Televizyon ve gazetelerde her gün daha fazla kanımızı donduran haberlerle karşılaşıyoruz
Nuray Sarıyelek
Her gün televizyon ve gazetelerde kanımızı donduran haberlerle karşılaşırız. Korkunç olan, bu haberlerin sıklaşması ve olağan hale gelmesi. Korkutucu olan bunlara alışmak ve yanından geçip gitmek. Olup bitenlere kulak tıkamak. Oysa biz görmezden geldikçe korktuğumuz şeyler çoğalır.
2021 yılının başında Fransa’nın Toulon şehrinde karton bir kutu içinde bir insan kafası güpegündüz bir apartman penceresinden yola fırlatıldı. Kesik başın kime ait olduğu belli değil. Olayla ilgili şüpheli olarak yakalananlar var ancak henüz kimin yaptığı ve kesik başın kime ait olduğu belirsiz. Söylem ve tahminlere göre evsiz birisinin geceyi geçirmek üzere eve alınmış olabileceği. Belki de suçu, ‘sıcak bir evde bir gece geçirmeyi hayal etmekti.’
İnsanlığın kıyısında
Göçmenler, ülkelerindeki iç savaş ya da yoksulluktan kaçarak daha güvenli bir yaşam umuduyla yollara düşüyor. İnsan kaçakçıları ölümüne umut satıyor bu insanlara. Göçmenler -paraya olarak ne kaldıysa ellerinde-, ölümcül umuttan satın alırlar. Öyle çok duyarız ki, “gemi battı”, “bot delindi”, “kilometrelerce yol katetmelerine rağmen geri gönderildiler”… “Donarak öldüler”. “Havasızlıktan öldüler”… O kadar çok yaşanır ki bunlar, çocuklarının ölüleri kıyılara vurur. Çocuk tüm masumiyetiyle insanlığı da insanlığın kıyısına vurur.
Yıl 2018. Avusturya Macaristan sınırında yol kenarındaki bir kamyon, içindeki yetmiş bir cansız göçmenle birlikte terk edilmiş olarak bulundu. İnsan kaçakçıları ölü göçmenleri yol kenarında bırakıp kaçtılar. İnsanlık yetmiş bir kişiyle birlikte bir kez daha öldü.
Kadın utanır, erkek hayvanlaşır!..
Afrikalı bir grup kadın, 2020 yılında çocuklarıyla beraber daha iyi bir yaşam için umuda yolculuğa çıktılar. Çok kez ölümün kıyısından geçtiler. Ancak zorlu yolculukları Libya’da yakalanmalarıyla tamamlanır. Bir yıl esir kalırlar. Bir yılda bin kez ölürler. Pandeminin ortasında açlık ve sağlıksız koşullarda yaşamda kalma mücadelesi verirler. Esirlikleri süresince günlük olarak askerlerin tecavüzüne maruz kalırlar. Hem de çocuklarının gözü önünde. Birden fazla kişinin tecavüzüne uğrarlar.
Aïsa Fransa’ya geldikten sonra yaşadıklarının şöyle özetler:
“Çocuklar ve başka kadınlarla birlikte bir hücrede kalıyorduk. Ne yiyeceğimiz ne içeceğimiz vardı. Akşamları jandarmalar bize tecavüz ediyordu. Hem de çocuklarımızın yanında. Bebeklerimiz ağlıyordu onlar devam ediyorlardı.”
Kadın utanır, erkek hayvanlaşır çocuklar çığlık atar, insanlık ölür.
Kadınlar çocuklarının gözü önünde öldürülüyor. Kadınlar evlerinden çocuklarının gözü önünde, sokakta tek tek öldürülüyor. Kadınlar tecavüze uğrayıp öldürülüyor… Şule Çet, Duygu Delen, Gamze Açar tecavüze uğrayıp camdan atıldılar.
Çocuklara taciz ediliyor, tecavüze uğruyorlar. Hem de kimi babalar, dedeler tarafından… Amcalar da var, abiler de dayılar da… Umut ve gelecek, yaşananların içinde ıstıraba dönüşüyor. Çocuk gülmeyi unutuyor. Çocukluk yaşananlarda donup kalıyor.