
Fransa’da, kadına şiddete karşı mücadelenin sembolü Jacqueline Sauvage 72 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Jacqueline Sauvage , 2012 yılında kendisine yıllarca şiddet uygulayan kocasını öldürmekten yargılanmış, 10 yıl ceza almıştı. O’nun yaşam öyküsü dünyada milyonlarca kadının yaşadıklarının prototipi adeta. 68 yaşında bir kadın, kendisinden 4 çocuk sahibi olduğu 47 yıllık eşini tüfekle neden öldürür? Bir insan yarım asır kendine insanım diyen böyle bir yaratığa nasıl katlanır? Bir insan değil aslında koca bir bölge nasıl katlanır? Jacqueline Sauvage ve kızlarına uygulanan cinsel psikolojik ve fiili şiddeti bütün bölgede yaşayanlar belediye başkanına kadar yakından biliyor. Tıpkı Gabriel García Márquez’in Kırmızı Pazartesi adlı romanında olduğu gibi. Hani o romanda da kasabadaki herkes bir cinayetin işleneceğini bildiği halde hiç kimsenin de engel olmak için hiç bir şey yapmadığı bir “Namus cinayeti“ anlatılır.
Mahkemede ifade veren komşular, arkadaşları, hatta yaşadıkları kentin belediye başkanı bile bu kişinin bir istismarcı olduğunu, yıllarca şiddet uyguladığını bildiklerini anlatıyorlar. Hatta bir komşu mahkemede Jacqueline’e teşekkür ediyor.
Jacqueline’ 2014 Ekim ayında, eşini öldürdüğü için 10 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Bu cezadan sonra Fransa’da feministler ve kadına şiddete karşı mücadele eden kadın örgütleri kamuoyu oluşturarak serbest kalmasını talep etmişlerdi. Feminist gurupların ve kadına şiddete karşı örgütlenmelerin Sauvage’i sahiplenmesi sonucu dönemin cumhurbaşkanı François Hollond davanın bozulduğunu açıklamak zorunda kaldı. Böylece Jaquline Sauvage özgürleşmişti.
Jaquline Sauvage tüyler ürperten yaşamına karşılık özgür kalabilen ender kadınlardan birisi. Vahşi, psikopat, sapık kocasından kurtulduktan sonra kısa yaşamına çok şey sığdırdı. Bir kitap yazdı. Kadına şiddete karşı mücadelenin sembolü oldu. Yaşamı filmlerin konusu oldu.
Yarım asır gecikmeli uyanış
2012 yılında Jacqueline bir gece eşinin odaya girmeye çalışmasıyla uyanıyor. Eşi odanın kapı kolunu kırıp Jacqueline’e fırlatıyor ve ona şiddet uygulamaya başlıyor. Bu Jacqueline’in günlük rutini. Eşinin karnı aç ve çorba istiyor. Eşi şiddet rutinini tamamladıktan sonra aşağı iniyor ve balkonda çorbasını beklemeye başlıyor. Tam olarak o anda Jacqueline “Ben buna neden katlanıyorum ki?” Yeter artık! diyerek, odadan tüfeği alıyor, aşağı iniyor, arkası dönük olan eşine 3 kez ateş açıyor ve polisi arıyor: “kocamı öldürdüm.”
Jacqueline eşi ile genç kızken tanışmış. Eşi neredeyse yarım yüzyıl boyunca Jacqueline’e fiziksel, psikolojik ve cinsel şiddet uygulamış. Yarım yüzyıl! Ve bu ailede şiddete uğrayan tek kişi Jacqueline de değil! Jacqueline’in eşini öldürdüğü günden tam bir gün önce oğulları kendini asarak intihar etmiş. Babasından gördüğü şiddete dayanamadığı için. Kız çocukları da babalarıyla yaşadıkları süre boyunca cinsel şiddete maruz kalmışlar. Mahkemede diğer kız kardeşleri adına da ifade veren Sylvie Marot babalarının tecavüze onlar 6-7 yaşındayken başladığını anlatıyor.
Herkesin bildiği ve yarım asırdır sessiz kaldığı bu istismar ve şiddet hikayede fail Jacqueline mi? Buna rağmen mahkeme Jacqueline Sauvage’ı suçlu buldu ve 10 yıl hapis cezası verdi. Gerekçe ise şöyle: bu şiddet vakasında hayatta kalanlar ve bilenler asla polise şikayette bulunmamışlar. Ayrıca kanuna göre Jacqueline’in öldürme biçimi “meşru müdafaa” sayılmıyor. Şiddete uğradığı anda müdafaa gerçekleştirmediği, müdafaa biçiminin orantısız olması meşru müdafaa savunmasını da yok ediyor.
Oysa mahkemenin yok saydığı durum, Jacqueline Sauvage’ın “örselenmiş kişi sendromu”na sahip olmasıydı. “Örselenmiş kişi sendromu” bir kişinin belli bir dönem boyunca psikolojik, fiziksel ve cinsel tacize uğraması sonucu kendisinde oluşan kalıcı hasarları açıklayan bir sendrom. Kanada, ABD, İngiltere, Yeni Zelanda ve Avustralya’da bazı mahkemeler şiddet görmüş ve eşini öldürmüş kadınlar için bu savunmayı kullanmışlar ve bu savunma ceza hukukuna “Örselenmiş kadın sendromu” olarak geçmiş.
Fakat dünyanın bir çok ülkesinde olmadığı gibi Fransa’da da bu kanun bulunmuyor. Mahkeme kararını bozmak için kadın örgütleri Fransa’da bulunan başka bir uygulamaya başvurdular. “Cumhurbaşkanlığı affına”. Bu af monarşi zamanlarından kalma ve Cumhurbaşkanına yargının üzerinde bir af hakkı tanıyor. Osez le Féminisme örgütünden Karine Plassard ve Jacqueline Sauvage’ın iki kızı change.org üzerinden bir imza kampanyası başlatarak Hollande’dan af talep ettiler. 400 bine yakın kişi bu kampanyayı imzaladı. Bu sırada sosyal medyadan organize olarak bir ay boyunca Hollande’a kart ve mektup atarak bu affı istediler. FEMEN ise Jacqueline’ın kaldığı cezaevi önünde bir tünel kazarak sembolik bir eylem gerçekleştirdi. Ertesi gün ise Fransa’nın farklı şehirlerinden yüzlerce kadın Paris’te bir eylem düzenlediler.
Tüm bu eylemler sonuç verdi ve Hollande yaptığı bir açıklama ile kısmi afta bulunduğunu açıkladı. Bu kısmi af kabul görseydi Jacqueline 2 yıl 4 ay sonra serbest kalacaktı ancak yargı kısmi affı ve denetimli serbestlik talebini reddetti! 14 ay Hollande’a baskı yapan mücadele sonunda Hollande’ı ikna etti ve Hollande Jacqueline’in kısmi değil tamamen affedildiğini söyleyerek onun acilen salıverilmesini talep etti.
Jacqueline’in 69. yaş gününde, yeni yaşını erkek şiddetinden uzak, özgür yaşayarak girecekti! Neredeyse 50 yıldan sonra ilk defa!