Isabelle Wendling ile konuşmamızı, hareketin gelişim seyri üzerine değerlendirmelerle devam ettirdik
Yaşanacak Dünya: Sarı Yelekliler’in başından bugüne kadarki gelişimlerini nasıl değerlendiriyorsun yani bugün neredesiniz?
Isabelle Wendling: Bugün aslında hâlâ Sarı Yelekliler olarak aktif olan bir grup, politize olmuş gruplar var. Sarı Yelekliler’in ilk ortaya çıkışlarında çok güzel şeyler oldu.
İnsanlar sokaklarda barikatlar kurdular, günlerce aylarca süren gösteriler yaptılar, kavşaklarda soğuk, kar kış demeden yağmur çamur demeden eylemler yaptılar. Kulağımıza gelen kimi haberlere göre fabrikalarda işçiler toplantılar yapıyorlarmış. Her yerden harekete katılanlar oluyordu. İş durdurma, grev yapma inisiyatifleri gelişiyordu. Özellikle otomobil fabrikalarında işçiler şalterleri indirip toplantılar yapıyorlardı, bu süreci konuşuyorlardı. Tam bu sıralar Macron yönetimi ve patronlar bu hareketin önemini çok iyi anladılar. Özellikle işçilerin dahil olmasından çok kaygı duydular. Korktular bu hareketten. Dolayısıyla Sarı Yelekliler’in önünü kesmek için bir strateji izlediler.
Yaşanacak Dünya: Ne yaptılar?
Isabelle Wendling: Sendikalarla görüşmeler yaptılar. Hemen Noel öncesinde hareketi engellemek için bütün büyük firmalar bin eroluk “Macron primi” dağıttılar işçilere.
Zaten bize mesafeli duran sendikalar ve sol partiler bu süreçte bizi yalnız bıraktılar. Sarı Yelekliler yalnız bırakıldılar.
Patronlar sendikalarla yaptıkları görüşmelerde belki de onlara bir şeyler vaat etti, bilemiyorum. Ama bu süreç çok farklı olabilirdi. Sendikalar ve sol partiler bizden yana olsalardı her şey bambaşka olurdu. Kesin olarak ‘şurada olurduk’ diyemem ama şundan eminim ki, bugün olduğumuz durumdan çok çok farklı bir noktada olacaktık.
Yaşanacak Dünya: Sence sol çevreler neden size mesafeli durdular?
Isabelle Wendling: Bilemiyorum, belki de anlamadılar, anlayamadılar. Çünkü Sarı yelekliler hareketi çok farklı bir hareketti. Kendisinden öncekilere hiç benzemiyordu. Gerçi kimi sol çevrelerden iki ay sonra bize katılmaya, destek vermeye başlayanlar da oldu ama en baştan bize destek vermeyerek bence hata yaptılar. Sendikalar keza öyle. Onlar bu sürece sahip çıksalardı bu hareket çok büyürdü.
Yine de kişisel görüşüm bu benim, Sarı Yelekliler hareketi, Fransada taşları yerinden oynattı. Çok devrimci şeyler yaptı bu hareket. Devrim yaptı demiyorum, ama sosyal, politik ve çok derinlikli bir hareketti. 2 yıl süren bu hareketin ardından kendinden sonraki bütün gelişmelerin içinde yer aldı Sarı Yelekliler…
2019’da emeklilik reformundaydık. Demiryolu işçilerinin olduğu sektörler arası bir meclisin parçasıydık. Öğretmen ve öğrenci eylemleri içindeydik.
Georges Floyd eylemlerinde ırkçılık karşıtı gösterilere katıldık ve daha sonra orada bir kolektif kurduk. Polise giderek daha fazla hak tanıyan “genel güvenlik yasası”na karşı eylemleri biz başlattık…
Yaşanacak Dünya: Emeklilik reformuna karşı yapılan eylemleri nasıl, değerlendiriyorsun?
Isabelle Wendling: Toplumun her kesiminden bu reforma karşı muazzam bir tepki var. Bu tepkiler sadece emeklilik reformuna karşı da değil; savaşa, uluslararası tekellerin yol açtığı yoksullaştırmaya, doğanın tahrip edilmesine vs.
Yine 413 milyar veya 414 milyar euroluk bir askeri bütçe meselesi var. Bu bütçe emeklilik için para yok dedikleri sırada parlamentoda onaylandı. Savaş için para var ama bize gelince para yok.
Yaşanacak Dünya: Neler yapılmalı sence?
Isabelle Wendling: Her şeyden önce genel grev, genel direniş yapılmalı. İnsanlar buna hazır bunu istiyor ama konfederasyonlar bu kararı almıyorlar.
Fakat her şeye rağmen kimi bölgelerdeki sendikalar inisiyatif kullanıp bir şeyler yapıyor. Örneğin FO ücretli otoyol geçişlerindeki bariyerleri açma eylemi yaptı. Yolcular para ödemeden geçtiler. Mesela bu tarz şeyler yaygınlaştırılmalı. Enerji alanında grevlerler yapılıyor…Öğrenciler bir an önce bu eylemlere dahil olmalı. Blokajlar sokak gösterileri yapılmalı. Ama her şeyden önemlisi “Genel grev, genel direniş” kararı çıkmalı.
Ve sonra genel kurullar olmalı, aslında insanların bir araya gelerek tartışabilecekleri yerler olmalı sadece yürüyüşler yapmakla yetinmemek gerek. Sadece sendika konfederesyonlarının sözcüleri değil üyeler ve sendikasız olanları nda konuşabildiği alanlar olmalı, onların da karar verme hakkı olmalı. Şu an için bunlar çok fazla olmuyor.
Yüz binlercemiz de dökülsek sokaklara, en fazla “sizi duyuyoruz” deyip geçiştiriyorlar. Fakat bir genel grev yapsak bütün ülke dursa o zaman iş değişir.
Bağımsız bir medyada çok aktif olan bir arkadaşım var onunla bir sohbetimizde, bana, yürüyüşlerde konuştukları insanların sadece emeklilikle ilgili değil, birçok şeye dair fikir belirttiklerini söyledi. Mesela savaş hakkında da çok konuştuklarını belirtti. Savaş sorununun insanları çok meşgul ettiğini, bunlara dair korku ve kaygıları olduğunu söyledi
.
Şimdi insanlarla savaş hakkında yürüyüşe katılanlarla röportaj yapsak eminim ki “Bu bizim savaşımız değil!” diyecekler.
Bütün bunlar, sermayenin yeniden örgütlenmesi ve kapitalistler arası hegemonya savaşları. Bu biz değiliz, kesinlikle bizim savaşımız değil.
Her şey çok karmaşık ve içiçe. Bakalım zaman neyi gösterecek önümüzdeki yıllarda nelerin nasıl olacağını göreceğiz. Tabii ki bunu derken elimiz kolumuz bağlı beklemeyeceğiz ama büyük yığınların nasıl tepki vereceğini, neler yapacağını hep beraber göreceğiz. Her şey sadece bizim istediğimiz biçimde olmuyor.