Onlar salgını önlemenin değil bu işten daha fazla vurgun yapmanın peşindeler!
İşçi sınıfını, emekçileri ve toplumsal muhalefet dinamiklerini daha fazla baskılayıp denetim altına almanın bahanesi olarak kullanmanın peşindeler! Pandemi bahane ediliyor, hayatımız burjuvazinin ve burjuva iktidarların işine gelen sınırlar içine hapsedilmeye çalışılıyor. Onun için PANDEMİ GREVİ diyoruz!
Covid-19 salgını emperyalist kapitalizmin nasıl insanlık dışı çürümüş bir sistem olduğu gerçeğini hepimize bir kez daha göstermiş olmalı.
Salgın, gözünü kâr hırsı bürümüş olan bu sistemin doğayı yıkıma uğratmasının sonucu olarak karşımıza çıktı. Salgının nereden kaynaklandığı konusu bile emperyalist kan emiciler tarafından aralarındaki hegemonya rekabeti ve didişmelerin konusu haline getirildi.
Pandemi, insanlığa yabancılaşmış, dahası ‘onu nasıl daha fazla sömürüp soyabilirim’ amacından başka hiçbir değer ve amaç taşımayan bu çürümüş sistemi hazırlıksız yakaladı. Mars’ı bile sömürgeleştirmenin peşinde koşan bu kan emiciler sürüsü aylarca etkili bir ilaç ve aşı üretemediler. Ondan da önce, gelişmiş kapitalist-emperyalist ülkelerde bile insanlar aylarca maske bulamadılar.
Gerek apar topar üretilen aşılar gerekse maskeler hala kar odaklı kapışmaların konusu. Almanya ya da Fransa gibi ülkelerde bile koruyucu hiçbir özelliği olmayan sahte maskelerin piyasaya sürüldüğü ortaya çıktı. Balkan ülkelerinde sahte aşılar dolaşıyor.
Dünya Sağlık Örgütü de dahil bu sistemin hiçbir kurumu insanlığa güven vermiyor. Gerçekler saklanıyor, veriler çarpıtılıyor, gerçek tablo hepimizden gizleniyor.
Her şeyi metalaştırıp kâr konusu haline getiren neoliberalizm döneminde sağlık sistemi özelleştirilip çökertildiği için mevcut hastaneler ve koruyucu sağlık hizmetleri tıkanmış durumda. Doktorundan hemşire ve hastabakıcısına, ambulans şoföründen temizlik görevlisine kadar sağlık çalışanlarının olağanüstü fedakarlıklarına rağmen hastanelerde yer bulmak hiçbir ülkede mümkün değil. Türkiye’de adı Bilim Kurulu ama hiçbir önerisi dikkate alınmayan göstermelik organın üyesi bir doktorun söylediği gibi, “Yakında sedye dahi bulamayacak hale düşme” olasılığı söz konusu.
İstisnasız bütün ülkelerde burjuva emperyalist hükümetler işin ciddiyetini uzun süre göremediler. Daha doğrusu, kan emici burjuvazinin çıkarlarına zarar gelmemesi için işçi ve emekçi kitleleri baştan gözden çıkardılar.
ABD, İngiltere, Brezilya ve Türkiye gibi birçok ülkede “sürü bağışıklığı” adı altında “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” politikası izlendi. Kapitalist üretim çarklarının durmaması, tekelci patronların karlarına zarar gelmemesi için işçi sınıfı ve emekçiler göz göre ölüme sürüldüler. Ya koronadan ya işsizlikten ölüme sürüklendiler.
Eğer işin başında insanların hayatını sürdürebilmesi için gereken gıda, enerji gibi sektörler dışında kalan alanlarda üretime ara verilmiş olsaydı, ciddi ve sıkı karantina önlemleri uygulansaydı, bu arada işçilerin-emekçilerin, dükkanını kapatmak zorunda bırakılan esnafın hiçbir hak kaybına uğramaması için ücret ve gelir kayıpları devlet tarafından eksiksiz karşılansaydı bu salgının önü çoktan alınmış olurdu.
Ama bu çürümüş düzen ve onun hizmetindeki burjuva hükümetler bu adımı atmadılar! Hala atmıyorlar!
Onlar salgını önlemenin değil, bu işten daha fazla vurgun yapmanın peşindeler!
İşçi sınıfını, emekçileri ve toplumsal muhalefet dinamiklerini daha fazla baskılayıp denetim altına almanın bahanesi olarak kullanmanın peşindeler!
İşçileri ve halkı korunmasız olarak çalışmaya zorlarken akıllarına gelmeyen salgın, sıradan bir basın açıklaması, miting ya da protesto gösterisinin yasaklanması bahanesi olarak kullanılıyor. Kitle desteklerinin eridiğini hızlı bir biçimde güç kaybettikleri gerçeğini gizlemek için sağdan soldan taşıdıkları “paralı askerleriyle” kongre, hatta çocuklarına düğün yaparken bir kenara attıkları korona yasakları, kahveleri, lokantaları, insanların birbirleriyle sosyal ilişki kurdukları mekanları kapalı tutmak gerektiğinde akıllarına geliyor.
Bu virüs sanki “hafta içi” tatil yapıyormuş gibi AVM’leri bile açık tutarlarken insanları hafta sonlarında evlerine kapatmanın bahanesi yapıyorlar.
Uzun sözün kısası, pandemi değil kapitalizm öldürüyor!
Virüsten çok burjuva hükümetler sağlığımızı tehdit ediyor!
Pandemi bahane ediliyor, hayatımız burjuvazinin ve burjuva iktidarların işine gelen sınırlar içine hapsedilmeye çalışılıyor.
Onun için PANDEMİ GREVİ diyoruz!
İşçileri ölüme sürerken geçerli olmayan yasakları tanımamaya çağırıyoruz!
AKP kongrelerinde, kodaman düğünlerinde, cenazelerinde işlemeyen yasakları çiğnemeye çağırıyoruz!
AVM’lere uygulanmayan dükkan kapatma uygulamalarının tanınmamasını, bütün kahveleri, lokantaları, kafeleri, pubları açmaya çağırıyoruz!
Eve kapatılmak istenen herkesi hafta sonlarında sokağa çıkmaya çağırıyoruz!
İşçi grevleri, gösteriler, basın açıklamaları söz konusu olduğu zaman yasaklama bahanesi olarak kullanılan pandemi gerekçesini ve konulan yasakları tanımıyoruz!
İşçi sınıfının yüz yılı aşkındır birlik, mücadele ve kavga günü olan 1 MAYIS’ta herkesi bulunduğu yerde “Pandemi Grevi” bayrağını kaldırmaya çalışıyoruz!
O gün çalışmak zorunda olan işçileri grev yapmaya, çalışmayanları 1 Mayıs Taksim Alanı başta olmak üzere alanlara, esnafı dükkanlarını açmaya, yediden yetmişe kadını ve erkeğiyle bütün emekçileri yasakları tanımayarak semtlerinde sokaklara çıkmaya, kısacası bütün halkı hayatı durdurmaya çağırıyoruz!
Keyfi yasakları tanımadığımız ve tanımayacağımız kararlılığımızı göstermenin yanı sıra “Pandemi Grevi”mizin talepleri şunlar olmalı:
21 günlük tam kapanma.
21 günlük süreçteki bütün ücret ve gelir kayıpları başta olmak üzere bütün hak kayıplarının devlet ve tekelci burjuvazi tarafından karşılanması.
21 günlük süreçte çalışmak zorunda olacakların (hastanelerden, fırınlara kadar) haklarının fazla mesai olarak ödenmesi.
21 günlük süreçte elektrik, su vb. temel ihtiyaçların faturalandırılmaması.
Aşı üretimin tüm ülkelerde yapılabilmesi için aşı patenlerinin derhal kaldırılması.