DÜNYAManşet

Ethem…*

Sadece eylem alanlarında değil, hayatının tam ortasında bir militanlık…

Bahtiyar Özcan

Ethem yoldaşı ölümsüzlüğe uğurlayalı 11 sene oldu…

Gezi Direnişi’nin Ankara ayağında, sokak sokak, barikat barikat direnişin ön saflarında çatışanlardan biriydi.

Ethem’le ilgili anlatmak istediklerim, nasıl “halkın yoldaşı” olduğu, nasıl bu şekilde hafızalarda kalıcı olduğu, insanların üzerinde bıraktığı etki ve neden militan bir proleter olduğudur.

Ethem’le ilk tanıştığınız gün yoldaşlaşırsınız. Bu durum Ethem’in doğallığında yeşerir. Dertleştiğiniz an o bir sigara yakar. Dumanı içine çekişine tanık olsanız, o derdi sizinle beraber yaşadığını da gözlerinde görürsünüz. O size yol gösterir ve o yolda yalnız yürümezsiniz. Bu, içtenliği hakkında verebileceğim örneklerden sadece biridir.

Ethem yoksul bir çocukluk yaşamış. Bazen akşam yemeğini az yermiş, doydum diyerek kalkarmış sofradan ve tabağını da kardeşinin tabağına dökermiş iyice karnını doyursun diye… Bu özelliği sadece kardeşiyle sınırlı değildi; kime dokunsa, kime el uzatsa mutlak bir şeyler verebilme çabasına girişirdi. Az önce de dediğim gibi, bu doğallığında gelişen, onun karakteriyle özdeşleşmiş bir davranış biçimiydi.

Yaşından daha büyük gösteriyordu. İri yapısı, seyrelmiş saçları ve yüz hatlarıyla Ethem, 30-35 yaşındaymış hissi uyandırırdı karşısındakinde. Yaşını söylediğinde ona, “hiç göstermiyorsun” demiştim. O ise bana kendi esprili mizacıyla, “Allah vergisi adamım” demişti.

Ethem’in kalıpları yoktu; ne varsa içinde… ne düşünüyorsa dobra dobra konuşurdu. Eksiklik duyduğu konularda iyi bir araştırma içine girer, okur, konu hakkında sohbet edebileceği kim varsa bulur ve konuştuğu şeyi pratiğe geçirebilmenin yollarını arardı. Her kime dokunabiliyorsa onu da davetkâr bir biçimde pratiğe katma çabasına girerdi. Bu girişim Ethem’in örgütçü karakterini yansıtıyordu. “Okumak lazım la biraz, işçiler hak arama konusunda sana bana gelir ‘Ne yapacağız’ diye” dediğini anımsıyorum.

Metal işçiliği alanında (argon, gümüş, oksijen ve elektrot kaynağı üzerine) profesyonelleşmiş bir işçi, Ostim’in Ethem’i ve Ethem abisiydi. Bir ara barlarda da çalışmış ama sanayi işçiliğinden kopamamış, yine kaynak işlerine giderdi yardım etmeye.

Birlikte çalışmaya giderdik. En zor ve ağır işlere o yönelir, akşam olduğunda “yoruldum” demez “yoruldunuz mu” derdi. Oysa canı çıkardı, cefakar, cesur ve espriliydi. Şivesi de işin içine girdi mi ayrı bir tadı olurdu sohbetlerimizin.

26 yaşındaydı… Militan bir gençti Ethem. Sadece eylem alanlarında değil, hayatının tam ortasında bir militanlık. Maddi veya manevi nesi varsa paylaşırdı, onun için yaşadığı hayatın sınırı yoktu. Yerinde saymaz, hep bir adım daha ileriye çekerdi kendisini ve yakınındakileri. Bizimle geç tanıştığını, çok zaman kaybettiğini söylerdi, “Ne kadar gücüm varsa ortaya koyacağım” derdi.

Politik tartışmalarımızın ivme kazandığı bir dönemdi, program kitabı (TİKB Programı -nba) yeni çıkmıştı. Ethem geç bir saatte geldi eve. Kitabı gördü, “kaynak aldı gözlerimi, sesli okursan bana da faydası olur” dedi. Gözlerine patates koyduktan sonra sesli okumaya başladım. Dinliyor, anlamayınca “Baştan oku iki gözüm” diyerek tekrar etmemi istiyordu. Belki on kez bir paragrafı okutturmuştu. Yoğunlaştığı paragraf üzerinde abartısız iki saat konuştuk.

Sınıf bilincine yeni düşünceler katma ve yeni pratik adımlar yaratma çabasındaydı ve bunu sınıfın tam ortasında var olarak yapmak istiyordu. Mesela, basılan bildirilerin Konur Sokak’ta dağıtılması yerine OSTİM metrosunda dağıtılmasını daha çok önemsiyordu. İşçilerin hayatına girmek, ayaklı bir bildiri olarak onları dönüştürmek üzerine düşünüyordu. Bunlar, onun düşüncelerinden sadece benim anımsayabildiklerim.

2013’ün 1 Mayıs’ında, devlet Taksim Meydanı’nı yasaklamıştı. İşçi ve emekçilerin uğruna bedeller ödeyerek kazandığı Taksim Meydanı’nın keyfi biçimde yasaklanmasına karşı Ethem’in de verecek bir cevabı vardı: “Taksim bizimdir”.

DİSK binası önünde saldırı gecikmemişti. Çatışarak Tarlabaşı’na kadar çekildik. Direnen kitleyi çekip çevirenlerden biriydi Ethem. Polisleri geri püskürtmemizde ve dakikalarca aynı barikatta kalıp çatışmamızda emeği çoktu. Üç TOMA saldırdığında kaybettik birbirimizi.

Reyhanlı Katliamı yaşandı. “Katillerden hesabı emekçiler soracak” şiarıyla eylemler örgütleniyordu. Beni arayıp, “Dikimevi’ne gel” dedi. Gittiğimde bir sürü çevik kuvvet yolu kapatmış, giriş çıkışa izin vermiyor, ortalığı gaza boğuyordu. Polisle eylemciler arasında 100 metre ya var ya yoktu, plastik mermi ve gaz bombalarını bel üstüne nişan alarak saldırıyorlardı. “Kesin buradadır” diye sağa sola bakındım ve hiç unutamayacağım o manzarayı gördüm: Polisin bu vahşi müdahalesiyle karşı karşıya, gaz bulutunun içinden çıktı bizimki. Elleri taş kırmaktan kanamış ama hala var gücüyle alanda. Hiç eyvallahı yoktu…

Akşam görüştüğümüzde 1 Mayıs üzerine konuştuk. Sabah ise birbirimize yaptığımız “kendine dikkat et” tembihlemelerinden sonra sıkı sıkı sarılıp ayrıldık. Bir daha da görüşemedik o günden sonra.

Gezi eylemleri başlamıştı. Son konuşmamız Ethem’in vurulmasından bir gün önceydi, “Gelmiyon mu buralara” diye sorarak Ankara’ya gelmemi istedi.

Beşiktaş’ta barikat kurduğumuz dakikalarda “Ankara’da biri vurulmuş başından” diye bağıran biri vardı. Bir an duraksadım. “Yok daha neler” diye düşünüp bir sigara yaktım. Sigaram bitmeden başka birisinin “Ankara’da biri vurulmuş, adı Ethem’miş” dediğini duydum.

Alınteri

Daha fazlası

İlgili

Close