Ezilen insanlığın bilincini, iradesini, onurunu ve geleceğe dair umudunu bazen bir avuç insan temsil eder
1984 Ölüm Orucu ölümsüzleri, 14 Haziran ile 24 Haziran arasında birer birer düştüler toprağa.
İlk ölümsüzleşen Abdullah MERAL oldu. Eylemin 63. günü olan 14 Haziran 1984 günü verdi son nefesini.
Onu 17 Haziran sabahı Haydar BAŞBAĞ izledi. Haydar’ın gidişinin üzerinden daha 2 saat bile geçmemişti ki, aynı gün 07:40 sularında TİKB MK üyesi önder komünist Mehmet Fatih ÖKTÜLMÜŞ çıktı ölümsüzlük ülkesine yolculuğuna. Ve son olarak, 24 Haziran günü Hasan TELCİ…
APO, HAYDAR, FATİH ve HASAN, karanlığı yarıp geçen gün ışıklarıdır. Ezilen insanlığın bilincini, iradesini, onurunu ve gelecek güzel günlere olan umudunu bazı zamanlar bir avuç insan temsil eder. Ölüm Orucu Şehitleri, ölümsüzleşen yaşamlarıyla bunun sembolleri olmuşlardır.
Canım yoldaşlarım,
Aslında yazmak için geç başladım. Bugün eylemimizin 40. günündeyiz. Ve oldukça halsizim. Böyle bir mektupla karşı karşıya kalacağımı hiç düşünmemiştim. Polis sorgulamasında mizansen içinde teklif edildiğinde içten içe nasıl gülmüştüm. Onlar bir farkla ‘vasiyetname‘ demişlerdi. Evet bir yerde son mektup bir vasiyetname olarak da değerlendirilebilir. Bizdeki ‘mal-mülk’ belli, o da siz yoldaşlarımda fazlasıyla var zaten. Bu nedenle benim bu konuda bırakacak pek fazla şeyim olmayacak.
Yoldaşlarım, ölüm orucu gibi bizler için yeni olan bu göreve talip olurken, tam bir içtenlikle gönüllü olduğumu bilmenizi isterim. Ve diğer bütün yoldaşlarımın da kendilerini aynı duygularla önerdiklerini biliyorum… (…) …
Önümüzdeki mücadelenin zor koşullarını düşündükçe de şu anda ölüm en kolay seçim. Ama bu seçimle kendimi kurtarma gibi bir düşüncemin olmayacağını (aslında söylemek yersiz oldu) da bilirsiniz. Bu eylemin kendi özelliği mücadeleyi ölümle birleştirmekte, yoksa “bizler” asla mücadeleyi ölümle değiştirmeyiz. … (…) …
Yoldaşlarım, 43. gün yazmaya devam ediyorum. Aslında belirli bir başarı kazanacağımız inancı güçlü. Bunun için de “son mektup” havasına bir türlü giremiyorum. Biraz da içimdeki coşkulu sese kulak vermek istiyorum…
Yoldaşlar, 47. gün olan bugün artık vedalaşmanın zamanı geldi sanırım. Gerçi bu vedalaşmanın kağıt üzerinde kalacağına ve zaferle birlikte kucaklaşıp mücadelemize birlikte devam edeceğimize inancım hiç zayıflamadı. Ama her sonucu düşünerek bu görevi de yerine getirmek gerekiyor… Şuna inanmanızı isterim ki, sizlerden kaynağını alan hiçbir olumsuz iz yoktur bende. Ancak daha iyi bir yaşantıyı kuramadığımız için üzülmekte ve kendime hâlâ kızmaktayım. Beni affedeceğinizi de biliyorum… (…) …
… (…) …Yoldaşlar, 48. gün olan bugün artık iyice halsizleştim. Midem suyu kabul etmiyor. Ve dışarı çıkarıyorum. Onun için artık devam edemeyeceğim.
Tabii ki, son bir istek olarak Silivrikapı Mezarlığı’na götürülmemizi ve yoldaşlarım ile birlikte yatma arzumu yerine getirmek için çabalayacağınıza inanıyorum.
Arkamızdan bizleri çok övüp, toprak altında yüzümüzü kızartmayın olmaz mı? Devrim, sosyalizm ve sınıfsız toplum yolunda üstümüze düşen görevi yerine getirmekten mutluluk duyuyorum.
Hepinizi önümüzdeki çetin kavgada başarılı ve zafer dolu mücadele günleri dileğiyle kucaklarım.
Mehmet Fatih Öktülmüş
30 Mayıs 1984Yoldaşlar…
Devrimci mücadele geçmişimin temeli hareketimiz içinde oluştu… (…) … (Devrimci) kesinlikle liberalliği, boşvermişliği, bu kadar yeterlidir gibi düşünceleri vb. kabul etmez, onun için bu konuda ben epey atılımlar yaptım. Yeterli olması hareketin o günkü boyutları ile orantılı idi… (…)
Hareketimizin ortaya çıkışı ile birlikte yaşadığımız iradi süreç, benim kısa zamanda gelişip yetkinleşmeme, kendime olan, harekete olan güvenimin artmasına yol açtı.
Bu doğrultuda hareketin saflarında birçok görevler aldım. Bazılarını sorumlu olarak, bazılarını sempatizan olarak seve seve yürüttüm.
… Derken 1980 Temmuzu’nda cezaevine girdik.
12 Eylül’ün çetin şartlarında Alemdağ, Metris, Hasdal, Sultanahmet ve en sonunda Sağmalcılar’da hareketimin düşünceleri ile bütünleşerek yaşamaya, örnek olmaya, arkadaşlarımın gelişimini, kendi gelişimimi sağlamaya çalıştım. Ama gelişmemin hiçbir zaman yeterli olduğunu düşünmedim. Bunda önder arkadaşlarımın ve hareketin çalışma tarzının büyük payı olmuştur.
Nihayet dört yılda bugüne kadar geldik. 12 Eylül önemli bir dönem. Birçok dişliler var. Bu dişlilerin hangisine kimlerinin takıldığı muhakkak…. Bu dönemi alnımızın akıyla çıkarmamız gerekiyordu. Bu fedakarlıkların en büyüğüne ve ölümlere, yokluklara katlanmamız demekti. Düşmanın cezaevlerini teslim almasını engellememiz gerekiyordu. Kendi içimizdeki kokuşmuş insanlar ile sağlıklı insanları ayrıştırıp harekete dinamizm kazandırmamız, kitlelere güven vermemiz gerekiyordu. İşte bu amaç ve nice nice ihanet odakları içinde 13 Nisan’da başlayan süresiz açlık grevi sonundaki ölüm orucuna gönüllü olarak katıldım. Birçok yoldaşımız bu yüce görevde tereddüt ettiler. Ama bizlerin varlığı bu tereddütleri devirip atacak… (….)
Abdullah Meral
24 Mayıs 1984Yoldaşlar…
Hareketimizin tarihsel bir görevi daha geçmişine layık bir şekilde yerine getirme çabasının, oportünizmin ve faşizmin en iğrenç saldırılarının ve ihanetin, kahpeliğin ördüğü barikatları parçaladığı günlerdeyiz.
Sevinerek belirtmeliyim ki, bu çabada bana da görev verildi. Bu görevi yerine getirmek, onlarca şehidiyle Türkiye halklarının tartışmasız önderi olduğunu dosta düşmana kanıtlamış Devrimci-Sol’un bir militanı olmanın gereğini yerine getirmenin bundan daha iyi bir yolu olmadığına inanıyorum.
Bu görevi yerine getirmenin büyük bir coşku, kararlılık, fedakarlık gerektirdiğinin bilincindeyim. Aksinin ise ihanet olduğuna inanıyorum. Göstereceğim en küçük tereddüt, bugüne kadar yaşadıklarımın inkarı, omuz omuza mücadele ettiğim ve bugün halkın ruhunda, bilincinde, kalbinde yaşayan yoldaşların anısına ihanet olduğunu söylemeliyim.
Bugüne kadar yaşadıklarımdan çıkardığım dersle şunu söyleyebilirim: Tereddütle ihanet arasındaki çizgi sanıldığı kadar kalın değildir. Bunu hem kendi yaşamımdan hem de ihanetini nefretle karşıladığım geçici yol arkadaşlarımın acı sonlarından biliyorum.
Geride kalan yoldaşlarımın bundan sonra da büyük bir coşku île bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesini zafere ulaştırmak için savaşacaklarına, …. bayrağımızı şerefle taşıyacaklarına, mücadeleyi bırakacağımız yerden zafere kadar sürdürmede, kahramanca davranacaklarına inancım sonsuzdur.
Bu duygularla hepinizi coşku ile, sevgi ile, zafer gününde birlikte olacağımız inancı ile kucaklarım.
Haydar Başbağ
29 Mayıs 1984Arkadaşlar,
(…) Süreç bizi büyük bir tarihsel görevle karşı karşıya getirmiştir.
Bugün insanlık onurumuza yönelik saldırılar yoğunlaşırken, siyasi hakkımız gasp edilmiş durumdadır. Ve gelinen noktada, gündeme sokulan tek tip elbise uygulamasının, taşıdığı ciddiyet bu konuda bir hesaplaşmayı zorunlu kılmıştır.(…)
Ben (…) başta hareketime ve halkıma karşı sorumluluğumun bilinci içinde, bana verilen tüm görevlerimi layıkıyla yapmaya çalıştım, işte şu an yaşam (…) yine karşı karşıya getirdi bizleri. Ve bu savaşı kazanacağımız inancıyla hareket ederek ölümümüz pahasına savaşımızı sistemli kıldık. Ve değerli yoldaşlarımla ölüm orucuna başladık. Böylesine şerefli, onurlu bir görevin bana verilmesini inançla karşılarken, bu kararımda hiçbir tereddüt ve karamsarlığa yer vermeden, tarihsel bir görevi yerine getirdiğim bilinciyle ölümü coşkuyla kucaklayacağım. Ve son sözüm olarak da, tüm yoldaşlarıma şunu bir kez daha hatırlatmak isterim: Bu mücadele içinde bizler ne ilk, ne de son olacağız, hepimiz onurlu kavgamızda karşılaşacağımız güçlükleri gözardı etmemeliyiz, kendimizi buna göre hazırlamalıyız. …
YAŞASIN ÖLÜM ORUCUMUZ!
KAHROLSUN FAŞİZM, YAŞASIN MÜCADELEMİZ!Hasan Telci
29 Mayıs 1984 Salı, Sağmalcılar 2
Gazete Alınteri 1 org