DÜNYA
Sıra neferleri!
…Onlar ki her an yanıbaşımızda Ne kaçtılar ne göçtüler uzaklara Dalgalarla tüllenen kıyılarımızda Baharımızda yazımızda Biz oldular Karıştılar kalabalığımıza…”
Sıra neferi
…Onlar ki her an yanıbaşımızda
Ne kaçtılar ne göçtüler uzaklara
Dalgalarla tüllenen kıyılarımızda
Baharımızda yazımızda
Biz oldular
Karıştılar kalabalığımıza…” (Adnan YÜCEL)
12 Mart 1995 gecesi, Alevi-Sünni çatışması yaratmak, gelişen kitle hareketini bölmek ve daha nice “derin” hesaplarla Gazi mahallesinde Alevi emekçilerin gittiği birkaç kahve ve işyeri taranarak bir emekçi katledildi. Provokasyon, komünist ve devrimcilerin “Katiller karakolda!” şiarıyla geri püskürtülürken, kitleler bütün öfke birikimlerini sokağa taşıdılar. 1994 krizinin yol açtığı hızlı yoksullaşma, işsizlik ve özgürlük yoksunluğuna, ezilmişlik ve horlanmışlığa karşı bir seldi bu. Ölümün kitlelerin gözünde küçülmesi bir slogandan maddi bir gerçeğe dönüştü. Akıyordu sokaklara Zeynep Poyraz gibi her biri. Hakan Çabuk gibi Gazi Antifaşist Halk Direnişi‘nin ateşini kendi mahallelerine taşıyorlardı. Proletarya devrimcilerinin yerel kadro ve taraftarlarından sınıf mücadelesinin yaprağını hızla çeviren emekçi halk kahramanları ve önderleri doğuyordu. Sakınmasızca yöneldikleri sokaklarda diğer emekçilere güven veriyor, onların coşku, öfke ve atılımını kendilerinde simgeleyerek, belki de sınıf mücadelesinin ağır akan günlerinde verebildiklerinden çok daha fazlasını devrime ve emekçilere taşıyorlardı.
Zeynep, Profilo direnişinde yer almış devrimci bir işçi ailesinin kızıydı. “Yoldaşlar”ın kucağında büyümüştü. Ama devrimcilerin arasında yetişmiş birçok çocuktan farklı olarak bu onda devrimcilere sadece bir duygusal bağlılık hissetme, buna karşılık bir nevi “siyasete doymuşluk” sonucunu vermemişti. Büyüyüp kişiliği oluşmaya başladıkça, ailesi ve yoldaşlarının verdiği devrimci sınıf ve örgüt kültürünü devralmaya, bayrağı onlarla birlikte taşımaya başladı. Hareketli, eyleme yatkın yapısı, günlük yaşam ilişkilerinin içerisinden kurduğu emekçi halk örgütçüsü özellikleriyle mücadelenin yükseliş yılları çakıştı. Bu onu daha da özgürleştirdi, sakınmasızlaştırdı. Bir emekçi gibi yaşadı; işyerine ve çevresine örgütünün değerlerini gün gün taşıdı, afiş astı, bildiri dağıttı, eylemlerin örgütlenmesinde yer aldı. Ölüm, onu bir devrimci için en güzel yerde, kitlelerin içinde buldu.
Hakan, bir an önce işe girebilsin diye ailesi tarafından yaşı büyütülerek gönderildiği askerden döndükten sonra mücadeleye atılmıştı. 2 yıldır kavganın içindeydi. Emekçiydi; inşaatlarda çalışır, su tesisatçılığı yapardı. Devrimci yaşamının ilkleriyle bildiri dağıtımlarında, afişlemelerde, pazar eylemlerinde. korsan gösterilerde tanıştı. İlk kez pankart yazıyor, molotof kullanıyordu. Bu deneyimlerle daha sonra birçok eyleme katıldı ve örgütledi. En son eylemi, Gazi ateşini Ümraniye‘ye taşımak oldu. Ablasının vurulduğu güne ilişkin anlatımı Hakan’ın “Bizsiz olmaz bu işler” öyküsüydü:
“Evden ‘Gazi’ye gideceğim’ diye çıktı. Hiçbir yere göndermek istemiyordum ama o aklına koymuştu. Döndüremezdim. Sarıgazi’deki yürüyüşe birlikte gittik. Orada, ‘Abla, bir yoldaşımızı öldürdüler’ dedi. Hele Zeynep’in ölümünden sonra korkunç kinlendi. Savaş’ın (Hakan) gitmesine engel olamadım. Beni koynuna bastırdı ve öptü. O bizim parçamızdı.”