
ABD’de emekçiler adına bankalara yatırılan 200 dolarlık nakit yardımlara el konuyor, Kanada’da huzurevindeki yaşlılar bakımsızlıktan ölüyor
… Bangladeş’te ücretlerini alamayan tekstil işçileri, “gerekirse fabrikaları yakarız” diyor
Türkiye: Ayranı yok içmeye…
İngiltere de sağlıkçıların yaşadığı koruyucu kıyafet ve ekipman krizi açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden, SKY News’a açıklama yapan Robert Jenrick sorunun çözüldüğünü, yarın kargo uçaklarıyla ellerine 84 ton koruyucu sağlık malzeme ve 400 bin koruyucu giysi ulaşacağını söyledi.
Bu kadar kısa sürede tonlarca malzemeyi hangi ülkeden temin ettiklerini yazmaya gerek var mı?Geçtiğimiz haftalarda ‘şahsı’nın imzası ve Mevlana’nın sözleriyle kolilettirdiği tonlarca sağlık malzemesi, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan Kraliyet İngilteresine,“Ben zor gününde seni gördüm, zamanı gelince sen de beni gör” mesajıyla hibe edilmişti.
Sağlık emekçilerine aynı maskeyi 3 hafta yıka yıka kullan talimatı veren genelgeler yollayan, halka kırk gündür “ya şundadır ya bunda” diye diye en basit maske türünü bile dağıtmaktan aciz olan devlet, artık hibe kodundan satış koduna geçip parsa toplamaya başladı.
Erdoğan’ın “hayırseverliği”
Almanya’da yayınlanan Tageschau’a göre, anti bakteriyel bor madeni bazlı yeni dezenfektanın virüse karşı etkili olup olmadığı değil, “Reklamını çok iyi yapalım” gündemindeydi. Devleti aile ve yandaşlarının ticari hortumlama ve kar edinme karteli gibi yöneten zihniyet “yardımseverlik”in alkışı en çok hak ettiği korona günlerinde ABD ve Çin’den sonra 3. sıraya yerleşti.
Sanmayın ki hinlikleri bitip tükenmek bilmeyen köylü kurnazlarının bu başarısı başka ülkelere de övgüyle şereflendirildi. Macron’la yaptığı telefon görüşmesinde “Zor zamanınızda yanınızda olduğumuzu unutmayacağınıza inanıyoruz” söyleminin arkasında “Eee, zamanı gelince artık bizi de görürsünüz” dışında ne anlamı olabilir.“Erdoğan hükümeti iflas eden Türkiye ekonomisinin can simidi olarak AB ülkelerini görüyor.”
AB ülkelerinin dayanışmada sınıfta kaldığı bu günlerde, Erdoğan’ın kozu “yardımseverlik” oldu. Derin diplomasileriyle ün yapmış ülkelerin, devlet diplomasisinden nasibini almamış Erdoğan’ın ve ahalisinin bu kurnazlığı belli ki zamanı geldiğinde çöpe gideceģe benziyor.
ABD: Bankalara karşı bir şey yapamayız!
Trump daha önce bütün vatandaşlarına bin 200 dolar nakit yardımı yapacağını duyurmuş, yazılacak çeklere kendi imzasını atarak tepkilere neden olmuştu. Vaat edilen paralar vatandaşların banka hesaplarına yatmaya başladı. Fakat borç ve kredilerine karşılık olarak banka el konulduğu için birçoğu ödemeyi alamadı. Hazine Bakanlığı yasaya göre bankaların paralara el koymasına karşı bir şey yapamayacaklarını söyledi.
Bangladeş: Bizi sokağa atanların fabrikalarını da yakarız!
Dakka’da tekstil işçileri sokağa çıktı, bazı tekstil fabrikalarındaki kumaşlara el koyarak yaktı.
İki aydır aylıklarını alamayan yüzbinlerce Uzakdoğulu tekstil işçisi açlığa mahkum edildi. Hiçbir sosyal hakları, sigortaları olmayan ve devlet desteği alamayan işçiler, “gerekirse bizi sokağa atanların fabrikalarını da yakarız” diyorlar.
Dünya insan hakları örgütü sözcüsü, bugüne kadar ucuz işgücü olarak kullandıkları işçilere “En azından anlaşmaların karşılığı olan ücretleri tekstil markaları ödemeli, ama şimdiye kadar yaptığımız bütün çağrılar yanıtsız kaldı Uzak Asya’da yüzbinlerce işçi, aileleriyle birlikte milyonları buluyor…” demek zorunda kaldı ve acil yardım çağrısı yaptı.
İngiltere: Boris Johnson hükümet başkanı olduğunu unuttu
İngiltere basınına sızan haberde Ocak ayında bakanlıkların, ordunun ve ilgili diğer kurulların korona virüsü toplantılarına Boris Johnson’ın katılmadığı, daha sonraki toplantılarda da bulunmadığı hatta Mart ayına kadar hiçbir açıklamada bulunmayıp konuyu ciddiye almadığı, tipik memurlar gibi hafta sonu olduğunda çalışmayarak hükümet başkanı olduğunu unuttuğu yer aldı.
Tüm ısrarlara rağmen koruyucu sağlık malzemesi için sipariş verilmede geç kalındığı ve tutarsız kararlarla virüsün İngiltere’de hızlı yayılmasından sorumlu olduğu da iddia edildi. Anlaşılan ada ülkesinde işler Türkiye’deki gibi ilerlemiyor. Günah keçisi olarak sivrilen Johnson henüz bir açıklama yapmadı. Fransa’nın Macron’u ise geç kalınan tedbirler için canlı yayında kuru bir özür cümlesi kurdu.
Kanada: Otuz bir yaşlı bakımsızlıktan öldü
Yoğun bakım ünitelerinin kapasitesi dolunca doktorların yaşlı hastaları ölüme terk etmek zorunda kaldıkları, uyutarak ya da sakinleştirici vererek ölümlerini izledikleri görüntülere yansımış, hatta Avrupa ülkelerinde yaşlı hastalar hastaneye bile alınmamıştı.
Yaşlı nüfusun yoğunlukta olduğu ülkelerde huzur evlerinde yüzlerce insan sadece covid-19’dan değil bakımsızlıktan da hayatını kaybetti. ‘Sosyal refah ülkesi’ olması nedeniyle özellikle üniversite mezunlarının daha iyi yaşamak için tercih ettiği Kanada’da da durumun aslında pek farklı olmadığı açığa çıktı.
Bakıma muhtaç 130 yaşlının kaldığı Montreal yakınlarındaki huzur evinde beşi koronadan gerisi bakımsızlık ve ilaçlarını alamamaktan otuz bir yaşlı hayatını kaybetti. Personelin salgın korkusu nedeniyle işi terk ettiği sadece iki görevlinin kaldığı bakım evinde, yatağa bağlı olanların altlarının temizlenmediği ve aç kaldıkları, iki personelin işlere yetişemedikleri, yetkililere haber verildiği ama duruma geç müdahale edildiği ortaya çıktı.
Kanada başkanı Justin Trudeau, gözyaşlarına hakim olamadığı fotosu çekilirken “Siz sadece sağlığınızı düşünün, para bizim işimiz” demişti, anlaşılan bu gruba yıllarca çalışıp huzur içinde ölümü beklemek isteyen yaşlılar dahil değil!
Paylaş: