DÜNYA

Sermayenin tıkanan damarları

atina3

Sermayenin tıkanan damarları ve sokakların dili.

Krizle birlikte Avrupa’da sosyal ödeneklerde, eğitim ve sağlıkta, kıdem tazminatlarında kısıtlama vb saldırganlık dalgası başladı

Fransa, İtalya, Almanya, İngiltere, Portekiz, İrlanda, ve ekonomisi göçen Yunanistan’ın benzer programlarının adı “krizden çıkış için reformlar”. Emperyalist kapitalist ülkelerin ortak saldırıları; ödeneklerde kesinti, eğitim ve sağlığın tamamen paralı hale getirilmesi, maaşların ödenmemesi ya da dondurulması, kıdem tazminatlarında kısıtlamaları öngören düzenlemelerden oluşuyor.

Kapitalizmin krizi tüm ağırlığı ile kapitalist sistemin can damarlarını sıkıştırdıkça, uluslararası sermaye daha bir pervasızlaşıyor. Neoliberal birikim politikalarının tıkanması ve kriz olarak dikişlerini patlatan çelişkileri, yeni düzlemlerine uygun bir sıçrama yapmaya zorluyor onları. Bundan dolayı sosyal harcamalar ve haklar (sigorta, işsizlik parası, eğitim, sağlık, kıdem tazminatları, çalışma süresinin 35 saatten 40 saate çıkarılması, emeklilik yaşının 58′den 60′a yükseltilmesi) Avrupa proletaryasının savaşımlarla elde ettiği, birikmiş toplam artı değerin bir kısmının kullanımı ile gerçekleşen “olanaklar”dan kalanı kaldığı kadarıyla topyekün gasp etmeye çalışıyor. Sermaye tıkanan damarlarına kan yürümesini böylece sağlayabileceğini
düşünüyor.

Yunanistan’ın borç isteğini geri çeviren, kemer sıkma politikalarını daha da sertleştirmesini isteyen AB emperyalistlerinin kendi ülkelerinde hayata geçirdikleri politikalar da Yunanistan’ı aratmayacak nitelikte. İngiltere kıdem tazminatlarında sınırlama getirilmesini öngören bir yasa tasarısı hazırladı, ücretler donduruluyor.

Benzer bir durum Fransa’da yaşanıyor. Son günlerde işten çıkarmaların hızlandığı Fransa “reform paketleri”ni meclisten geçirmeye çalışıyor.

İtalya’da sözümona “ekonomik kriz karşıtı politikalar” işten atmaları kolaylaştırıyor.

Hükümetin kemer sıkma politikalarından geri adım atmayacağını açıkladığı Yunanistan cephesinde sınıfın ve emekçilerin sokakları sallayan direnişini, dünya bir kez daha soluğunu tutmuş bekliyor.

Devletin tahkimi

Bu saldırganlığın bir bileşeni olarak “Avrupa demokrasisi“, geleneksel devlet işleyişi bordadan atılıyor. “Avrupa demokrasisi” kendisini faşizan yasa ve uygulamalarla tahkim etmeye başladı. Kölelik koşulları dayatması, tek başına meta egemenlik ilişkileri ile değil, “açık terörcü” biçimler daha fazla devreye sokularak uygulanır oldu. (Özellikle 11 Eylül sonrası, zor aygıtı olarak sayısız perde ile gizlenmiş devlet daha açık hale getirildi. Almanya’da Neonazi örgütü bizzat istihbarat örgütünce kuruldu. Ordunun iç güvenliğe müdahalesini kolaylaştırıcı yasalar çıkartıldı. Fransa’da o ünlü kuvvetler ayrılığına karşı “yargı bağımsızlığının ihlal edildiği ve yeni yargı reformunun siyasilerin yargılanmasını zorlaştırdığı” gerekçesiyle avukat ve yargıçlar grev ve protestolar yaptı. Neoliberal sosyal yıkım politikaları ve bunların yarattığı toplumsal sonuçlar hesaplanarak ortak “İç güvenlik konseptleri” oluşturdular.)

Yine Avrupa’nın hemen her ülkesinde yürürlüğe giren yeni göç yasaları ve bir bütün olarak göç politikaları bu açıdan çarpıcıdır. Bu yasalar, pekçok sermaye kesimi açısından pek çok ihtiyacı kapsayan bir hedef bütünlüğüne sahiptir. Ama en önemlisi, işçi sınıfının kendi içinde parçalanması, birbiri ile rekabet içine sokulma koşullarının keskinleştirilmesi ve bunun üzerinden emek gücünün fiyatının kölelik koşullarında eşitlenmesine hız kazandırıldı. Yerli ve göçmen emekçiler karşı karşıya koyularak, ırkçılık şaha kaldırıldı.

Onlar hayata geçirdikleri “yeni” yönelimlerinde Avrupa -ve dünya- çapında azımsanmayacak yollar katettiler katetmesine, fakat emekçiler cephesinin direnişleri, tam gaz ilerlemelerine izin vermeyen en önemli faktör oldu. Avrupa işçi sınıfı ve emekçileri onlara dün nasıl dur-kalk-sürece yay ve uygula taktikleri ile, sık sık geri adım attırdıysa, şimdilerde de krizin yükünü emekçi sınıflara yüklemenin önünde yine en önemli bariyer.

Sokaklar sınıfın dilini konuşuyor!

Avrupa işçi sınıfı da mücadele deneyimi biriktiriyor, sokaklar sınıfın dilini konuşuyor. Nasıl konuşmasın ki; dünya işçi sınıfının olduğu kadar Avrupa işçi sınıfının da kaybedecek çok az şeyi kaldı. Bundandır daha bir gözüpek, daha bir atılgan, sınıfın kafasındaki en önemli engellerden biri olan burjuva yasallığını da takmayan direnişlerin üst üste patlaması yaşanmaktadır. Tıpkı Türkiye’de Tekel işçilerinin “Ölmek var dönmek yok” sloganında ifadesini bulan duvara dayanma hali, 2004’ten beri hiçbir iş güvencesi olmayan KİT işçilerinin “zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığı” gerçeğinde olduğu gibi.

Yunanistan’da hükümetin kemer sıkma politikalarının açıklanmasının ardından başlayan İspanya, Belçika ve Fransa’ya yayılan grevler İngiltere’ye de sıçradı.

İngiltere‘de 270 bine yakın sayıda kamu görevlisi, işten çıkarma tazminatlarına 60 bin sternlik sınır getirme planını kabul etmedi, 48 saat süreli grev yaptı. Nisan ayında uygulamaya konulacak yasaya ve maaşların dondurulmasına karşı İngiltere işçi sınıfı eylemlere hazırlanıyor. Kamu ve Ticari Hizmetler Sendikası‘nın (PCS) çağrısıyla düzenlenen greve yargı çalışanları, vergi dairesi, işçi bulma kurumları ile limanlar ve polis çağrı merkezlerinde çalışanlar katıldı.

Öte yandan Fransa’da bir yandan, petrol devi Total çalışanlarının kapanma tehlikesi içinde bulunan rafinerideki işçilerle dayanışma için başlatıkları grev ve işgal devam ediyor, öte yandan “eğitim reformu” adı altında sunulan kanun tasarılarına karşı, 12 Mart’ta öğretmenler Paris sokaklarına dökülerek karşı çıktı. 13 Mart’ta ise öğretmenler ve öğrenciler lise reformuna karşı greve gittiler. Cumhurbaşkanı Sarkozy bir kez daha hükümete çağrı yaparak reformların 2011’e kadar ertelenmesini istedi.

Yunanistan işçi sınıfı ve emekçileri yüzbinleri kapsayan, bir ay içerisinde düzenlenen üçüncü genel grevle, yeni sürecin öncü müfrezesi olacağa benziyor!

İtalya keza grevlerle sarsılırken, Almanya’da eğitimin paralı hale getirilmesi ve harçlara karşı başlatılan ve 1968′den sonra en kitlesel öğrenci eylemleri, temizlik işçilerinin kazanımla sonuçlanan grevleri, Lufthansa ve yan kuruluşu Germanwings’te pilotların başlattığı havacılık tarihinin en büyük grevinin “yeniden görüşmelere başlanması” istemi ile durdurulabilmesi, öğretmenlerin, sağlık çalışanlarının, makinistlerin grevleri ardı ardına yaşandı.

AB emperyalist kapitalist ülkeleri, ortak saldırı politikalarında “kardeşleşip“ uluslararası karakter kazandırsınlar, emek-sermaye çelişkisinin keskinliği karşısında sınıfı ve emekçileri koorporatist sendikaları eliyle dahi zaptedemiyorlar.

Bu yüzden, önümüzdeki yılların seyrini sadece AB emperyalistlerinin yeniden yapılanma politikalarında ortaklaşmaları değil, Avrupalı ve göçmen işçilerin, emekçilerin, işsizlerin sınıf kardeşliğini ne kadar yakalayıp yakalayamayacağı ve direnişleri belirleyecektir. Emeğin dili belirleyecektir. Bu kulvarda ilerliyor Avrupa işçi sınıfı ve emekçileri! Ancak bu kulvarda koşmaya kenetlenen politikalar, sınıf eksenli politikalar olabilecektir.

Daha fazlası

İlgili

Close