MAKALELERManşet

Thälmann: Dünya proletaryasının mütevazı neferi

Thälmann: Proleter öfkeyle coşku birleştiğinde öyle bir silah doğar ki, sermayenin paralı askerleri onun benzerine asla sahip olamaz

Mehmet Adalı

Sadık, inançta sağlam, karakterde güçlü ve eylemde zafere inançlı olmak! İşte bu şekilde kendi yazgımızı belirleyebilir ve bize verilen büyük misyon için çetin devrimci görevleri başarabiliriz.

Thälmann, Alman işçi sınıfının mücadelesinin yükseldiği dönemde kavganın içinde yetişti. 16 Nisan 1886’da Hamburg’da doğdu. Öğrenciyken ailesinin işlerine yardımcı olmak zorunda olduğu için okul ödevlerini yapmaya ve oyun oynamaya da zaman ayıramıyordu. Annesi Maria-Magdelena çok dindardı. Babası Johannes de bütün askeri derneklere üyeydi. Lokanta ve manav dükkanı çalıştırırken küçük çapta kömür ticaretine atıldı. Yıllar sonra da enflasyonun baskısı ve oğul Thälmann’ın etkisiyle Alman Komünist Partisi’ne (KDP) üye oldu.

Thälmann, daha on yedi yaşındayken o zamanlar hala devrimci olan SPD’ye katıldı. Partinin giderek yozlaşması ve burjuvalaşmasına karşı çıktı. Rosa Lüksemburg ve Karl Liebknect ile birlikte SPD’nin ve sendika önderlerinin gittikçe güçlenen Alman emperyalizmine bağlı hale getirilmesine karşı mücadele ettiler.

Ailesinin ticari işyerinde çalışmasından dolayı her türlü insanı tanıma fırsatı oldu. “Manava gelen müşterilerin alışveriş biçiminden, halkın yaşamının sosyal farklılıklarını ayırt edebiliyordum. İşçi kadınlardaki sefalet, yoksulluk, bazılarının çocuklarında açlık ve çok az şey alabilmeleri; varlıklı müşterilerin ise daha fazla alışveriş yapmaları… okuldaki vb. gerçekler. Bu acıklı durum, özellikle fakir insanların dükkandaki alışveriş biçimleri beni çok etkiledi,” diyordu.

Ernst Thälmann’ın dünya görüşü, tecrübe ve deneyimi halkın gündelik hayatının gerçekleri sayesinde gelişti, pekişti. Çevresini dikkatli bir şekilde gözlemliyordu. Hamburg kentinde kapitalist sömürü toplumunun sınıf çelişkileri göze çarpıyordu.

Thälmann hayat hikayesinde, “Çocukluğumdan beri kendimi yetiştirmek ve geliştirmek için büyük çaba harcadım. Küçümsenmeyecek Alman edebiyatçıları ve şairleri, Alman tarihi, çocukluğumun zorlu okul yılları ve insan yaşantısındaki olguları kavrayış tarzım benim ustalarım olmuştur,” diyor ve şöyle devam ediyordu:

On yaşındaydım. Hamburg’da 1896 yılında liman işçilerinin grevi patlak verdi. Bir yıl sonra Fransa’da Dreyfus duruşmaları başladı. Bu olaylar bende muhteşem, neredeyse tutkulu bir ilgi uyandırdı. Çocukluğumda, ancak küçük çapta yaşadığım dünyadaki haksızlığa, burada büyük ve canlı örnekleriyle tanık oldum.

Sosyal demokratların düzenlediği bir toplantıya katıldı. Toplantı salonunun kitap sergisinde ilk kez “Nasıl sosyalizmin neferi olabilirim?” broşürüne sahip olmuş ve hemen okumuştu. İki yıl sonra ailesinin evinden ayrıldı. On altı yaşındaki genç için iş bulmak kolay değildi. Eşitlik anlayışı, politik ve sosyal gelişmelerdeki keskin kavrayışı, örgütlü işçilerle ilişkileri, 15 Mayıs 1903’te on yedi yaşındayken Sosyal Demokrat Parti’ye üye oldu. O parti, August Bebel ve Wilhelm Liebknecht önderliğinde Marksizmin, proletarya enternasyonalizminin kararlı mücadelesinin bayrağı altında güçlenmiş bir partiydi. 1904’te sendikaya da üye oldu. Parti ve sendikanın toplantılarına katılır, protesto, miting ve gösterileri de hiç kaçırmazdı.

Nerede çalıştıysa, hamal, amele, gemi kömürcüsü, yük arabacısı… çoğunlukla da çamaşırhanelerde arkadaşlarının çıkarlarını kararlı ve titiz bir şekilde savundu. Bu genç sendikacı, 1906’da polisin dikkatini çekmiş, polis “Ernst Thälmann” dosyası açmıştı.

Thälmann, mesleki çalışmalarının yanı sıra parti ve sendika için de yorulmaz bir çalışma yürütüyordu. Çamaşırhanede sevk memuru olarak çalıştığı dönemlerde tüm işçileri sendikalı yapmıştı. İş arkadaşlarının sorunlarıyla ilgilendiği gibi işsizlerin sorunlarıyla da ilgilenirdi. Aynı zamanda reformistlere karşı da giderek keskinleşen bir tavır aldı. 1908’den beri bir birim örgütü yöneticisi olmuştu, ardından bölge örgütünün yönetici organında yer aldı, sonra da herkese açık toplantıların ve parti toplantılarının daimi konuşmacısı oldu.

Nadiren boş olan akşamlarını, birlikte çalıştığı çamaşırhaneden tanıdığı köy ayakkabıcısının kızı olan Rosa Koch ile geçiriyordu. İki genç Hamburg yöresinde gezintiye çıkar ya da dans etmeye giderlerdi. Thälmann sayesinde Rosa da politik çalışmaya katıldı. Alman Sosyal Demokrat Partisi bu yıllarda çok güçlüydü. 700 binin üzerinde üyesi vardı. 1907 seçimlerinde 3.3 milyon seçmenin oyunu almıştı ve parti sadece Hamburg’da 33 bin üyeye sahipti. Üç seçim bölgesinin üçünü de kazanmıştı. Fakat partide oportünizm zemin bulmaya da başlamıştı.

Birinci Dünya Savaşı’nın ön gününde Thälmann 28 yaşındaydı. 1 Ağustos 1914 tarihinde Alman Kaiser hükümeti seferberlik emri çıkardı ve Rusya’ya savaş ilan etti. Bunu 3 Ağustos’ta da Fransa’ya karşı savaş ilanı izledi. 4 Ağustos günü tarafsız olan Belçika’ya saldırdılar. Bunun üzerine İngiltere ve Almanya’ya savaş açtı. Emperyalist dünya savaşı başlamıştı.

4 Ağustos’ta sosyal demokratların meclis grubu savaş kredilerini onayladı. Anavatan savunması adı altında açıkça burjuvazinin safında yer alarak işçi hareketini böldü. Sınıf bilinçli sosyalist işçi hareketi için korkunç bir darbe ve acı dolu bir hayal kırıklığıydı. Uğruna savaştıkları, inandıkları parti ve Sosyalist Enternasyonal artık yoktu. Proleter sınıf savaşının kızıl bayrağı kirlenmiş ve ihanete uğramış olarak yere düşmüştü. Sosyal demokrat önderlere karşı muhalefet gelişmeye başladı.

Lenin’in partisi ve Alman solcuları, halkların katledilmesine karşı mücadele ederek ilerliyorlardı. En belirgin güç Karl Liebknecht, Rosa Lüksemburg, Clara Zetkin etrafındaki grup oldu. Mecliste ‘savaş kredilerinin oylanması’ sırasında hayır oyu kullanarak önemli mesajlar verdi. Thälmann diğer sol sosyal demokratlarla birlikte davrandı. 1915 Ocak ayında askere çağrıldı. Askere gitmeden birkaç saat önce Rosa Koch ile evlendi.

Yakından tanıdığı savaşın vahşeti onun ikinci temel tecrübesi oldu. Emperyalizme ve militarizme karşı kinini artırdı. Savaşa karşı çıkarak barış inancını artırdı. “Savaşa katılan bizler dehşeti yaşadık, cinayeti ve vahşeti tanıdık ve bu yüzden düşüncesizce bir damla kan feda etmemek gibi bir sorumluluğumuz var.”

Thälmann ağır yaralandıktan sonra izne gönderildiğinde siyasi arkadaşlarıyla bir araya geldi. Savaşa karşı çalışmalarını sürdürdü. Hamburg’da siyasi olarak örgütlenmiş işçilerin çoğunluğu sosyal demokratların içinde kaldı. Fakat Thälmann ve arkadaşları, Bağımsız Sosyal Demokrat Partisi’ne (USPD) katıldılar.

Thälmann 1917 Eylülünde cephede ağır hastalandı. 29 Ekim’de Bayreut’taki askeri bir hastaneye götürüldü. Orada Rusya’daki yeni devrimi öğrendi. Bolşevik Parti’nin önderliğinde sömürücü sınıfların egemenliğine son verilmiş, yeni bir çağ başlamıştı. Thälmann’ın birliği terk ettiği gün, 3 Kasım’da Kiel’li bahriyelerin başlattıkları ve kısa sürede bütün Almanya’yı saran devrim başkente de ulaştı. Bütün ülkede işçi ve asker konseyi kuruldu.

11 Kasım’da Spartaküs Birliği olarak birleşen Spartaküs Grubu, devrimi sosyalist bir devrime dönüştürmeye çalışıyordu.

SPD ve USPD üçer temsilciyle “Halk Temsilcileri Konseyi” olarak adlandırılan sosyalist bir program uygulayacağını ileri sürerek pratikte devrimci güçlerle tekelci sermaye ve imparatorluk generallerine karşı bir hükümet kurdu. Hamburg’da 6 Kasım günü işçi ve asker konseyleri iktidarı ele geçirmişti.

Thälmann, hem babasının dükkanında hem Hamburg şehir parkında gündelik işçi olarak çalışıyor hem de politik çalışmasını aralıksız sürdürüyordu. Resmi olarak USPD’ye girdi. Partinin, sendikal gençlik ve askerlerin toplantılarına katılıyor, karşı devrime karşı çalışma temposunu yükseltiyordu.

Aralık 1918 sonunda Karl Liebknecht ve Rosa Lüksemburg önderliğinde oportünizmle bağları örgütsel olarak da kopararak Alman Komünist Partisi’ni kurdular.

Thälmann KPD’yi ortak düşmana karşı mücadele yoldaşı olarak gördü. Rusya’daki Sovyet iktidarını savunuyordu. USPD Hamburg Bölge Grubu Onursal Başkanlığı’na seçildi. Alman Nakliye İşçileri Derneği’nin 10. Kongresi’ne katılarak dernek yöneticilerinin savaş sırasındaki sınıf işbirliği politikasını eleştirdi. USPD’nin sendikalarda bölünme yaratmak istemediğini vurguladı.

Thälmann, parlamento çalışmalarını kitleler içerisindeki faaliyetiyle sıkıca birleştirdi. Sınıfla olan yakın bağları, çalışan insanların sorunlarını ve umutlarını yakından bilmesi, savaşların ve yoksulluğun kaynaklarının yok edilebilmesi için kapitalizmin yıkılması gerektiği inancı pekişiyordu. İnançlı bir proleter enternasyonalisti olarak bunun için uluslararası proletaryanın ortak çabasının gerektiğinin bilincindeydi. 3. Enternasyonal’i benimsiyordu. Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu (KEYK) Mart 1919’da Lenin önderliğinde oluşturulmuştu. 31 Ekim’de USPD Komünist Enternasyonal’e katılma kararı aldı. Ayrıca da KPD ile birleşmeyi savundu.

1919 yılında Almanya’da kapitalist ekonomi kriz içinde, sanayi üretimi düşmüş, hayal kırıklığı artmıştı. İşçiler için olduğu gibi, bu Thälmann için de açlık ve soğuk demekti. Bu dönemde Thälmann’ın İrma adında bir kızı dünyaya geldi. Rosa Thälmann o günleri şöyle anlatıyor:

Sadece gaz ocağımızın yandığı mutfakta oturuyordum. Kat kat giyinip ama titreyerek çocuğumu emziriyordum. Ernst ise mutfakta dolaşıp duruyor, yumruklarını sıkıyor; ‘böyle yaşamaya devam etmek mümkün değil Rosa! Her şeyi değiştirmek gerek. Sen ve bizim İrma gibi şimdi milyonlar soğuktan donuyor. Liman işçilerinin çoğu işsiz. Daha iyi yaşam için mücadele etmek gerek!’ diyordu.

KPD ile USPD’nin (Sol) 4-7 Aralık 1920’de yaptıkları ortak kongre, Almanya Birleşik Komünist Partisi’nin kurulmasıyla sonuçlandı. Thälmann USPD’nin Denetleme Kurulu’na seçildi. 1923 Eylül’ünde yönetici yoldaşlarıyla, KEYK’nın Almanya’daki durumunu görüşmek için Moskova’daki toplantıya katıldı. KEYK, uluslararası proletaryayı Almanya’nın önündeki devrimi desteklemeye çağırdı.

Almanya’da 1923 sonbaharında güçlü bir devrimci durumun oluştuğu gözlemi doğruydu. KPD’nin yöneticileri Saksonya ve Thüringen Eyalet Hükümeti’ne girdiler. Komünist ve sosyal demokratlardan oluşan işçi hükümetlerinin varlığı, Almanya’daki işçileri harekete geçirici bir etki yaptı. Thälmann partiyi, alınan kararlar doğrultusunda silahlı mücadeleye hazırlamak için hemen Moskova’dan Hamburg’a döndü. 22 Ekim’de Hamburg’daki grev cephesi sağ kanat sosyal demokrat yöneticilerinin yatıştırma çabalarına rağmen genişliyordu. 22 Ekim akşamı Thälmann başkanlığında Bremen, Hamburg, Hannover KPD ortak yönetimi, ayaklanmanın askeri yöneticileri toplanarak ayaklanma planını onayladılar. Çoğunluk MK’nın direktifi doğrultusunda ertesi sabah ayaklanmayı başlatmaya karar verdi. Saat 05:00’te hücuma geçilecekti. Ayaklanma başladıktan 30 dakika sonra on yedi polis karakolu işgal edilmiş, yüzlerce silah ele geçirilmişti. Sayısız barikat yerden bitercesine kuruluyordu. Proleter dayanışma ve kahramanlık görüntüleri hiç kimsenin hafızasından silinmeyecek düzeydeydi.

Thälmann: “Proleter öfkeyle coşku birleştiğinde öyle bir silah doğar ki, sermayenin paralı askerleri onun benzerine asla sahip olamaz,” diyordu. Ayaklanmanın politik önderi Ernst Thälmann’ın Hamburg işçileriyle yakınlığı, cesareti, organizasyon yeteneği, keskin ve net karar alma becerisi burada belli oldu. Bütün kuşatmalara rağmen ayaklanma merkezlerine ulaşıyor, bağlantı kuruyor, önerilerde bulunuyor, moral veriyordu. Çoğunlukla bisikletle yollardaydı. Gri rüzgarlık, işçi tulumu, konçlu çizme, bildik mavi denizci kasketiyle…

Polisin her yerde ileri gelen komünistleri aramasına rağmen, Thälmann Hamburg ayaklanmasından sonra da şehirde kalmaya devam ederek partiyi koruma altına almaya yönelik tedbirlerini sürdürdü. 23 Kasım 1923’te KPD yasaklandı. 1924 Ocak’ta KEYK, Bulgaristan ve Polonya komünist partilerinin temsilcileriyle görüşme yaptı. KPD’nin sağ oportünist hataları mahkum edilerek parti, birleşik cephe politikalarının sürdürme ve sendikalarda çalışmakla görevlendirdi.

Vladimir İlyiç Lenin, 21 Ocak 1924’te öldüğünde Ernst Thälmann Sovyetler Birliği’nde bulunuyordu. Onun ölümü, tüm ilerici insanlığı sarstığı gibi Thälmann’ı da derinden etkiledi. “Lenin öldü, ancak onun devrimci ruhu hepimizin içinde yaşamaya devam ediyor,” derken, Lenin’in tabutu başında saygı nöbeti tutuyordu.

Moskova dönüşünde, MK Thälmann’ı parti Başkan Yardımcılığı’na seçti. KPD’yi yasaklayan karar kaldırılmasına rağmen Thälmann hakkında tutuklama kararı sürüyordu. Thälmann, “Teddy” takma adını kullanıyordu. Yoldaşları ona “Bizim Teddy” demeye başlamışlardı.

9. Parti Kongresi’nde oportünist sağ eğilimlerin parti içindeki etkisini kırarak parti başkanı seçildi. 4 Mayıs 1924’te millet meclisine seçildi. Bir ay sonra mecliste ilk uzun konuşmasını yaptı. Gericilik, komünist milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını talep ederken Thälmann komünistlerin, emekçi Alman halkının çıkarlarını savundukları için gözetim altında bulunduklarını kanıtladı. Kendine özgü coşkusuyla KPD’nin mücadele ilkelerini ortaya koydu.

1924’te Moskova’da KEYK’in 1. Kongresi’ne katıldı. Burada kongrenin başkanlığına seçildi. Konuşmasında kilit sorunu saptayarak, komünist partilerin bolşevikleştirilmesi, Marksist-Leninist mücadele partileri haline getirilmesini savundu. Enternasyonal devrimci ruhtaydı ama sol eğilimlerden arınmamıştı. Ancak o, dünya komünist hareketinin önderlerinden birisi haline gelmişti. KEYK Başkanlık Kurul Temsilcisi olarak Kızıl Sendikalar Enternasyonali’nin 3. Kongresi’ne katıldı. Konuşmasında sendikaların Leninist tarzda çalışmasının gerekliliğini vurguladı. Thälmann gelişmiş teorik olgunluğu, sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarına ilişkin gözlemlerine, yaptığı durum analizlerine yansıyordu. Hamburg Eyalet Mahkemesi, dokunulmazlığının kaldırılması için yapılan başvuruyu reddetmişti.

Thälmann, daima parti üyeleri, yöneticileri ve işçilerle yakın diyaloğunu canlı tutuyordu. Sorunları takip ediyor, onların endişe ve dileklerini dinliyor, onlarla aynı dili konuşuyordu.

20 Ekim 1924’te meclisin feshedilmesiyle, Thälmann’la birlikte komünist milletvekillerinin çoğu hakkında tutuklama kararı çıkarıldı. Yeraltına çekildi. 7 Aralık 1924’te tekrar meclise girdi. KPD’nin Meclis Fraksiyonu’na başkan seçildi. Kızıl Cephe Savaşçıları (RFB) KPD’nin MK kararınca kuruldu. 15 bin üyesi vardı.

Thälmann, RFB başkanlığına seçildi. RFB’yi proleter bir kitle örgütüne çevirmeye çalışıyordu ve bunu başardı da. Eylül 1925’te üye sayısı, 45 bini partili olmak üzere 75 bini bulmuştu.

KPD önderliği içinde küçük burjuva sekter güçlerin adım adım geriletilmesinde Thälmann’ın payı büyüktür. Politik mücadele içinde gelişerek partinin politik lideri haline geldi. Marksizm-Leninizm bilgisini geliştirmek için her boş dakikasını değerlendirir, uykusunu kısarak buna zaman ayırırdı. Thälmann, konuşma yaptığı her yerde dinleyicilerinin sempatisini kazanıyordu. Cilalı diliyle dinleyicilerini etkileyen türden bir konuşmacı değildi. Etkisi kişiliğinin yarattığı etkiden, konuşmalarının gerçekçiliğinden ve yaşamla iç içeliğinden kaynaklanıyordu. Thälmann, olağanüstü enerjiye, keskin bir zeka ile kıvrak bir kurnazlığın bileşimine sahip bir insanın özelliklerini gösteriyor, dinleyicilerini güçlü bir şekilde etki altına alıyordu.

Thälmann, komünist partinin, işçi sınıfının ve emekçi halkın bir parçası olduğu, halkın mutluluğunun tutumunun ona eksen olması gerektiği bilincinden hareket ediyordu. Partinin kitlelerin isteklerini, ihtiyaçlarını ve düşüncelerini tam anlamıyla bilmek için onlarla sıkı bağlara ihtiyacı vardır. Parti ancak buradan hareketle, emekçilerin günlük acil talepleriyle proleter özgürlük mücadelesi arasındaki ilişkiyi kavratabilir ve varolan toplumsal koşulların devrimci tarzda değiştirilmesi mücadelesine sevk edebilir. Parti ancak bu şekilde sınıfın devrimci öncüsü rolüne layık olabilir. Thälmann bir makalesinde kitleler için, “Onları sabırla ve ısrarla aydınlatmalıyız. Kitlelerin tüm sıkıntılarının sözcüsü ve tüm günlük taleplerin öncüsü olmalıyız. Onlara günlük çözüm yolunu göstermeli ve bununla bağlantılı olarak nihai çözüm yolunu göstermeliyiz. Günlük sıkıntılardaki büyük bağlantıları gözler önüne sermeyi küçük günlük mücadeleyi, büyük ulusal ve enternasyonal iktidar mücadelesiyle iç içeliği içinde yürütmeyi bilmeliyiz.”

Thälmann, yoğun bir tempoda çalışmasının ardından Hamburg’a eşi ve kızının yanına birkaç günlüğüne döndüğünde kızı neden Berlin’e taşınmadıklarını sorduğunda, “Liman işçileri Hamburg’da, onlar bizim sevgili arkadaşlarımız ve bu arkadaşlarımız olmadan yaşamak istemiyoruz. Çalışırken sizi düşündüğümde seviniyorum ve o zaman Hamburg’u, limanı ve benimle birlikte mücadele eden o sevgili yoldaşlarımı düşünüyorum. Bu yüzden Hamburg’da kalmak istiyoruz” yanıtını veriyor.

Ernst Thälmann’ı KPD’nin en açık Leninist tutuma sahip olan, işçi sınıfıyla bağları güçlü KEYK desteğine sahip bir önderi olarak görüyoruz. KPD’nin propaganda ve eğitim sistemlerini geliştirdi. 1926’da parti üyeleri için temel teorik sorunlara ilişkin iki temel kurs düzenlendi. KPD MK’sı önünde troçkist muhalefete karşı tutum aldı. KEYK’in yedinci genişletilmiş toplantısı sırasında Kızıl Ordu’nun eğitim ve denetleme taburunun onur eri, Moskova Sovyeti’nin onur üyesi seçilmişti. 11. Kongre 2-7 Mart 1927’de Essen’de toplandı. KPD’nin 10 bin üyesi vardı, 2 bin 600 mahalle grubu ve 2 bin yüz çalışan fabrika hücresinde örgütlüydü.

KPD, 12. Kongresi’nde anti faşist yönelim öne çıktı. Faşistlerin çevirdikleri entrikaları, ideolojik ve politik olarak bunlarla nasıl mücadele edilmesi gerektiğini saptıyordu. Thälmann, partinin hedefleri doğrultusunda en başarılı ajitatör haline gelmişti. Basit ama ateşli konuşması, insanı adeta kucaklıyordu. İnsanları silkeliyor, onların yüreklerini cesaret ve kararlılıkla dolduruyordu. Faşizme karşı birleşik mücadeleyi örgütlemek için sosyal demokrasinin etkisi altındaki insanları ve diğer kesimleri kazanmak için elinden geleni yaptı. Faşist diktatörlüğün bir hükümet biçimi değil, kapitalist sınıf egemenliğinin bir devlet biçimi olduğunu vurguluyordu.

1932 seçimlerinde parti Thälmann’ı ikinci kez aday olarak göstermişti. Ona verilecek her oy, faşizme karşı bir tavır alışı gösterecekti. SPD ise cephe politikasına yanaşmayarak seçim ajitasyonunda Hitler diktatörlüğünün yolunu açıyordu. Thälmann, nesnel ve keskin bir dil kullanıyor, seçim mücadelesinde belirleyici cepheyi açıkça gösteriyordu. Uzak görüşlü bir proleter politikacı olarak kapitalizmin toplumsal krizinden tarihsel kurtuluşun yolunu gösteriyordu. Seçmenler Thälmann’a Hitler’den birkaç kat fazla oy vermişti. Ancak Nazilerin yükselişi hızla sürüyordu. Fakat Thälmann faşizme karşı direniş için kitle mücadelesini ve yeni politikasının adı koydu: Antifaşist Eylem! Hükümet ve faşistler meclisin açılışında kadın komünist Clara Zetkin, en yaşlı vekil olarak, hükümetin devrilmesi, faşizmin yok edilmesi için bir uyarı konuşması yaptı. Meclis daha ilk oturumunda, 12 Eylül’de feshedildi. 6 Kasım’da milletvekili seçimi yapıldığında KPD altı milyon seçmenin desteğini aldı.

Hitler 30 Ocak 1933’te başbakanlığa atandı. KPD buna tepki göstererek kitleleri anti faşist eyleme, direnişe, genel greve çağırdı. Direnişe geçildi. Faşistlerin 27 Şubat akşamı gerçekleştirdikleri Reichstag yangını provokasyonu ile komünist, ilerici, demokrat kesime yönelik terör ve tutuklama dalgası başlatıldı. 3 Mart günü Thälmann da tutuklandı. 5 Mart’ta faşist terör ve partinin takibatı altında olmasına karşın 5 milyona yakın seçmen oylarını KPD’ye vererek Thälmann’ı yeniden meclise seçti. Naziler, bekledikleri çoğunuluğu sağlayamayınca KPD’nin meclisteki 81 sandalyesini feshettiler, KPD milletvekillerini tutukladılar.

Thälmann tutuklandığında eşine yazdığı mektupta şöyle yazıyordu: “Her kim ki bir düşünce uğruna, büyük ve zorlu bir düşünce uğruna mücadele ediyorsa, o, bu mücadele içinde çekebileceği tüm acılara karşı sakin, bilinçli ve her dürüst devrimcide olması gereken o en büyük enerjiyle dayanmasını bilmek zorundadır”.

Thälmann 27 Mayıs günü Berlin Moabit gözetim hapishanesine götürüldü. Hiç boyun eğmedi. Hep ama hep direndi. Bu cesur tavrı onu anti faşist mücadelenin sembolü haline getirdi.

KEYK, 1 Nisan 1933’te Thälmann’ın kurtarılması için mücadele kararı aldı. Müthiş bir dayanışma kampanyası örgütlendi. Tüm dünyada “Thälmann’a özgürlük!” haykırışları yankılandı. Mitingler, yürüyüşler, grevler, basında çıkan yazılar, bildiriler, afişler, duvar yazılamaları, posta kartları, mektuplar, telgraflar, hiç susmayan telefonlarla Thälmann’la dayanışma haykırışları dünyanın her yanında yankılandı. Dimitrov ve arkadaşlarının kurtarılması Uluslar arası dayanışmanın bir başarısıydı. Hareket bundan güç aldı. 1934 yılında Sovyetler Birliği’nin ısrarlı girişimlerinin sonucu sosyalist ülkeye gidişi sağlandıktan sonra Dimitrov, zindanlara doldurulmuş anti faşistler için dünya çapında mücadelenin daha da yükseltimesinin gerekliliğini vurguluyordu. Ernst Thälmann için en güçlü dayanışma Sovyetler’den geliyordu. Faşizmin kurbanlarıyla dayanışma fonu oluşturmuşlardı. SBKP’nin önderi Josef Stalin’in Thälmann’ı selamlayan mesajı 17. Kongre’de alkış tufanıyla, “Şan olsun Thälmann’a!” sloganıyla yanıtlandı.

KPD’nin Thälmann’ı kaçırma girişimleri yoğun koruma nedeniyle sonuçsuz kaldı. Thälmann’ın tutukluluğu 3 yıla yakın sürmesine rağmen davası henüz başlamamıştı. Ancak o dimdikti; “Uğrunda karşılaşılan zorluklar ve çekilen acılar ne kadar büyük olursa olsun zaferin bizim olacağı kesindir,” diyordu.

Eşine ve kızına yazdığı 17 Aralık 1933 tarihli mektubunda, “Benim sevgili Rosa’m, (…) tarihli mektubunu aldım ve onu en güzel duygularımla okudum. Cümlelerin bana birlikte yaşadığımız o güzel, mutlu ve o kadar da zor saatleri anımsatıyor. Yazgımızın bu belki en zor sınavı da, tıpkı şimdiye kadarki yaşamımızda olduğu gibi…” diyordu. Yine bir başka mektubunda şöyle anlatıyordu duygularını:

Güneşte ve açık havada birazcık senile birlikte olabilmek!.. Burada doğanın ve manzaranın insanlar için ne kadar değerli olduğunu öğreniyor insan. Bu manzara, hiç kimse için her gün ancak yarım saat volta atmasına izin verilen, toprağın doğaya sunduğu her şeyi hapishane avlusunda aramak zorunda olan bir tutsağın bulduğu büyüklükten daha büyük değildir. Otlar arasında yolunu şaşırmış birkaç çiçek, çevredeki tek tük ağaçlardan yavaş yavaş dökülmeye başlayan, renkleri sarıdan kahverengiye çalan yapraklar, tutsakların sağa sola serpiştirdikleri ekmek kırıntılarını didikleyen serçeler, henüz tamamlanmamış yuvalarını savunan çalışkan karıncalar, belki de bir bodrum penceresine ağını ören bir örümcek… Doğa, hapishane duvarları arasına o kadar sıkışmış da olsa, hava, yağmur, güneş ve rüzgar sadece yarım saatliğine de olsa tadı çıkarılması gereken bir manzara gibi gelir hapishane avlusundaki tutsağa…

Thälmann’ın cezaevlerinden yazdığı mektuplarında karısına, kızına ve ülkesine olan coşkun sevgisini, dünya edebiyatına olan derin ilgisini ve doğaya olan duygusal bağlılığını görmek mümkün.

Kızına 15. doğum gününde yazdığı mektubunda sevgiyle sesleniyordu:

Çocukluğunun, unutulmaz saatlerin anıları gözlerimin önüne gelir. Seninle ve cesur annenle birlikte yaşayabildiğimiz mutluluk dolu ve acı saatleri düşünürüm. 15 yaşındasın, etkileyici çocukluk yaşını geride bıraktın. Tam da yaşamın bir dönüm noktasındasın. Hiçbir zaman unutmamalısın ki, aklın gizli gücü çoğu kez insan okulu yaşamla değiştirdiği zaman ortaya çıkar. İnsan çabasının en yüksek hedefi erdemli bir karakterdir. Bu, insanın en değerli hazinesidir ve her insan ancak bununla gerçek değerine sahip olur. Bir karakter dünyanın akımından oluşur! Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, orada sadece mücadele eden insanın geçerliliği var… Genç yaşamın adımları sana hazır olan hiçbir şey sunmayacaktır. Emek vermen, düşünmen, becerikli ve dayanıklı olman gerekecektir. Çalışmadan emeksiz başarı yok! Önce ekmek, sonra biçmek! Pratik çaba ve yaratmak senin yaşam okulunun en iyi ustasıdır.

Rosa’ya yazdığı 20 Mayıs 1935 tarihli mektubunda ise şunları söyler:

Yine bu bir sayfa kağıt, artık gerçekliği ile yavaş yavaş yitmeye başlayan dış dünya ile aranızda bir köprü oluşturuyor. İnsanüstü bir cesaretle sık sık zihnimi tazelemem için gösterdiğin çabalarına hayranım. Bu, soğuk ve duygudan yoksun olmayan bir insan için gerçek bir moral kaynağı ve mutluluktur. Mektupların durumumu daha da kolaylaştırıyor. Ve sen bununla bana sandığından da fazla huzur ve güç veriyorsun. Bazen içimin nasıl daraldığını, şanslısın ki anlayamazsın. Biz tutsaklar, sevinci ve üzüntüyü, acıyı ve alçaklığı, direnişi hissediyoruz ve birlikte yaşıyoruz. Bir ziyaretçi, mutlu bir haber, basından öğrenilen herhangi bir dünya olayı, özellikle de sevgili, değerli memleketten gelen bir mektup ya da kart insanı mutlu eder. Geleceğe olan umutlar, davaya olan güven ve inancı büyütür. Başa gelen ağır olabilir, ona karşı zihinsel direniş gösteremeyen bir insanı ruhsal olarak tüketebilir; başka sonuçlar da doğurabilir, onu bocalatabilir ve ümitsizliğe düşürebilir. Ama ben gerçeğin zaferine inanıyorum ve inan, bu beni başarmam gereken sınavlar için ayakta tutuyor.

Almanya’da faşist diktatörlüğün kurulması, bir yandan Alman işçi sınıfı hareketinin yenilgisi, diğer yandan Birleşik Halk Cephesi’nin başarıları komünistlerde ve komünist partilerde köklü tartışmalara yol açmıştı. Thälmann, “Bizim için uygun olan hiçbir fırsatı kaçırmamalıyız ve bunun için gerekli, akla gelebilecek her olanağı değerlendirmeli ve kullanmalıyız,” diyen komünist politikacı, konuşma dili üzerine de görüşlerini şöyle dile getiriyordu: “Halkın dili, daha çok işçi dostu bir dil kullanılmalıydı. Dildeki soyutluk artık kesinlikle terk edilmek zorundaydı. Argümanlarımız ortamın gerçekliğine uymak, faşist demagojiyi dikkate almak ve sağlam dünya görüşümüzü hiçbir şekilde yaralamayacak şekilde ulusal kurgulu olmak zorundadır. Bildiride hiç çekinmeden emekçi halktan, geleceğin sosyalizm olduğundan, ulusal taleplerden bahsetmeliyiz”.

Thälmann, Komintern’in (Komünist Enternasyonal) yürütme komitesine seçildi. Dimitrov ise genel sekreter oldu. 15 Kasım’da Thälmann tutukluluk halinden muaf tutulacak tebliğine rağmen firar eder gerekçesiyle Gestapo’nun sorumluluk alanına dahil edilmişti. Faşizm davadan vazgeçmişti ama tutukluluk devam edecekti. Alman faşistler Reichstag yangını davasından olduğu gibi Thälmann’ın açık savurmasından korkuyorlardı. Uluslararası baskı ve davaya ilgi faşizmin geri adım atmasını sağlamıştı. Thälmann, dünya kamuoyu önünde faşist rejimin halk düşmanı özünü tartışmak için sabırsızlıkla beklemişti.

Thälmann, bütün yaşamı boyunca gerçekleşmesi için mücadele ettiği davasının zafere ulaştığını, faşizmin yıkılışını göremedi. Hitler’in verdiği emirle 18 Ağustos 1944’te Buchenwald Toplama Kampı’nın krematoryumuna götürülerek alçakça kurşuna dizildi. Nazi rejimi bu cinayeti sakladı. Thälmann’ın bir bombalama sırasında öldüğü yalanını yaydı.

Ernest Thälmann’ın son sözleri ise şunlar oldu:

Her komünist, partisinin bütün görevlerini ve sorumluluğunu taşımak ve harfiyen uygulamak zorundadır. Savaştığımız hedeflerin zorluklarını biliyoruz. Bizim görevimiz, proletaryayı günlük sorunlardan kurtarmaktır. Devrimci enerjimizi proletaryanın önünü açacak ve zafere götürecek bolşevik komünist partinin bünyesinde harcayalım. Kahrolsun faşizm! Zafer sosyalizmin olacaktır!

Kızıl Yıldız

tikb.org

Etiketler
Daha fazlası
Close