28 Nisan’da genel grev olarak başlayan hareket Kolombiya’nın otoriter neoliberal düzenine karşı hızla açık bir meydan okumaya dönüştü.
ESTEFANÍA MARTINÉZ
Kolombiya’da düşük gelirlilere daha fazla yük getirecek olan vergi reformu tasarısı bardağı taşıran son damla oldu. Bu tasarıya karşı yapılan kitlesel genel grev Başkan Ivan Duque’nin otoriter neoliberal rejimi karşısında tırmanan huzursuzluğun tutuşma noktası haline geldi ve 28 Nisan’dan bu yana düzenlenen protestolara binlerce Kolombiyalı katıldı.
Duque’nin kısa bir süre önce bu vergi reformunu ıskartaya çıkardığını açıklamasına rağmen protestocular, Kolombiya Hükümeti’nin benzer bir tasarıyı yeniden ambalajlayıp sunacağı endişesiyle sokakları terketmiyor. Bu beklenti içinde, ülkenin en büyük işçi konfederasyonları 5 Mayıs için bir başka genel grev çağrısı yapıyorlar.
Protestolar karşısında asker ve polis baskısı tırmandıkça Kolombiya’da durum gerginliğini koruyor. Bir süre önce Duque protestoların devam etmesi halinde sıkıyönetim ilan edeceğini bildirdi. Ama Kolombiyalılar sokaklara çıkmaya devam ediyor ve gösteriler hızla vergi reformu itirazından vahşi ve eşitsiz düzene karşı açık bir meydan okumaya dönüşüyor.
Bardağı Taşıran Son Damla
Duque’nin önerdiği emek karşıtı sert önlemler, vergiler ve emeklilik yasasına karşı kitlesel gösterilerin yapıldığı Kasım 2020’den beri Kolombiya bardağı taşıracak son damlaya doğru ilerlemekte. Sosyal göstergeler iç açıcı olmayan bir resim çiziyor: COVID bağlantılı yetmiş iki bin ölüm, emek gücünün yarıdan fazlasının gayrı resmi sektörlerde çalışması ve 4 milyondan fazla işsiz (yaklaşık nüfusun onda biri). Tarım sektörü de pandeminin ortasında büyük ölçüde kendi haline bırakılmış. Bu arada Kolombiya devleti ile Kolombiya Devrimci Silahlı Kuvvetleri (FARC) arasındaki barış süreci, devlet destekli paramiliterleşme riski altında.
Pandeminin tetiklediği mali kriz karşısında Kolombiya’nın mali durumuna payanda olması için Duque’nin önerdiği reform tasarısı işçi düşmanıdır. Tasarının orijinalinin en önemli noktası ücretler ve tüketim üzerindeki verginin artışıdır; Kolombiya’nın kapitalist oligarşisi ve diğer egemen sınıfları büyük ölçüde bu vergiden muaftır. Daha kötüsü, bu tasarı, Kolombiya’nın neoliberal modeline -yoğun toprak sahipliğiyle zoraki mülksüzleştirmeye dayalı- karşı oluşacak herhangi bir tehdidin daha fazla şiddetle bastırılabilmesi amacıyla askeri harcamalara daha da büyük bir pay ayırmanın arayışı içindedir.
Şüpheli bir biçimde “Sürekli Dayanışma Yasası” diye adlandırılan tasarı aslında Kolombiya’nın egemen sınıflarıyla dayanışmayı istemektedir. Mevcut hükümetin Alvaro Uribe yanlısı aşırı sağcı kanadı tarafından önerilen bu tasarının amacının kamu finansmanı krizine çözüm bulmak ve aynı zamanda yabancı yatırımcıların ve bankaların yeniden güvenini kazanmak olduğu söylenmektedir.
Pandemi sonrası ekonomileri yeniden canlandırmak için büyük servetlere geçici vergiler yükleyen Almanya, Fransa, İspanya ve İtalya’daki tasarılardan uyarlanan “Dayanışma” sözcüğü bir aldatmacadır. Kolombiya’da yasalar 4,8 milyar peso (1, 35 milyon dolar) üzerindeki servetten yüzde bir , 14 milyar peso (4 milyon dolar) üzerindeki servetten yüzde iki refah vergisi alınmasını önermektedir. Ama aynı zamanda gelir vergisini düşürmeyi, iklim değişikliğini (örneğin, gazyağı, dizel, biyoyakıt ve alkollü yakıt ve plastik üzerinden ek vergi) yavaşlatmak için yeşil vergi yaratmayı ve ayda on milyon pesodan (yaklaşık 2.765 dolar) fazla kazanan kamu veya özel sektör işçilerinden vergi toplamayı önermektedir.
Latin Amerika ve Karayibler Ekonomik Komisyonu’na göre Latin Amerika’da en zengin yüzde 3 refahın yüzde 71’ine sahip ve gelir vergisi içindeki payları sadece yüzde 5,4. Kolombiya’da ise en zengin yüzde 1 biraz daha fazlasına sahip -ve önemli ölçüde daha az vergi ödüyor. Büyük servetlerden alınan vergilerin arttırılması tasarıya “ilerici” bir hava veriyor, başka bir şey değil.
Gerçekte, vergi reformu zenginlerin gelir vergisinden refah vergisini düşmelerine izin vererek daha az katkı yapmalarını sağlama arayışı içinde, bu da sonunda yetersiz marjinal oranlara (başka yerlerde “marjinal oran hilesi” diye adlandırılıyor) yol açıyor. Öte yandan vergi şirket kârlarına uygulanmıyor böylece vergi indirimi sağlanmış oluyor.
Lakin tasarının en gerici yanı, yumurta, kahve ve süt gibi bir dizi temel tüketim maddesinde KDV tabanını genişletme ve KDV’yi enerji, gaz, su, kanalizasyon ve diğer kamu hizmetlerinde yüzde 16’dan yüzde 19’a çıkarma girişimidir.
Resmi istatistiklere göre ortalama bir Kolombiyalı aile gıda harcamaları için asgari ücretin yaklaşık yarısına ve ulaşım gibi temel ihtiyaçları karşılamak için ise bir asgari ücretten biraz fazlasına ihtiyaç duyar. Böyle bile olsa, bu rakam bir hayli yüksek olan sağlık harcamalarını da, öğrenci kredilerini finanse ederek eğitimi özelleştirmeden sorumlu devlet destekli bir kurum olan ICETEX’ten alınan borçları da içermez.
Her şey hesaba alındığında, Kolombiya Hükümeti, içinde bulunduğu mali krizi “doğal kişiler” diye nitelediği halktan en büyük yüzdeyi (yüzde 74) alarak çözme eğilimindedir, bu arada şirketler sadece yüzde 25’lik katkı sunacaklardır.
Nakit Transferi Popülizmi
Halkın sokaklardaki baskısına boyun eğdikten sonra bile, Duque, mevcut tasarının bazı versiyonlarını savunmaya devam ediyor. Sosyal yardımlaşma programlarını sürdürürken ülkenin borcunu azaltmanın, gelirleri arttırmanın ve mali hesaplarda istikrar sağlamanın tek yolunun bu olduğunda ısrarcı.
Sonuncusu beş milyon Kolombiyalı aileye 160.000 peso (ayda 45 dolardan az) verecek bir transfer programı olan Ingreso Solidario’ya, özel okullarda ve üniversitelerde okuyan dar gelirli öğrencilere ve on sekizle yirmi sekiz yaş arası gençlerin sosyal güvenliğini ödemeleri için küçük ve orta büyüklükteki işletmelere destek verilmesini kapsar.
Yoksulluğu ve eşitsizliği azaltma arayışı içinde olan bu programlar mali disipline ve temel sosyal hizmetlerin azaltılmasına dayanan daha büyük bir politik çerçevenin parçasıdırlar. Mevcut sağlık krizini daha iyi ele almak için kamu hizmetinin nitelikli olmasını sağlamak yerine hükümetin önerdiği şey Kolombiya halkına kırıntı verirken azınlık için neoliberal modeli sürdürmektir.
Duque’nin mevcut “pandemi sonrası dayanışma reformu” aslında 2018’in IMF, Dünya Bankası’nın tavsiyeleri, Washington Konsensüsü’nün -Kolombiya’da hâlâ yürürlüktedir- buyruklarına göre hazırlanan “Ekonomik Büyüme Yasası”nın yeniden paketlenmiş versiyonudur: Mali disiplin, kamu harcamalarının kısıtlanması, finansal serbestlik, ticaret serbestliği, doğrudan yabancı yatırım ve devlete ait kurumların özelleştirilmesi. Yasanın amacı 2014’te düşen ürün fiyatlarının sonucu olarak yaşanan bölgesel yavaşlamanın ardından ekonomiyi yeniden canlandırmak ve yatırımcı güvenini oluşturmaktı.
Duque Hükümeti bazı tasarruf tedbirleri yürürlüğe koydu ve kamu harcamalarını kesti, şirketler için vergileri düşürdü ve özel borçlanmayı teşvik etti. Bu önlemler 2018 sonunda gayrı safi yurt içi hasılada yüzde 2.7’lik bir büyüme yarattı. Bu oran büyük ölçüde finansal sektör karlarındaki (2019’daki bankacılık sektöründe 11 milyar pesoluk kar ve yüzde 12 karlılık oranı) olağandışı artışı yansıtıyordu.
Kolombiyalılar bu sürede gittikçe daha da yoksullaştılar. Kasım 2019 protestoları başka şeylerin yanı sıra düşük hayat standardı, önerilen emeklilik reformu ve kaldırılan iş yasalarının kınanması sürecinin sonucuydu. Fakat o zaman bile mevcut vergi reform tasarısı gittikçe büyüyen bir sorundu.
Kasım protestoları sonrasında Duque Hükümeti göstermelik eğlencelerle yeniden popülerlik kazanmaya çalıştı; pandeminin zirve yaptığı dönemde KDV’siz çılgın alışveriş günü ilan etti ve bu günü “COVİD Cuma’sı” diye adlandırdı. Binlerce insan alışveriş merkezlerine ve süpermarketlere koştu, bazıları vergisiz ürün alabilmek için Ingreso Solidario yardımını (bu arada zincir mağaza ve süpermarketlerin satışları arttı) kullandı. Ama sonuç olarak halk desteğini yükseltme çabaları işe yaramadı.
“2035’te Gelişmiş bir Ekonomi”
Duque Hükümeti’nin mali açığı küçültme ve yoksulluk yardımı programları için yeni gelir kaynakları bulma takıntısının birçok nedeni var. Duque bir yandan yaklaşmakta olan 2022 başkanlık seçimlerini gözönünde tutarak Kolombiya’nın yoksul sınıflarının desteğini elde tutma telaşı içinde. Fakat eski başkan Alvaro Uribe’nin son protesto dalgaları sırasında dediği gibi “bu reform partiye zarar verecek”.
Öte yandan Duque eğitimini aldığı neoklasik ekonominin ilkelerine ideolojik olarak hatta neredeyse bir dinmiş gibi bağlıdır. Bu neoklasik ilkelere göre büyümeyi sağlamak için daha fazla mali disiplin ve bütçe açığını kapatmak şarttır. Ülkeye ekonomi ve para politikası tavsiyeleri veren Kolombiyalı “Chicago Boys” grubuna ideolojik olarak bağlıdır. Bunlardan biri olan ve mevcut vergi reform tasarısının yaratıcısı ve şimdi eski maliye bakanı Alberto Carrasquilla artan sokak protestoları karşısında görevden çekileceğini ilan etmiştir.
Duque kuşkusuz Fitch ve Moody gibi değerlendirme kuruluşlarının ülkenin puanını düşürerek Kolombiya’yı 2035’e kadar “gelişmiş bir ekonomi” haline getirmesi beklenen büyük altyapı projeleri için ülkenin bağımlı olduğu yabancı yatırım girişini ve uluslararası borçlanmayı sınırlayacağından korkmaktadır.
Davos Gündemi’nde oluşturulan Küresel Rekabet Raporu’na göre altyapı kalitesi sıralamasında Kolombiya 141 ülke arasında 104. olmuştur. Duque Hükümeti’nin kamu bütçesinin önemli bir kısmını (3.3 milyar peso) Kolombiya’nın değişik bölgelerine ürünlerin naklini iyileştirecek “4 ve 5g” olarak bilinen bir dizi yol yapan Bicentennial Pact’ın işlerini finanse etme istemesinin nedeni tam da budur. Bu altyapı projeleri müteahhitler ve uluslararası sermaye açısından potansiyel altın madenleridir.
İşin içinde olan müteahhitlere (yaklaşık 12 milyar dolar servetiyle dünyanın en zengin insanlarından biri olan Kolombiyalı iş adamı Luis Carlos Sarmiento Angulo dahil) ek olarak, altyapı projeleri ülkenin birçok oligopolünün de yararınadır. Örneğin, şeker kamışı sektörü, Milli Sığır Yetiştiricileri Federasyonu ve Antioquia İşletme Grubu (en önemli süpermarket zincirlerini ve temel sanayii denetler) da bundan faydalanacaktır. Aynı şey ülkede iş yapan çok uluslu şirketler için de geçerlidir.
Kolombiya Birikim Modeli
Kolombiya’daki mevcut kapitalist birikim modeli, 1990’larda neoliberal ekonomik liberalleşme programıyla pekiştirildi. Bu gündem, maden işletme paylarını serbest bıraktı, enerji üretimi ve dağıtımı, sağlık ve diğer temel sosyal hizmetlere devlet katılımını azalttı, ancak ülkenin oligarşik sektörleri için korumacı önlemleri sürdürdü.
O zamandan beri, Kolombiya’nın birikim modeli, kentli sınıfların tüketim malları, enerji ve kamu hizmetleri tarifeleri yoluyla sömürülmesine dayanıyordu ve bu da kırsal kesimin ve kırsal işgücünün sömürülmesiyle mümkün hale geldi: Kolombiya’da köylülük gıdanın yüzde 70’ini üretiyor, ancak geniş kırsal mülklerin -toprağın yüzde 81’i yüzde 1’in elinde toplanıyor. Başka bir deyişle, köylüler ve küçük kırsal üreticiler toplam kırsal arazinin yüzde 5’inden daha azına sahiptir ve ellerinde ortalama iki hektardan daha az toprak vardır.
David Harvey’in “mülksüzleştirme yoluyla birikim” analizinde işaret ettiği gibi, neoliberal aşamada sermayenin genişlemesi spekülasyona, yırtıcılığa, dolandırıcılığa ve sosyal olarak üretilen zenginliğin iç edilmesine dayanıyordu.
Bu dinamikler hiçbir şekilde Kolombiya’ya özgü olmasa da, oradaki birikim modeli, köylüler, yerli halklar ve Afro-Kolombiyalı nüfus da dahil olmak üzere binlerce insanın mülksüzleştirilmesi ve yerinden yurdundan edilmesine yöneldi. Onların yerine, hurma yağı, biyoyakıt, hayvan konsantreleri ve ihracat için et üretmek için vergi teşvikleri alan büyük tarımsal mülkler oluşuyor.
Bu modelin bir parçası olarak Duque Hükümeti, devlet bütçesinin büyük bir bölümünü Kolombiya’nın devam eden iç savaşına tahsis ediyor. Bu çatışmanın sonucu, yaklaşık 7 milyon kişinin ülke içinde yerinden edilmesi (dünya genelinde Suriye’nin arkasından Kolombiya geliyor) ve sayısız sivilin öldürülmesi oldu. Askeri harcamalar aynı zamanda herhangi bir devlet hizmetine erişimi olmayan nüfus üzerinde fiili kontrol sağlamasına da olanak tanır.
Bu bağlamda, askeri kontrgerilla, petrol şirketlerinin ve toprak sahibi sınıfın (büyük ölçüde sığır çiftlikleri) gerilla kontrolü altında kalan alanlara güvenli girişini garanti etmede kilit bir rol oynadı. Aynı şekilde, bu kontrgerilla politikası sayesinde Kolombiya devleti “Uyuşturucuyla Savaş”ta uluslararası mali destek almaya devam ediyor.
Sistem Yargılanıyor
Kolombiya’nın mevcut grev dalgası aynı zamanda Duque yönetimindeki ülkenin giderek artan askeri ve otoriter dönüşe bir yanıttır. Koka üreten Cauca bölgesinin yerli valisi Liliana Peña’ya düzenlenen suikastın yanı sıra, protestocular, 2016’da Kolombiya devletiyle FARC arasında imzalanan Havana Barış Anlaşması’ndan bu yana 700’den fazla köylünün, sendika liderlerinin, Afro-Kolombiyalıların ve kadınların öldürülmesini kınamaktadır.
Duque sadece bu anlaşmayı görmezden gelmekle kalmadı, 2006 yılında Álvaro Uribe Hükümeti tarafından uygulanan ve öldürülen sivillerin gerilla kılığına girdiği ve “savaş zayiatı” olarak sunulduğu “sahte pozitifler” modeli altında bir yargısız infaz politikası izledi.
Rusya’da Şubat 1917 Devrimi’ne yol açan halk ayaklanması, bugün Kolombiya’dakine benzer koşullar altında başladı: Asıl olarak tarımsal bir ekonomiye sahip otokratik ve baskıcı bir rejim, feodal bir rejim altında büyük toprakları elinde bulunduran toprak sahibi elitler ve diğer kapitalist sanayilerin ağzını sulandıran bir işçi sınıfı. Birinci Dünya Savaşı sonunda İmparatorluk, kendini yaygın gıda kıtlığıyla gösteren bir krize girdi. Çar tarafından emredilen protestoların bastırılması yüzlerce göstericinin ölümüne yol açan ve devrime neden olan öfkeyi ateşledi.
Kolombiya’nın baskıcı neoliberal rejiminin gerisinde sömürülen köylü kesimi, yoğun tarımsal-endüstriyel zenginlikler ve temel mal ve hizmetlere erişim için ödeme yapması gereken yoksul, kayıtsız çalışan ve çoğu zaman işsiz bir kentsel sınıf yatıyor. Yükselen öfke ve protestoların azalacağına dair hiçbir işaretin olmaması nedeniyle, Kolombiya’nın geleceği belirsiz.
Protestolar, son günlerde yirmiden fazla kişinin çevik kuvvet ekipleri tarafından öldürülmesi, yüzlerce tutuklama ve çok sayıda kayıpla birlikte giderek şiddetleniyor. Duque’un orduya, grevin güneybatıdaki merkez üssü olan Cali’deki protestoları bastırma emri, gelecek şeylerin bir işaretidir.
Protestolar, hükümetin vergi reformu yasasını geri çekmesini ve daha az külfetli olduğu iddia edilen yeni bir yasa tasarısını ilan etmesini sağladı. Temel gıda maddelerinde KDV ile maaş ve emekli aylıklarına uygulanan vergi gibi en popüler olmayan bazı hususları ilkesel olarak muaf tutacak olsa da, bu tavizler artık yeterli görünmüyor ve Kolombiyalılar daha fazlasını talep ederek sokaklarda kalıyor.
Protestolar devam ederken, daha fazla insan, göstericilere yönelik şiddete ve baskıya son vermesi, savunma bakanının istifası, sağlık hizmetlerinin sağlanmasında mali aracılık yapılmasına izin veren sağlık reformu yasasını kaldırması ve bankaların, özel teşebbüsün, milislerin ve politikacıların, özellikle mevcut yönetici elit içinde yerleşik olanların ayrıcalıklarının kaldırılması için devlete çağrıda bulunuyor.
Bunun nasıl biteceğini bilmek için henüz çok erken olsa da, hükümetin ekonomik ve sağlık krizine tepkisine karşı artan öfke, yoksulları, sağlık çalışanlarını, öğrencileri, köylüleri, yerlileri, LGBT’leri, Afro-Kolombiyalıları, seyyar satıcıları ve kayıt dışı işçileri bir araya getiriyor. Kolombiyalılar, dünyanın en şiddetli neoliberal rejimlerinden biri altında 30 yıl acı çektikten sonra bir araya gelmeye ve akıntıyı tersine çevirmeye çalışıyorlar.
Jacobinmag‘in 4 Mayıs 2021 tarihli sayfasındaki ESTEFANÍA MARTINÉZ imzalı “Colombians Are in the Streets Against a Violent Neoliberal Order” başlıklı makale Alınteri Çeviri Grubu tarafından Türkçeleştirilmiştir.