DÜNYAManşet

Köln’de 8 saatlik çalışmanın esnekleştirilmesi savaş ilişkisi paneli

Yaşanacak Dünya’nın da bileşeni olduğu Krieg mit dem Krieg (Savaşa Karşı Savaş) Platformu sokakta yaptığı propaganda çalışmalarınıı Köln Altefeuerwache’de savaş 8 saatlik çalışmanın esnekleştirilmesi ilişkisi paneli ile sürdürdü.

Her konuşmanın ardından Almanca ve Türkçe söylenen marşların canlı ve sıcak bir atmosfer kattığı panelde ilk konuşma; Arbeiterbund für den Wiederaufbau der KPD (KPD’nin Yeniden yapılanması için İşçi Birliği) adına yapıldı. 8 saatlik çalışmanın işçi hareketi açısından önemi, dünya ve Almanya’daki mücadelenin tarihçesi, savaş hazırlıkları ile ilişkisine vurguların öne çıktığı konuşma, Yeni Zelenda’da başlayıp Cihicao kentine oradan Almanya’nın Hamburg kenti ve Kasım Devrimi’ne uzanan uzun mücadele yılları içersinde kazanılan bir hak olduğu mücadelesinin tarihçesi ile anlatıldı.

“Almanya’da 8 saatlik çalışma, Kasım Devrimi’nde ancak sermayenin Rusya’daki gibi işçi ve asker konseylerinin oluşmasından korktuğu için yasallaştı. 5 yıl sonra sermaye yeterince güç hissederek yasayı yumuşattı ve 8 saatlik çalışma gününün yanısıra 10 saatlik çalışma günüde sorunsuz bir şekilde mümkün hale geldi.

Batı Alman işçilerinin son büyük mücadelesi 1984’de matbaacılar ve metal işçilerinin haftalarca süren greviyle haftada 35 saatlik çalışma için verdikleri mücadeledir. Ancak sonuç yasalar yerine toplu sözleşmeler oldu. Ve bunlarda kısa sürede delik deşik oldu. Yine de çalışma süresi sorunu işçi hareketinin sermayeye karşı biraz özgürleşip özgürleşmeyeceği ve nasıl özgürleşeceği sorunu olarak kalmaya devam ediyor…. tıpkı bu hafta başında Yunanistan’da 13 saatlik çalışma günü parlementoda büyük bir direnişle karşılaşmaksızın yasallaşması gibi!“ diye devam eden konuşma; “Yasal 8 saatlik çalışmaya saldırı, savaşa girmek için gerekli bir adımdır. Savaş devletin kullanılabilir işgücü üzerinde tam kontrol sahibi olmasını gerektirir“ denilerek günümüzde savaş 8 saatlik işgünü ilişkisine geçildi. “Özellikle savaşın güvenliğini sağlamak için gerekli görülen alanların listesinin çıkartıldığı, genişletildiği, silah fabrikalarından su, enerji, lojistik veya bilişim sektörüne kadar kimin çalışmaya mecbur edileceğinin listesinin bunlardan bazıları olduğu“ anlatıldı.

Somut öneriler bölümüde ise “Ortak faaliyetlerimizi somutlaştırmaya başlayalım. Yasal çalışma gününe saldırıya karşı sendika binalarına afişler ve pankartlar asalım. Ford’a gidelim. VK (İşçi Temsilciliği) toplantılarında ve sendika organlarına önergeler verelim. Bu sermayenin bize ve halklara karşı yürüttüğü savaşta küçük ama etkili bir ilk adımdır“ denildi.

ATİK Eşbaşkanı IG Bau Sendikası’nda Duisburg Şubesi Yönetim Kurulu üyesi, aynı zamanda, çalıştığı işletmede işyeri temsilcisi Süleyman Gürcan ise yaptığı konuşmasında Sermayenin esnek çalışma ve 8 saatlik iş gününe saldırılara ilişkin özellikle “Aile ve iş hayatının uyumlulaştırılması“ adı altında haftalık maksimum çalışma süresi yerine günlük maksimum çalışma süresi“ demgojisilerini anlatmakla başladı. Ve 1. ve II. Dünya Savaşlarında çalışma sürelerinin 12 bazı durumlarda 16 saate çıkarılmasına değindi.

“1 Mayıs 1952, 40 saatlik çalışma haftasının getirilmesi talebiyle geçti. Bu talep, 1955-1956 eylem programında da yer aldı ve 1 Mayıs 1956’da “Cumartesi babam bana ait” sloganıyla dile getirildi.

Çalışma saatlerinin esnekleştirilmesi 1994 yılında Helmut Kohl hükümeti ile başladı“ anlatımlarından sonra “Agenda 2010 ile işçilerin birçok hakkı kaldırıldı.“ diye devam etti. Göçmen işçilerin yerli işçilerden daha az ücret almasını ülkelere göre korkunç farkı istatistiklerle anlattı. Özellikle et ve posta hizmetlerinde çalışan işçilerin hiç birinin Alman pasaportu olmaması, geçici sürelerle oturumlarla buralarda çalıştıklarını ve iş saatlerinin sadece başlangıcını bildiklerini çıkışını bilemeyecek kadar iğrenç koşullarda çalıştıklarını vurguladı..

Savaş ve sömürü politikalarına karşı 6 saatlik işgününü savundukları ve bununla ilgili kampanyalarını anlatan Gürcan, konuşmasını enternasyonal mücadelenin büyütülmesinin zorunluluğuna vurgu yaparak bitirdi.

Yaşanacak Dünya adına konuşan Çiğdem Devran ise Avrupa ve dünyada sınıf ve emkeçilere karşı saldırıların ortaklaşması ve savaş ilişkisine değindi. Konuşmasına “Sınıfa ve emekçilere saldırılar; bir yandan emperyalist kapitalist ülkelerin çok katmanlı krizlerinin derinliği, öte yandan askeri ekonomik teknolojik hatta uzayı dahi paylaşma savaşlarından bağımsız değil“ diye başlayan Devran, tek tek ülkeler değil, bütün ülkeleri bağlayan saldırı yasalarına; 2023 yılında Avrupa Komisyonunun, gelecekteki herhangi bir kriz sırasında serbest dolaşımın yanı sıra temel mal ve hizmetleri garanti altına almak için acil durum önlemlerini uygulamaya koyacak olan “Tek Pazar Acil Durum Aracı” (SMEI) isimli bir yönetmelik teklifini örnek verdi.

SMEI yürürlüğe girdiğinde grev hakkını açıkça güvence altına alan mevcut düzenleme Avrupa çapında ortadan kalkacak.

“AB Çalışma Yönetmeliği’ne bağlı olarak günlük çalışma sınırı yerine haftalık çalışma sınırı” konulacağı belirtiliyor. Haftalık yedi gün üzerinden üst sınır olarak 48 saat belirleniyor. Günlük çalışma süreleri bütün emekçiler için günlük olarak 13 saate kadar uzayabilecek. Aralarında Katolik Aile İşletmeleri Birliği de olan değişik sermaye örgütleri, iki vardiya arası 11 saatlik asgari dinlenme süresini de “Döneme uygun değil” diyerek kaldırılmasını talep ediyorlar. Almanya’da fazla mesailerin yarısından fazlasının ücretinin ödenmediği biliniyor“ diyen Devran, konuşmasını platform olarak mütevazi fakat anlamlı işler yaptıklarını, fakat proletaryanın enternasyonal bölüklerinin örgütlenmesine geçişin aciliyeti vurgusu ile bitirdi.

Daha fazlası

İlgili

Close