DÜNYAİŞÇİ SINIFIPOLEMİK
Venezuela neden bu durumda?
Chavezci iktidarın bugün karşı karşıya olduğu ekonomik-siyasal-toplumsal krizin sebepleri ve sonuçları onun “güleryüzlü, barışçıl sosyalizm“ anlayışından bağımsız değil.
Ege Deniz
Venezuela’daki “Bolivarcı Devrim“in lideri Hugo Chavez’in ölümü sonrası Nicolas Maduro’nun iktidara geçmesiyle ABD’nin Venezuela’ya müdahaleleri de hız kazandı. ABD destekli sağcı muhalefet, Maduro’nun iktidarını yıpratıp devirmek için hep fırsat kolladı.
Yıllardır sinsi sinsi örgütlenip güç toplayan bu muhalefet son 2-3 aydır adeta azdı. 160’ın üzerinde insanın ölümüyle sonuçlanan saldırgan protestolar düzenliyor, politik-toplumsal atmosferi germek için elinden geleni yapıyor.
ABD’nin finansörlüğünde, bölgedeki gerici rejimlerin verdiği paramiliter desteğin kolaylaştırıcılığında bir iç savaşı körükleyecek şekilde çatışmayı tırmandırıyor. Örneğin yüksek mahkeme ateşe veriliyor, bir genç önce dövülüp sonra üzerine benzin dökülerek yakılıyor!
ABD işbirlikçiliğini saklamıyorlar bile
ABD ve onun desteklediği muhalefet, aralarındaki kirli işbirliğini gizlemeye bile gerek duymuyor. Aynı zamanda Venezuela Meclis Başkanı olan muhalefet lideri, Beyaz Saray’da boy gösteriyor, ABD’den alınan milyonlarca doları ülkedeki yandaşlarına aktarıyor.
Bu arada ABD medyası başta olmak üzere tüm Batı medyası boş durmuyor, dünya kamuoyuna kirli propaganda yayıyor. Askeri darbe yapılması ya da bölge devletlerinin ABD desteğinde ülkeye siyasal-askeri müdahalede bulunması gibi çağrılar yapılıyor.
İlk büyük kırılma
ABD yanlısı muhalefetin doğrudan şiddeti de kullanacak şekilde bu denli pervasız davranmasına olanak veren gelişmelerden biri 2015’ten bu yana kazandığı mevziler oldu. O yıl yapılan seçimlerde muhalefet, parlamentoda çoğunluğu ele geçirmekle kalmadı devlet bürokrasisinde de azımsanmayacak derecede güçlendi.
Bu nedenle, olan biteni salt ABD’nin tezgahı ya da müdahalesinin sonucu olarak görmek tek boyutlu olur.
Venezula’daki iktidarın küçük burjuva sınıfsal karakterinden kaynaklanan tarihsel yanlışları ve beceriksizliklerinin üzerinden atlamak ve çatışmayı devrim ile karşı devrim arasındaki mücadele olarak görmek ise mümkün değil.
O halde gerçekte olup biten nedir?
Soruyu başka şekilde sorarsak, ABD destekli muhalefetin gerici müdahalelerine uygun toplumsal-siyasal zemin nasıl güçlendi?
Chavezci iktidar, 6 Aralık 2015 genel seçimlerinde “sağ blok“ karşısında yenilgi aldı. Muhalefet 167 kişilik parlamentoda 100’den fazla koltuk kazandı.
Peki Chavezci “halk iktidarı“, tekelcisinden küçük burjuvazinin sağ kanadına kadar burjuva sınıfları arkasına alarak güçlerini birleştirmiş neoliberal piyasacılar karşısında neden böyle bir yenilgi aldı?
Bunun belki de en kısa cevabı, Chavezci iktidar döneminde kapitalizmin sınırlarının zorlanmayışı, sosyalizme doğru ilerlenmeyişidir. Chavez’in iktidara geldiğinde sözünü ettiği “21. yüzyılın sosyalizmi“, ne işçi sınıfını gerçekten egemen sınıf konumuna getirmeyi hedefleyen ne de halkçı karakteri derin bir devrimdi. O, halkçı yönleri olmakla birlikte sosyal liberalizmle arasına sınırlar çekmeyen, deyim yerindeyse yarı-halkçı bir iktidardı.
Emperyalist tekellere ve işbirlikçilerine karşı cepheden tutarlı bir tavır almamakla birlikte ülkenin petrol kaynaklarını denetim almaya yönelik kamulaştırma uygulamaları yanında Amerikan emperyalizmine karşı tutum ve söylemlerinden dolayı -ki aslında bu eksik duruş bile Chavezci iktidarın devrimci içeriğinin oldukça cılız olduğunu göstermeye yeter- işçi sınıfının, devrimci sosyalist çevrelerin, aynı zamanda küçük burjuvazinin hemen tüm kanatlarının desteğini almış geniş bir toplumsal koalisyona dayanıyordu. Eğitim, sağlık, temel gıda maddelerine ucuza erişim gibi emekçilerin günlük yaşamlarını rahatlatıp kolaylaştırıcı sosyal reform uygulamaları bu desteği uzun yıllar ayakta tuttu. İşçi sınıfı ve halkın çok geniş taban örgütlülüklerine sahip oluşu, Chavezci iktidarın hem güçlü yanıydı hem de süreci gerçek bir devrim yönünde ilerletmek açısından muazzam olanaklar sunuyordu.
Chavezci iktidarın yaptığı ya da yapmadıkları
Yaptıklarının ve yap(a)madıklarının sebepleri ve sonuçları aslında onun “güleryüzlü, barışçıl sosyalizm“ anlayışında içerili.
Hugo Chavez 1999’da devlet başkanlığı koltuğuna oturdu. Ülke ihracatının yüzde 76’sını oluşturan petrol devletleştirildi. Elde edilen kazançların bir bölümü sağlık, gıda, konut, eğitim gibi sosyal projelere aktarıldı. Yoksulluk azaltıldı. Ücretlerde iyileştirmeler yapıldı. İşçi, emekçi, köylü ve yerli toplulukların lehine düzenlemeler yapıldı. Kapanmış olan fabrikalardan bazıları işçi denetimine verildi, işçi yönetimleri oluşturuldu. Başkent Caracas’ı çevreleyen yoksul gecekondu semtleri (rancholar) başta olmak üzere değişik tipte halk örgütlenmeleri teşvik edildi.
Sınırlı da olsa kamulaştırmalar, vergi sisteminde değişiklikler gibi uygulamalar, kendisiyle burjuvalar arasında çatışmaların yaşanmasına, ABD destekli darbe ve suikast denemelerine yol açtı. Ama genel olarak özel mülkiyete dokunmadığı gibi tekelci mülkiyeti olsun tasfiyeye yönelmedi.
Bunun sonucu olarak örneğin gıda ve temel tüketim maddelerinde tekelci sermayeye ve dışa bağımlılık sürdü. Bir yandan da, ABD emperyalizminden “kurtarılmış“ ülke ekonomisinin Çin ve Rusya’ya bağımlılığı arttı. Örneğin, petrolün yüzde 60’ı Çin ve Hindistan’a satılıyordu. Ve Çin’e satılanlar çoğunlukla alınan borçların karşılığı olarak veriliyordu. Zira Chavezci iktidar dış borçlarını silmeye hiç yeltenmedi. Üstelik Londra belediyesi ya da bazı ABD kentlerine bedava petrol göndermek gibi showlara kalkışarak ülkenin neredeyse bu tek gelir kaynağını adeta har vurup harman savurdu.
Ekonomik krizle ve bürokratik yozlaşmayla gelen alt üst oluş
Son yıllarda petrol fiyatlarının düşmesi, ülkeye yönelik ekonomik saldırı ve sabotajların etkisini artırdığı gibi dış borçların yığılmasına yol açtı. Ve bugün ülke ciddi bir ekonomik kriz içerisinde. Enflasyon görülmemiş boyutlarda yüksek. Gıda başta olmak üzere birçok tüketim maddesine emekçilerin erişimi son derece zorlaşmış durumda.
Öte yandan Chavezci iktidara yakın duran kesimler içerisinde yeni burjuvalar türedi. Yolsuzluk arttı. Bütün bunların birleşik etkisiyle geniş taban örgütlülüğüne sahip işçi sınıfının politik alandaki aktif konumunda ciddi bir gerileme yaşandı. Halkın iktidara güveni ve desteği azaldı.
Bunun siyasal düzlemde yansıması olarak 2017 Nisan ayının ilk günlerinde, aralarında Venezuela Komünist Partisi’nin (PCV) de bulunduğu üç sol parti, yeni bir siyasi oluşumun hazırlığını yaptıklarını açıkladılar. Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun liderliğindeki hükümet partisi PSUV’dan (Birleşik Sosyalist Partisi) desteği çekme sinyali vererek ortak bir siyasi program üzerine çalıştıklarını duyurdular.
Basın toplantısında gazetecilerin, GPP (PSUV’nin öncülüğünü yaptığı seçim ittifakı Gran Polo Patriatico/Büyük Yurtsever Cephe)’yi tamamen terk edip etmeyeceklerine dair sorusunu ise, “olmayan bir şeyi terk edemezsiniz” yanıtını verdiler!
Uzun lafın kısası, emperyalizm destekli neoliberal muhalefet güçlerini birleştirip daha güçlü ataklar yaparken, Chavezci iktidar kendisini destekleyen toplumsal kesimlerin dahi güvenini kaybetmeye, dayandığı toplumsal koalisyon çatırdamaya başladı. Bunu gören karşı taraf, saldırılarında daha da pervasızlaştı ve gelinen noktada ülkeyi yangın yerine çevirdi.
Bugüne gelen yolda: Bir adım ileri, bir süre sonra adımlar hep geri
Chavezci iktidar, ulusalcılıkla bulamaç halkçı bir adım attığı her defasında emperyalizmin desteğini almış burjuvaların direnciyle karşılaştı. Ve böyle anlarda çoğu kez sınıfsal çatışmayı göze almak yerine titrek duruşunu derinleştirip geriye düştü.
Üstelik Hugo Chavez’den sonra bu daha çok böyle oldu. Parlamentodaki çoğunluğu ele geçirdikten sonra iyice azgınlaşan sağcı muhalefet karşısında iktidar hep “çözüm“den bahsetti, şirket patronlarını ve kimi zaman ABD’yi bile uzlaşmaya çağırdı! Çok değil daha bir kaç ay önce bizzat Maduro, “bizim komünist olduğumuz ve özel girişimi yasakladığımız iddiasıyla kirli bir kampanya yürütülüyor, ekonominin yüzde 90’ı özel şirketlerin elinde” diyordu!
Chavezci iktidar, en başından itibaren, halkçı yanı sınırlı bir iktidara bile tahammülü olmayıp direnen, zaman zaman karşı ataklar yapıp darbeci yöntemleri de deneyerek onu devirmeye çalışan burjuvaziyi gerçekten altetmek için hemen hiç bir ciddi önlem almadı. Sömürücü sınıfları mülksüzleştirmediği gibi, ülke ekonomisinin yüzde 70’nin bu sınıflar elinde kalmasına izin verdi. Oysa, hiç değilse ilk etapta büyük burjuvaların ellerindeki mülklere el koyup onların belini kıracak bir iktidar gücüne ve sınıfsal desteğe sahipti.
Peki Chavezci iktidar, radikal bir mülksüzleştirme hareketine girişip toplumsal üretim ve dağıtımda geniş çaplı işçi denetimini egemen kılsaydı, diğer yandan dış borçları bir kalemde iptal etmek gibi emperyalist tekeller karşısında net bir tutum takınsaydı, yani sosyalizmin kendisi olmamakla birlikte ona yönelim doğrultusunda net adımlar atma yoluna girseydi bugünkü tablo nasıl şekillenirdi? Emperyalist kapitalizme bağımlılığı ortadan kaldıracak bağımsız bir iradi duruşun sonuçları neler olurdu?
Hadi insanlığın komünizm yürüyüşüne olan güvenini kaybetmiş solcu eskilerinin aklından geçeni dillendirerek soralım; sosyalizm yoluna girmiş bir Venezuela yaşayabilir miydi?
Kuşkusuz emperyalist kapitalist dünya yaşamaması için elinden geleni yine yapacaktı ve belki de sosyalist Venezuela’nın ömrü çok uzun olmayacaktı.
Fakat şu da çok açık ki, diz çökerek yaşamaktansa onuruyla ayakta ölmek yeğdir!
Henüz herşey bitmiş değil!
Ve bitirmeden ekleyelim; söylediklerimizden Venezuelalı işçi ve emekçiler açısından her şeyin bittiği, ABD emperyalizmi ve işbirlikçilerinin keskinleşen bu çatışmadan zaferle çıkacağı anlamı çıkarılmasın! Halkın böyle bir sonuca öyle hemen boyun eğeceği beklenmesin!
Çok ihtimalli bu toplumsal-siyasal kriz sürecinde, azımsanmayacak deneyimler kazanmış Venezuelalı işçi ve emekçilerinin ‘sınıfa karşı sınıf’ seçeneğini güçlendirmesi de ihtimal dahilindedir. Taşların hangi şekilde yerine oturacağını yaşayarak göreceğiz.