavır değil, Lenin’in dediği gibi “zigzaglı” bir tavırdır. Çünkü Kürt hareketi, referandumda “evet” de diyebileceğini ve bunun şartlarını ilan etmiştir. Diyelim ki AKP hükümeti Kürtlerin taleplerini kabul eden bir açıklama yaptı. O zaman Kürt hareketi hayır safında mı yer alacaktır yoksa evet safında mı?..

Kürt hareketi var olan gücü nedeniyle, doğru ya da yanlışlığını şimdilik bir kenara bırakarak, “zigzaglar” çizebilme yeteneğine sahiptir. Peki ya sendika.org ve “Hayır”cı diğer solcular, sizler, AKP hükümeti Kürt hareketinin taleplerini kabul ettiğini eğer açıklarsa ne yaparsınız? Politik bir güçle zigzag mı çizersiniz yoksa güçsüzlük nedeniyle yine belkemiksiz mi davranırsınız?..

Sendika.org ve diğer “Hayır”cılar, referandumda AKP karşıtlığı temelinde konumlandıkları için bugün boykotun hayırdan daha güçlü bir hayır olduğunu asla anlamamaktadırlar. Bugün genel olarak sol için zigzag çizilecek bir tarihsel durum yoktur. Çünkü ne mevcut anayasa ne de oylanacak anayasa değişikliği, en başta işçi sınıfının ve emekçilerin burjuvazi ile yaptığı mücadelenin bir alanı ve sonucu olmuştur.

1980 yılında yenilen Türkiye devrimci hareketi hala bu yenilgi ile boğuşmaktadır. İşçi sınıfı ve emekçiler ise kapitalizmin altında ezilmeye devam etmektedirler. Bu durumda, devrimci açıdan politik bağımsızlığın gösterilmesi, işçi sınıfı ve emekçilerin burjuvazinin çizdiği sınırların dışına çıkışının sağlanabilmesi için 12 Eylül’deki referandumda “evet” ya da “hayır” gibi düzen içi bir saflaşma yerine “boykot” tutumu en azından düzen dışı bir duruş sağlayacaktır.

Daha fazlası

İlgili

Close