DÜNYA

Erdoğan ARD’de

ardAğırlaşan rejim krizinin darbelere uzanması ve darbenin bastırılması sonrası faşist merkezileşmenin ayakları yerine oturtulmaya çalışılıyor.  Yoğun manipülasyonlarla siyasal ayağı güçlendirilmeye çalışılıyor.

Avrupa‘da bir yandan Türkiye benzeri faşist taban keskinleştirilmeye ve sokaklardan çekilmemeye yönlendiriliyor, diğer yandan dış basın “Darbe karşıtlığı, demokrasi havariliği” ekseninde kullanılmaya çalışılıyor. 

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Alman ARD televizyonuna verdiği röportaj daha ağır kriz dinamiklerini harekete geçirmek pahasına başkanlık sistemi, idam cezasının yeniden getirilmesinede nabız yoklamalarına dair önemli ipuçlarını tekrarladı. Gerekçe de hazırdı “Halk böyle istiyor”

Erdoğan burjuva faşist kilklerden bir kesimin (lerin) yapmış olduğu 15 Temmuz darbesinden, Türkiye-AB Vize Muafiyeti Süreci ve Geri Kabul Anlaşması’na değin birçok konuya dair açıklamalarda bulundu.

Krallık yetkileri ile donanmasına rağmen Erdoğan, idam cezası ile alakalı yaptığı açıklamada ” Ben kral değilim, ben sadece Cumhurbaşkanıyım.” diyerek, şu sözleri ekledi: ” Güçlü olmak yasalara aykırı davranma hakkını doğurmaz ama halkı da dinlemeniz, onları hissetmeniz gerekiyor. Eğer halkı dinlemeseydim beni yüzde 52 ile cumhurbaşkanı seçmezdi.”

Erdoğan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

Erdoğan OHAL’de dahil herşeyin meşrebine uygun yapıldığını söyleyerek

“Yapılanların hepsi hukuk devleti çerçevesinde yapılan adımlar. Hiçbir şey bunun dışında algılanmamalı. Askeriye içerisine sızmışlar, belli noktalar var. Çok ciddiye alınacak bir örgüt yapıları var. Bunların kimlikleri şu an belli ve belli olduğu için çok hızlı tepki gösterilebildi“ dedi.

Tasfiyeler üzerine de; “20 bin 30 bin öğretmen, biz çok hızlı bir şekilde M.E.B. üzerinden ve şu anda belli bir takım işe alma sınavları yapılıyor. Çok hızlı bir şekilde telafi etmiş olacağız. Bu bir terör örgütü ve bu terör örgütüne karşı devlet bir refleks gösterdi. Bu refleksle birlikte bu girişim önlenmiş oldu. Ama daha takip etmemiz gerekiyor ve rehavete kapılmamamız gerekiyor. Bunları biz çok iyi biliyoruz, bizim istihbari bilgilerimiz var bu konuyla ilgili, itiraflar var elimizde. Askeriyenin içerisinde, bu örgütün ne şekilde yönetildiğini görebiliyoruz” açıklamasında bulundu.

“OHAL Uzatılabilir”

OHAL’in bir iki kez daha uzatılabileceğini ve idam cezasının yeniden getirilebileceğini “Bütün dünyada var” gibi bir gerekçelendirme ile açıklayan hazretleri

“Gelişen şartları göz önünde bulundurmamız gerekiyor, eğer bir normalleşme olursa OHAL için ikinci bir süreye ihtiyacımız kalmaz. Fransa’da herhangi bir darbe bile olmadı. Türkiye’de olanlarla kıyaslayamazsınız. Burada devlete karşı yapılan girişimle kıyaslayamazsınız. Biz şu anda 3 aylık bir süre verdik, ve 3 ay içinde normalleşme görürsek o zaman bu süreyi uzatmaya ihtiyaç duymayız“

“Bazı gerçekleri görmek gerekiyor, dünya gerçeklerinden uzaklaşamayız. Dünyanın ne kadar ülkesinde ölüm cezası var, bunu görmemiz gerekiyor. Sadece AB üyesi ülkelerde ölüm cezası yok, yoksa dünyanın birçok ülkesinde var. Bu bir gerçek. Biz 53 senedir AB kapısındayız, ölüm cezasını kaldırdık, ne değişti? Demokratik hukuk devletinde söz halka ait, halk idam cezası istiyor.” diyor.

“Siyasetçi sürekli halkla birlikte hareket etmeli” imiş!

Avrupa özellikle Almanya ile yapılan insan canı üzerinden yapılan mülteci pazarlığını yeniden gündemleştiren Erdoğan mülecileri Avrupa’ya geçirmeme karşılığında istedikleri paranın çok azının yollandığını hatırlattı.

“Avrupa’daki hükümetler bize samimi davranmıyor. Avrupa Birliği mülteci bağlamında sözünü tutmadı. Bugüne kadar yaptığımız harcamalar 12 milyar dolar. STK’ları da hesaplarsak, bir o kadar daha tutar. Bu paralar devletin bütçesine girmeyecek, Suriyeli mülteciler için kullanılacak. Komşu ülke vatandaşlarına kullanılacak. Tabii ki Suriyeli kardeşlerimiz bizim komşularımız, Batılı ülkeler neden sorumluluk almıyor, neden sorumluluğu bizle paylaşmıyor? Batı bize dürüst davranmadı.

Şunu görmek lazım, bu röportaj umarım kesilmez, şunu açık açık söylemek istiyorum: Biz mülteciler konusunda verdiğimiz sözlerin arkasında dururuz. Avrupalılara sorum şu; az önce bahsettiğim rakamlar ortada, Avrupalı siyasetçilerin sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyordu. Biz bu insanları serbest bıraksaydı Avrupa ne yapardı? Şu an kim borçlu? AB üyesi ülkeler de para toplayıp Türkiye’ye aktarmak istiyordu, örneğin Yunanistan mali bir kriz yaşıyor, onlara 4 milyar euro üzerinde bir ödeme yapıldı. Biz bu parayı kendimize istemiyoruz, mülteciler için istiyoruz. Para gelsin gelmesin önemli değil, biz yine Suriyeli ve Iraklı mültecilere yardım etmeye devam edeceğiz ama toplam AB üyesi ülkeler insani açıdan bakıldığında şunu kendilerine sormalı: Şu ana kadar yaşanan durum doğru mu acaba? Hangi dili konuştuklarının bence hiçbir önemi yok ki”

Röportajın sosu olarak son olarak vize meselesi gündemleştirildi:

“2013 yılında bu karar verildi. 2015 itibariyle vize serbestisinin başlaması gerekiyordu. Ama vize liberalizasyonu olmadan geri kabul anlaşması konusunda böyle bir seviyeye gelinemedi. Sözler yerine getirilmiyor. Hala bu vize serbestisi gerçekleşmedi. Biz sözümüzün arkasındayız, ben Cumhurbaşkanı Erdoğan olarak hükümetimle uyum içerisindeyim. Hangi sözü verdiysek yerine getireceğiz, AB de yerine getirmeli”

Daha fazlası

İlgili

Close