KADIN

LEYLA, aydınlık bir sabah

Güzelim genç yüzü sarı-yeşil-kırmızı saç bandıyla dünyaya meydan okurcasına dimdikti

LEYLA, aydınlık bir sabah

Birçok kişi onu milletvekili seçildikten sonra Meclis kürsüsündeki Kürtçe yeminiyle tanıdı. Sakin ve soğukkanlı adımlarıyla kendinden son derece emindi o gün; güzelim genç yüzü sarı-yeşil-kırmızı saç bandıyla dünyaya meydan okurcasına dimdikti. 1991’de, etrafındaki lüks koltuklara, Kürt ve kadın düşmanlığı gözbebeklerinden fışkıran laciler içindeki ikiyüzlü vekillere metelik vermeyen Leyla ZANA, orada halkının temsilcisi olarak bulunduğunun bilincindeydi.

Leyla, “uzun ve karanlık gece” anlamına geliyor. Daha çocuk yaşında, 14 yaşında evlenerek köyden ayrıldığı gece, kocası polis tarafından yaka paça alınıp götürülmüş. 12 Eylül gecesi de askerler kapıyı dipçiklerle inlettiğinde beş yaşında bir çocuk annesi ve ikinci çocuğuna hamile. Türkçe olarak derdini anlatamayan gencecik bir Kürt kadını, kocasının peşinden Diyarbakır Cezaevi‘nin kapısında geçiriyor yıllarını.

1988’de ilk kez gözaltına alındığında, 7 gece çok ağır işkence görüyor. Kürt siyasal mücadelesine -birilerinin eşi, kardeşi, akrabası, yakını olmadan- daha doğrudan ve boylu boyunca girişi de asıl olarak bu olayın ardından oluyor. Gerici önyargı ve alışkanlıkların derinliğine rağmen onu temsilcileri olarak Meclise gönderen erkeği kadını, genci yaşlısıyla Kürt ulusu, özgürleşme kavgasında ilkelerinden ödün vermektense uzun hapislik yıllarını göze alabileceğini biliyor. Cezaevinde 10 yılı aşkın yattıktan sonra, tahliyesinin ardından kaldığı yerden üstüne düşen neyse yerine getirmeye hazır Leyla ZANA Kürt kadınları için çok güçlü bir esin kaynağı oldu.

Oral ÇALIŞLAR’ın Radikal gazetesinde yayınlanan “Her şey cezaevi kapısında başladı” başlıklı Leyla ZANA anlatımını yayınlıyoruz:

Kadın boyutuna indirgediğimizde, doğru Kürt kadını biraz özgür. Nasıl özgür? Pamukta, tütünde, ekinde kadın üretim içinde. Üretim içinde olduğundan kendisine özgüveni var. Kendisini bütün sorunlarla ilgili ve sorumlu hissediyor.

Kırdan kente akış başladığı zaman, kadının etrafında modern hapishanelerin oluştuğunu görebiliyoruz. Kadın kentte eve kapatılıyor.

60’lar 70’ler

60 ve 70’lerden sonra özellikle elit bir okumuş tabakaya, üniversiteli kesimlere baktığımızda bütün siyasal hareketlerin içinde az sayıda kadın var. Ama bu hareketlerdeki kadınlar, bağımsız varlık göstermek yerine erkeğin tamamlayıcısı gibi. Yoldaş olabilir, eş olabilir. Ya da okul arkadaşı olabilir. Yardımcı pozisyonda.

80’lerden sonra

80’lerden sonra baktığımızda kadın artık kendi kimliğinin farkına varıyor. Cins boyutundaki, ulusal boyuttaki kimliğinin farkına varıyor, siyasal kimliğinin farkına varıyor. Teorik olarak belki o kadar yetkin değil ama, pratik yaşam içerisinde teoriyi de kavramaya çalışıyor. Diğer dünya devrim tarihlerine baktığımızda tam zıddı gelişiyor. Oralarda teorik olarak başlıyor, pratiğe dökülüyor. Feminizm o kadar etkili olmuyor, çünkü Kürtler kapalı bir toplum.

Cezaevi kapısında kadın

Diyebilirim ki bütün kurumsal alana baktığınızda, dernekleşmeden tutun, siyasal partiye kadar bu süreç kadınların omuzlarında ilerledi. Gidebileceğimiz hiçbir alan yoktu hapishane kapısının dışında. Bir derneğe, bir kuruma, küçük bir çadıra bile sahip değildik. Kar-kış demeden cezaevi kapılarında saatlerce bekledik. Sabah 7’de gider, akşam 7-8’e kadar beklerdik. Bir dakikalık görüş için. Görüş ya olurdu ya da olmazdı. Kadınlar edindikleri bütün deneyleri birbirleriyle paylaşmaya başladılar.

Bu, zaman içinde kadrosal hareketin ötesinde halk hareketine dönüştü. Bu halk hareketinin içinde kadını üç boyut içinde ele almak lazım. Bir cezaevinde kalan kadın. İki zülme karşı kitlesel boyutuyla başkaldıran kadın. Üç gerilla savaşının içinde yerini alan kadın.

Kudret Filiz panzere meydan okuyor

90-91 süreci içinde Lice’de, güvenlik güçlerinin Lice’nin bir köyüne saldırısı sırasında Kudret Filiz, (Kürt basınında bile adından pek söz edilmez) sıradan bir köylü kadını, köylülere korkunç bir baskı ve zülum esnasında, kadınlar örgütleniyorlar ve şehire doğru yürüyorlar. Yanılmıyorsam, kaymakamlığın önünde panzerler üzerlerine yürüyor ve Kudret Filiz panzer paletlerinin içinde lime lime oluyor. Bu olay da beraberinde bir direnci ve motivasyonu getirdi. Her kayıp, Kürt kadını üzerinde bir korkuyu bir geri çekilmeyi değil, tam tersine bir direnişi getirdi.

Balık gibi…


Üç boyutlu ele aldığımızda, kadın bu süreçte en çok sosyal ve siyasal devrimi kendi bünyesinde gerçekleştiren bir canlı balık haline dönüştü. Herkes değişime kendi ailesinden başladı. Babam çok demokrat olmasına rağmen, yolda yürürken “Benimle yürüme” derdi, “Arkamda yürü. Ya da sen önden git ben arkadan yürüyeyim.” Süreç içerisinde kabullendiler. Yeni olan her şey iticidir statik bir toplumda. Ama kadın bu tutumundan geri adım atmayınca, yüzyılların, belki bin yılların birikimi, bir patlamaya neden oldu. Bir isyana dönüştü, kadın kimliğinde.

Kadınlar neden daha direngen?

Erkekler kusura bakmasınlar ama Kürt kadının duruşunun öznel sebepleri var. En azından özellikle bizim jenerasyonumuz sistemin bilişimsel dönüşümü amaçlayan baskıcı tarafıyla tanışmadı. Okullarında okumadı. Okuma olanağını elde edemedi. Beynimiz yıkanmadı. Askerlikte sistemin o soğuk yaptırımıyla karşı karşıya kalmadık. Biz sistemin korkunç boyutunu pratikte gördük. Jopudur, elektriğidir, mermisidir hepsini sokakta zaten fiilen yaşadık. Devlet ideolojisi beynimize eğitim yoluyla girmedi. O nedenle onunla mücadele bizim açımızdan erkeklere göre daha kolaydı.

Kadınların ortaya çıkışı

1991 yılındaki seçim kampanyasında Avrupa’daydım. Bana telefon açtılar “Taban istiyor seni gösteriyoruz.” “Eşlerden ve kardeşlerden dolayı birilerini gösterecekseniz”, isim verdim, “Şükran Aydın var, Cemile Büyükkaya var.” Israrla “Ben olmam” dememe rağmen son günde ikna edildim.

Bismil’de ilk seçim çalışması

Bismil’de ilk seçim çalışmasını başlattık. Bir traktörün içerisindeyiz. Konuşmamı yaptım. İneceğim sırada yaşlı bir adam bana doğru geldi. Toplumda nadir görülen bir şeyi yaptı, elimi eğilip öpmeye çalıştı. Kadının elini öpmek pek görülen bir şey değildi. Ben dedim ki “Olmaz amca, benim elimi öpemezsin, ancak ben senin elini öperim.” Eşzamanlı birbirimizin elini öptük. O benim elimi öptü, ben onun elini öptüm. Döndü dedi ki “Kızım yanlış anlama. Ben şuna inanıyorum, Kürt kadını özgürleştiği oranda Kürdistan özgürleşecek. Kürtlerin genel özgürleşmesi ifadesini kadında bulacak” deyince irkildim.

80 yaşında sakalı bembeyaz, elinde bastonu zor yürüyor. Kadın konusunda toplumda büyük bir özlem olduğunun farkına vardım. Kadının öne çıkmasını, bu davaya sarılmasını bekleyen müthiş bir kesim var. Kendi özgürlük talebini kadında somutlaştırıyor ve kadının onu özgürleştirebileceği inancını taşıyor. Bu tablo açık söylemek gerekirse beni ürkütmüştü. Büyük bir sorumlulukla karşı karşıya olduğumuzun farkına vardım. Geri dönüşü yoktu tabii.

İkinci adım, Dicle

İkinci toplantımızı Dicle’de gerçekleştirdik. Dicle ilçesi çok muhafazakâr bir yapıya sahip. Miting alanına indik tek bir kadın yok. Dedim ki “Ya kadınlar da gelecek bu alana, ya da ben tek bir kelime sizinle konuşmayacağım. Ama bu otobüsün üzerini de terk etmeyeceğim, bekleyeceğim. Hayatın her alanında kadın sizinle birlikte zorluklara katlanıyorsa, kadın kimlik olarak da kendisini gösterebilmeli. Gelip süreci bizlerle birlikte omuzlayabilmeli.”

Miting alanında kaşların önce çatıldığını gördüm. Birkaç dakika sonra alan dağıldı. Ben içimden “Bunlar beni kesin protesto ettiler” diye düşündüm. Kaygılandım. Diğer taraftan içimdeki ses “Doğru yaptın, kadın burada olmalıydı” diyordu. Kendi iç çelişkilerimle boğuşurken birden alana tekrar bir akışın olduğunu gördüm. Herkesin kız kardeşi, annesi, eşi kim varsa evin içinde o kadınlarla birlikte alana döndüğünü gördüm. Bunu görünce tabii coştum. Demek ki toplum o kadar da katı değilmiş, yeter ki doğru tarzda bir çağrı olsun. Dikkate alındığını hazır olduğunu görünce, konuşmamı farklılaştırdım, tarlada birlikteysek, zındanda birlikteysek, işkencede birlikteysek neden siyasette birlikte değiliz temelinde bir konuşma yaptım.

Üçüncü adım, Hilvan

Üçüncü toplantımız Hilvan’da gerçekleşti. İlk defa kadınların seçim kampanyası sırasında kahvelerin kapısından içeri girdiği bir gelişme yaşadık. Orada mella dediğimiz bir imam döndü bana dedi ki “Halkımız başını örtmeni istiyor.”

Cevaben “Halkımızı kırmamak için başımı şimdi örtebilirim, ama yarın açacağım. Ben halkımı kandırmak istemiyorum. Olmayan bir şeyi olacakmış gibi gösteremem. Ben halkıma sormak istiyorum. Başımın şimdilik seçim nedeniyle örtülmesini mi istiyorsunuz, yoksa olduğu gibi kabul etmek mi istiyorsunuz” dedim. Ağızbirliği edercesine, “Biz seni böyle kabul ettik” deyince imama döndüm, “Bir daha kendi taleplerini lütfen topluma mal etme” dedim.

Cezaevi

80 darbesi olduğunda 19 yaşındaydım. 81’de iki çocuk annesiydim. Kadın kimliğimin bilincine varmam, Kürt kimliğimin bilincine varmam, siyasetçi kimliğimin derinliğine ulaşmam bir zaman tünelinde geçiş gibiydi. 11 yıl cezaevi kapılarında cezaevleriyle uğraştım. 10 yıl 3 ay da fiilen cezaevinde yattım. Şunu çekinmeden ifade etmek istiyorum ki, içeride yatmak dışarıda kalmaktan çok daha kolay. Dışarının sorunları, acımasızlığını, hem sistemin, hem toplumun acımasızlığını anlatmaya kalksam günler yetmez.

Şu inanç besledi beni. Başlarken halka şöyle bir söz verdik: Dedik ki, tutuklanabiliriz, öldürülebiliriz, idam edilebiliriz, ama size söz veriyoruz sizi yalnız bırakmayacağız, sizinle birlikte olacağız. Bu benim için ilkeler bütünlüğünü oluşturdu.

Uyanış

Demin de ifade ettim üç boyutlu bakmak lazım: Cezaevindeki kadın, silahı eline almış gerilla olarak kadın, Serhildan’a öncülük eden kadın. Bunlar süreç içinde birbirini tamamladı. Bu bir siyasal kimliğe dönüştü. Bu siyasal kimlik de en son 2007 seçimlerinde, belediye başkanlığı seçimlerinde başkan ve parlamenter olarak ifadesini buldu. Kürt kadını bu konuda da erken bir uyanışı yaşadı diyebiliriz. Kurumsallaşma olmadan özgürleşme olamayacağını, yani sistem kadın tarafından kurulmadan, erkek bakış açısıyla kurulan her sistemde, kadının dışlanacağını, sömürüleceğini ve tekrar bir ezilmeyle karşılaşacağını, çabuk fark etti. Şimdi de bunun kendi sistemini örmek, kendi sistemini gerçekleştirmek çabası içinde.

Etiketler
Daha fazlası

İlgili

Ayrıca bak..

Close
Close