Kuruluşunu 9-10-11 Ekim 2020’de düzenlediği bir kampla ilan etti Kadın Gözüyle. Avrupa’da geniş göçmen kadın kitlelerini örgütlemek için çıktı yola.
Hem kadın hem göçmen olmaktan kaynaklanan sorunlarımıza örgütlü bir birliktelik olarak yöneldi.
Kapitalizmin krizinin ve pandeminin pençesine aldığı işçi emekçi göçmen kadınlar ancak birlikte olunursa güç olunabileceğinin farkında. İnsanlığın kurtuluşu mücadelesine kadınlar cephesinden katılmak ve hem kendileri hem de gelecekleri için bir şeyler yapmak gerektiğinin ayırdında. Kadına yönelik şiddetin dilinin, dininin, ırkının, ülkesinin sınırının olmadığının bilincinde. Onlar sadece “nasıl”ın cevabını arıyorlar.
Bunun yanıtını yan yana gelerek, kafa kafaya vererek, özne olma iddiamızı omuz omuza hayata geçirerek BİRLİKTE vereceğiz! Kadın Gözüyle’nin 25 Kasım için yayınladığı bildiriyi paylaşıyoruz:
25 Kasım’da şiddete karşı sokaktayız, isyandayız!
25 Kasım 1960’ta Dominik’te diktatörlüğe karşı mücadele eden üç devrimci kız kardeş Patria, Minerva, Maria Mirabel tecavüz edilerek vahşice öldürüldü. Faşizme ve erkek egemen sisteme meydan okudukları için katledildiler.
Onların vahşice katledilmesi kadın mücadelesinin uluslararası bir boyut kazanmasına ve ilerlemesine neden oldu. Kadın cinayetlerine, şiddete, tecavüze, kadınların tarihsel-toplumsal kazanımlarına dönük her saldırıya bir başkaldırı nedeni oldu.
Mirabel kardeşler her 25 Kasım’da Kadına Yönelik Şiddete karşı Mücadele Günü’nde bizi bir araya getirmeye de devam ediyor.
Kadınların mücadelesi özellikle son on yılda daha görünür hale geldi. Dünyanın dört bir yanında gelişip güçlenen kadın hareketleri, talepleri, çıkış noktaları ve hatta eylem biçimleriyle birbirini etkiledi ve tetikledi. Kadın öz savunması örgütlü biçimler kazanmaya başladı.
Emperyalist-kapitalist sistem ucuz kadın emeğine ihtiyaç duyduğu için kadınlar toplumsal üretime daha fazla katılıyorlar. Bu bir yönüyle onların kişiliklerini bulmaları doğrultusunda bir adım oluyor. Fakat kadınların kaderi değişmiyor. Ev içinde olduğu gibi çalışma hayatında da ayrımcılığa uğruyorlar, iki kat sömürülüyorlar, yetenekleri bastırılıyor, kriz koşullarında en önce onlar kapının önüne konuluyor.
Bugün burjuva diktatörlükler kadınların toplumsal kazanımları konusunda aynı gerici perdeden konuşuyor. 100 yıllık kazanımlarımız, kürtaj hakkı, boşanma hakkı, nafaka hakkı hedef haline geliyor.
Gelişmiş kapitalist ülkelerde bile kadın cinayetleri süreklileşmiş ve sıradanlaşmış durumda. Almanya’da her üç günde bir kadın öldürülüyor. Fransa’da 6 dakikada bir tecavüz yaşanıyor, geçtiğimiz yıl 109 kadın katledildi. Avrupa çapında özellikle pandemi döneminde kadınlar tıpkı Türkiye, Ortadoğu, Latin Amerika, Güney Afrika’da olduğu gibi devletleri kadın cinayetlerine karşı önlem almaya çağıran eylemler yaptılar, “ölmek istemiyoruz” dediler.
Eşit işe eşit ücret talebi başta olmak üzere kadınların kapitalist üretim içindeki eşitsiz konumlarına karşı gerçekleştirilen eylemler, örgütlenen kadın grevleri kadın sorununun sınıfsal muhtevasını netleştirmeye devam ediyor.
Kadınların gerçek kurtuluşu toplumsal bir devrimle mümkündür. Fakat bu devrime ve sosyalizme giden yolun temel dinamiklerinden biri de “göğün yarısı olan” kadınların mücadelesidir. Kadınlara yönelik şiddeti, dışlama ve saldırıları püskürtmek de, onların önüne yeni alanlar ve ufuklar açmak da mücadeleyle mümkündür. Çürümüş kapitalizmin insanlığı daha fazla çürütmesine son vermenin yolu yine mücadeleden geçmektedir.
25 Kasım’da Şiddete Karşı Sokaktayız, İsyandayız!
Erkeğin, Kapitalist Devletin Kadına Yönelik Şiddetine Son!
Kadın Özsavunması Haktır!
Kadına Kalkan Elleri Kıracağız
Jin Jiyan Azadi!