GENÇLİK

Sıra hangimizde?

Sistem nesilden nesile canlarımızı almaya devam ediyor. Sıranın hangimize gelmesini bekliyoruz

Sıra hangimizde?

Geçtiğimiz yaz, bu dönem içerisindeki okul masraflarını karşılayabilmek için Muğla Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Çağdaş Türk Edebiyatı Bölümü 2.sınıf öğrencisi Ömer Çetin’in, çalıştığı inşaattaki iskeleden düştüğünü biliyoruz. Ömer gibi milyonlarca genç arkadaşlarımızın ve bizlerin yer yer gerek eğitim masraflarını karşılayabilmek için gerekse hayatını idame ettirebilmek için çalışmak zorunda kaldığı bir zaman diliminde yaşıyoruz.

Bu kaşullarda okumak için çalışmak, ayakta durabilmek için çalışmak. Bunun bize reva görülen birşey olduğunu biliyoruz. Çalıştığımız koşulları göz önünde bulundurduğumuzda -ki ne biz gençler bunu göz önünde bulunduruyoruz ne patron bunu göz önünde bulunduruyor ne de sözüm ona etiketinde “sosyal“ ibaresi bulunan ve çalışma yaşamını denetlemek ile ilgili yükümlü organları bulunan devlet bunu göz önünde bulunduruyor- bu kölece, ölesiye çalışmaya maruz kaldığımızda, öldüğümüzde ancak bu koşulları tartışır hale gelebiliyoruz. O da çok sürmüyor, belli bir zaman geçtikten sonra o koşullara muhtaç edilip tekrardan göz yumuyoruz. Yani anlayacağınız bugün biz işçilerin-emekçilerin-gençlerin yapmış olduğu bana şu özlü sözü anımsatıyor: “Kel ölür sırma saçlı olur, kör ölür badem gözlü olur.

Tıpkı Ömer kardeşimizin hikayesi gibi bir hikaye daha giriyor bugün gündemimize. Amasya Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Elektrik-Elektronik bölümü öğrencisi olan ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Konak’taki binasının dış cephe tadilatını yapan taşeron firmada görevli işçi Nesih Taşkın çalışırken üzerinde bulunduğu iskelenin ipi altıncı katta kopunca, 3. katta yine iskele üzerinde çalışan 47 yaşındaki Mehmet Toprak’a çarpıp onunla birlikte 15 metre yükseklikten beton zemine çakılarak hayatını kaybediyor.

Üstelik yine milyonlarca işçi emekçi çocuğunun olduğu gibi onun maddi koşullarına kapalı olan üniversite kapılarını aralamak için, ödeyemediği üniversite harcını karşılayabilmek için çalışıyor Nesih’te. Kardeşini üniversite sıralarında okurken görmeyi ümit ederken son nefesine bile yetişemeyen ağabeyi Sedat Taşkın ise kendisinin de aynı koşullardan, aynı sebeplerden dolayı eğitimini yarıda bıraktığı öğreniliyor. O da yüksek öğretim döneminde babasını kaybettiği ve maddi sıkıntıya düştüğü için eğitimini yarıda bıraktığını ifade ediyor.

Sistem nesilden nesile bizleri kendisine köle ediyor, nesilden nesile canlarımızı almaya devam ediyor. Hastane morgunda oğlunun ölüsünü gören Hatice Ana ise küçük çocukları olan Merve ve Semih’i lisede okuttuğu için büyük oğlu Nesih’e maddi destek sağlayamadığını söylüyor hıçkırarak.

Kendi gerici politikaları doğrultusunda her ailenin en az 3 çocuk yapmasını öngören, sistemin yöneticilerinin yaptıkları siyasetin, politikanın sistemin içersinde yer alan biz işçi ve emekçileri nesilden nesile nasıl bir çıkmaza soktuğu bir kez daha aşikar oluyor.

Bir yaşam kaça
Nesih’in karşılayamadığı hatta karşılamak için canını verdiği harç parası 350 lira. Devletin bir öğrenciye lütfettiği üstelik geri ödemek koşulu ile lütfettiği öğrenim kredisi bugün 240 lira. Asgari ücretle geçinen -Nesih’in ailesi 4 kişilik olduğu için söylüyorum- 4 kişilik bir ailenin aylık geliri 629 lira.

Kirada oturan elektrik, su, yakacak masraflarını karşılayan bir ailenin giderleri asgari ortalama olarak nereden baksanız 600 lira. Bunun yanında giyim, gıda gibi ihtiyaçların yine asgari düzeyde edinildiğinde ortalama olarak 600 lira. Eğitim masraflarının karşılanması göz önüne alındığında altını çizerek söylemek istiyorum asgari olarak en azından Nesih’in sadece harç parası yıllık 700 lira. Diğer iki lise öğrencisinin masrafları ise neredeyse Nesih’in harç parası kadar. Devlet tarafından geçtiğimiz aylarda açıklanan açlık sınırı ise bin 200 lira. Yazdığım verilerin bizi getirdiği nokta ise yaşadığımız sistem kendi verileriyle dahi çelişmekte. Tabi bu verilerin hangi ölçütler altında ele alındığı da tartışılır bir yerde.

Bugün işçiler-emekçiler-gençler olarak maruz bırakıldığımız kölece çalışma, kölece yaşama koşulları altında yaşamlarımızı yitirmekteyiz. Maden ocaklarında “güzel” ölmekteyiz. Taş ocaklarında göçük altında kalmaktayız. OSTİM’de güvencesiz çalışma koşullarına maruz kalarak sırf sermayedarların rantı uğruna, karı uğruna bedenlerimiz ortadan ikiye bölünürcesine can vermekteyiz. Antalya’da Petrol Ofisi Terminal Müdürlüğü Tesisleri‘nde dayatılan güvencesiz çalışma koşullarından dolayı, denetlemenin sıfır olmasından dolayı ölüme mahkum edilmekteyiz.

Ömer gibi, Nesih gibi önce eğitimim sisteminin sınav cenderesine sokulmakta, sonrasında güç bela kapısını araladığımız üniversitelerin har(a)çlarını yatırabilmek için sallanan iskelelerden düşmekteyiz. Can bedeli okuyarak bitirdiğimiz üniversitelerden sonra diplomalı işsizliğe mahkum edilmekteyiz. Dahil olmak zorunda bırakıldığımız KPSS cenderesi yüzünden intiharlara sürüklenmekteyiz. Nasıl ki sistemin krizlerinin faturası bizlerin sırtına yükleniyorsa, KPSS’nin de kopya skandalının da ceremesini çekmeye mahkum edilmekteyiz…

İnsanca yaşamak uğruna can bedeli ödeyen bizler yani milyonlarız. Mısır‘da, Tunus‘ta, Libya‘da benzer baskılara dayanamayıp başkaldıran bizler gibi milyonlarız. Mısır gibi Libya gibi, Tunus gibi başkaldırmak için sıranın hangimize gelmesini bekliyoruz.

Bir DPG’li

Etiketler
Daha fazlası

İlgili

Close