
İran’da devam eden sokak hareketi ve genel direniş hakkında Komala’nın yönetici kadrolarından Wria Ahmadi ile konuştuk:
Yaşanacak Dünya: İran’da 2 aydır süren direniş çeşitli biçimlerde devam ediyor. Şu anda durum nedir, genel bir tablo çizebilir misiniz?
Wria Ahmadi: Büyüyen direnişin bugün ya da bir sonraki aşamada alacağı biçimleri önceden kestirmenin kolay olmadığını belirterek başlayayım.
Şu anda sokak hareketi bütün ülkeye yayılmış biçimde sürüyor. Ülke genelinde sokağa çıkan insanların sayısına dair de belirgin bir şey söyleyemiyoruz, sürekli değişkenlik gösteriyor. Bütün ülke genelinde onlarca şehirde, sokaklarda, üniversitelerde direniş devam ediyor. Kimi zaman gündüzleri kimi zaman geceleri sokağa çıkıyor insanlar. Bazı geceler de sokağa çıkmadan insanlar pencerelerden sloganlar atarak direnişi sürdürüyor. Öyle ki bir pencereden “ Jin, jiyan, azadî” sloganı yükseliyor, bir bakıyorsunuz bir anda binlerce insan evlerinin pencerelerinden bu sloganı atmaya başlıyor.
Şunu belirtmek gerekiyor; aslında şu veya bu çapta direnişler pandemiden önceki yıllarda vardı. Toplumsal-sınıfsal huzursuzluklar, grevler, direnişler vardı. Araya pandemi-karantina koşulları girince sokak hareketleri kesintiye uğramıştı. Pandemiden sonra, daha doğrusu, pandemi koşullarındaki değişikliklerle birlikte insanlar yine sokağa çıkmaya başlamışlardı. Bu anlamda rejime karşı toplumsal-sınıfsal tepki birikimi yıllar içinde epey artmış ve bu sokağa da yansımıştı. Tabii ki bu kez, kadın dinamiğini de güçlü bir şekilde ortaya çıkaracak şekilde kapsamlı yaygın bir direniş gelişmiş oldu. Biliyorsunuz son yükselen direniş hareketi Kürt bir genç kadının, Jîna Mahsa Amini’nin, kardeşiyle birlikte Tahran’a gelmesi ve başörtüsünü “kurallara uygun takmadığı” gerekçesiyle polis tarafından gözaltına alınıp darp edilerek işkenceyle katledilmesiyle tetiklendi. Kürdistan’daki partiler katledilen genç Kürt kızını sahiplenmek için çeşitli çağrılarda bulundular hemen. “Jin, jiyan, azadî” şiarıyla insanları sokağa çağırdılar. Kürdistan’daki partilerin çağrısıyla bu sloganda sembolleşen bu isyan böylece başlamış oldu. “Ahlak Polisi” denilen katiller tarafından öldürülen genç kadının Kürt olmasının, Kürdistan’dan geliyor olmasının isyanın kısa zamanda ateşlenmesinde özel bir etkisi oldu kanımca. Çünkü İran’daki kadınlar öteden beri Kürt kadınlarının örgütlü mücadelesinden, dağa çıkıp gerilla savaşı vermelerinden etkileniyorlardı, sempati ile bakıyorlardı. İranlı kadınların Kürdistan’daki mücadeleye saygı duyduklarını söyleyebiliriz. Amini’nin katledilmesinin ardından direniş hareketinin bu denli çabuk ve ülke genelinde yaygınlaşmasında bunun özel bir etkisinin olduğunu düşünüyorum. Böylece İran’da hangi halktan, hangi kültürden, hangi inançtan, hangi etnik kökenden olduğuna bakılmaksızın insanları direniş hareketi içerisinde birleştiren bir rol oynadı bu etken. Şunu görmek lazım; büyüyen bu direniş hareketi deyim yerindeyse sol tandanslı bir hareket.
Geleceğe soldan bakan bir hareket söz konusu. Taleplerine yön veren de bu soldan bakış. Bu bağlamda, görünürde antiemperyalist ve bağımsızlıkçı ama özünde sağcı-islamcı hareketlerin kan kaybetmesine yol açan bir direniş söz konusu. Direniş öyle bir noktaya geldik ki, işte senin ülken benim ülkem, benim halkın senin halkın, benim örgütüm-partim senin örgütün-partin gibi ayrımları silikleştirdi ve insanları birleştiren bir rol oynadı.
Kürdistan’daki partiler başlangıçta 2 şey yaptılar. Bir “genel grev” çağrısı, ikincisi de “genel direniş genel eylem” çağrısı yaptılar. Bu çok önemliydi. Ülkenin diğer bölgelerinde, diğer kentlerinde yaşayan insanlarda “madem Kürdistan’da böyle bir çağrı var, insanlar bu yönde hareketlendi, biz neden yapmayalım, biz de yapabiliriz, birbirimizi böylece sahiplenebiliriz” eğiliminin, bu yönde hareketlenmenin güç kazanmasını sağladı. Böylece ülke genelinde onlarca şehirde kalabalıklar sokaklara çıkmaya başladı ve bu isyan karşısında rejimin güçleri, kolluk kuvvetleri çaresiz kalmaya başladı. Öyle ki, rejimin koltuk güçleri nereye müdahale edeceğini şaşırdı. İnsanlar sokaklarda Humeyni’nin posterlerini söküp yırtıp atıyorlar, yakıyorlar; akşamları evinin penceresinden “Jin, jiyan, azadî” diye bağırıyor milyonlar.. Direnişte öne çıkan kadınlar sokaklarda başörtüsüz yürüyor, mollaların takkeleri sokak ortasında alaşağı ediliyor.. Dolayısıyla kolluk kuvvetleri buralara güç yetiremez hale gelmiş durumda.
Edindiğimiz son bilgilere göre ülkede 17-18 bin civarında insan gözaltına alındı, tutuklandı. Öyle ki İran’daki hapishaneler yetersiz duruma geldi. Buna “çözüm” olarak rejim bazı okulları boşaltıp hapishanelere dönüştürdü. Gözaltı-tutuklama furyasına rağmen insanlar direnişte, sokakta ısrar ediyorlar. Dediğim gibi, rejimin kolluk güçleri süreci kontrol altına almakta zorlanıyor. Yeni eleman alımları yapmaya çalışıyorlar. Fakat insanlar bu rejime bekçilik etmeyi, polis olmayı reddediyorlar.
Diyebiliriz ki, molla rejimi iktidar olduğu dönemler içerisinde bugün en zayıf en güçsüz anını yaşıyor, oldukça sıkışmış durumda.
Yaşanacak Dünya: Basından okuduğumuz kadarıyla, 2019 yılında bin 500 kişinin katledilmesine dair İran’da 3 günlük genel grev, boykot, kepenk kapatma çağrısı yapıldı. Genel grev hangi düzeyde sürüyor?
Wria Ahmadi: Şöyle söyleyeyim; 2019’dan beri katledilenlerin sayısı bin 500 olarak biliniyor ama bu sayı gerçekte daha fazla.
Söz konusu duruma şuradan bakmalıyız bence; genel grev çağrıları yapılıyor zaman zaman, fakat yaşananlar bunun çok ötesine geçmiş durumda. Yani ülkede bana göre daha öte gelişmeler söz konusu. Grev hareketlerini, genel grev ve boykot çağrılarını aşan büyük bir hareket söz konusu, buradan yaklaşmalıyız sürece. Büyük bir direniş hareketi söz konusu. Ve bu direnişin öyle bir etkisi ortaya çıktı ki, aldığı uluslararası destek, hani bir kıyaslama yapmak belki doğru olmayabilir ama gene de biçimsel bir kıyaslama yaparsak, Rojava Devrimi’nin uluslarası düzeyde aldığı desteği çok aşan bir destek söz konusu. Kuşkusuz Rojava Devrimi doğrudan askeri çarpışmayı içeren, aldığı uluslararası desteğin de bu bağlamda farklı düzeyde olduğu bir süreçti. Bu yönünü dışta tutarak söylüyorum bunu. Demem o ki, direnişin aldığı boyutları iyi görmek lazım. Grevler, kepenk kapatmalar, kontak kapatmalar, boykotlar artık İran’da “sıradanlaşmış” olgular haline geldi.
Yaşanacak Dünya: İşçi sınıfının direnişe katılım düzeyi nedir? İşçilerin, yıllardır sefalet ücretlerine, yoksunlaşmaya karşı çok sayıda direniş ve grevler örgütlediğini biliyoruz. Son direniş dalgasında da belli düzeylerde hareketlendiğine tanık oluyoruz. Gene de bunlar birleşik bir sınıf hareketinin oluşturulması noktasında yetersiz kalıyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Wria Ahmadi: İran’daki sendikalar şu anda devrimin önündeki ciddi engellerden biri. Rejim tarafından örgütlenen yapıları var. Öyle ki, sendika yönetimleri, örneğin cuma hutbelerinde okunan şeyleri esas alıp ona göre pozisyon alıyorlar. Bu sendikal bürokrasiyi rejim yanlısı olan bu yönetsel yapıyı bertaraf etmek gerekiyor, fakat bu öyle kolay başarılacak bir şey değil. Sendikalarda örgütlü olan işçi bölüklerinin azımsanmayacak bir bölümü hala sendika yöneticilerinin dediğinden çıkmıyor. Sınıfın geri kalan büyük bölümü ise son derece örgütsüz durumda. Sendikalar içerisinde öğretmenler sendikasını diğerlerinden ayırabiliriz. Öğretmenler çeşitli kereler “genel grev” çağrısı yaptılar ve başarılı da oldular.
Asıl zayıflık ise kuşkusuz bu direniş hareketine öncülük edebilecek, ona gerçek manada önderlik edebilecek bir gücün olmayışı. Öyle ki, direniş büyüyor, kitlesel bir hal almış, inatçı ve kararlı bir hal almış durumda, fakat ona öncülük edecek bir güç yok! Asıl sıkıntı burada! Tabii olayın diğer bir boyutu da şu; direnişe katılan kadınlar ve gençler şöyle bir ruh hali içerisinde; “Biz tek bir güç istemiyoruz”, yani var olan örgüt ve partiler içerisinden hiçbirini “önder güç” olarak görmüyorlar, istemiyorlar, onların öncülüğünü kabul edecek durumda değiller. Güven duymuyorlar varolan örgüt ve partilere. Tıpkı şeye benziyor bu yönüyle; Fransa’daki “Sarı Yelekliler” hareketinin gösterdiği bazı özelliklere benzer bir yaklaşım ağır basıyor şu anda. “Tek bir merkezden kumanda edilen bir güç” istemiyorlar. Rejime karşı özgürlük isteyen gençlik, aynı zamanda, deyim yerindeyse varolan partilerden de “özgür” olmak istiyor. Burada aslında paradoksal bir durum var. Direnişe katılan gençlerin parçalı, kendi başına varolmaya çalışan örgüt ve partilerin olası önderliğini benimsememe gibi bir eğilimleri var, fakat diğer taraftan, büyüyen bu direniş hareketini koordine edebilecek, ona yön verebilecek, belirgin hedefler gösterebilecek bir güce ihtiyaç da duyuluyor. İçten içe böyle bir ihtiyacı da hissediyorlar. Bunu söylerken, Kürdistan’daki durumun bunun dışında olduğunu yine belirteyim. Kürt halkı daha örgütlü, daha politik ve belli partileri benimsemiş, onun öncülüğünü kabul etmiş durumda.
Başka şeylerin yanı sıra, İran’daki gerici rejimin izlediği sistematik politikalarla da birleşik olarak, kendisine solcuyum, devrimciyim diyen parti ve örgütler öyle bir noktaya geldi ki, adeta marjinalleştiler. Kitlelerden koptular, adeta kendi başlarına kaldılar. Kuşkusuz sokak hareketi içerisinde yer alan kitlenin belli bir kesimi irili ufaklı parti ve örgütlerin düşüncelerini benimsiyor, belki onlara sempati de duyuyorlar, fakat organik bir ilişki kurmak istemiyorlar. Genel olarak parti ve örgütler, hareket halinde olan kitleler içerisinde örgütlü değiller, işçi sınıfıyla bağları son derece zayıf. Eğer İran’da ciddi bir siyasal-toplumsal değişimin önü açılacaksa, gerçekten de şu anda öyle görünüyor ki, dipten gelen dalga ve özellikle de gençlerin yaratacağı etkiyle söz konusu olabilecektir bu. Komala olarak bizim de kitlenin içerisinde belli bağlarımız var, fakat son derece zayıf. Sokağa çıkan kitleler içerisinde örgütü bağlarımız çok zayıf. 43 yıldır mücadelede şu veya bu düzeyde yer aldık, fakat gelinen noktada durumumuz bu ne yazık ki.
Direnişin etkisiyle, örneğin İran rejimi zayıf bir anını, çaresizleştiği anları yaşıyorsa da gene de sol hareketin gücü ve örgütlülüğü karşısında kıyaslanamaz bir güce sahip. Bu bağlamda söylüyorum, eğer İran’da ciddi bir siyasal-toplumsal dönüşümün önü açılacaksa, bir devrimin kapısı aralanacaksa bu daha ziyade dipten gelen dalgayla, büyüyen hareketin içerisinde öne çıkan gençlerin yaratacağı bir değişim rüzgarı ile olabilecek bir şey; yani şu anda görünen bu! Varolan örgüt ve partiler ise çeşitli zeminlerde güçlerini birleştirip rejime karşı ortak mücadele edecekleri yerde, çoğu kez tanık olduğumuz gibi birbirlerine karşı mücadele ediyorlar! Böyle rekabetçi duruşlara sık rastlıyoruz maalesef. Önemli kadroları, yönetici kadroları yurt dışında olan İran’lı örgüt ve partilerin burada ne yaptıklarına bakıyoruz; mesela Köln’de 5 ayrı yerde eylem yapılıyor! Güçleri birleştirecekleri yerde tam tersini yapıyorlar. Bu anlamda varolan sol parti ve örgütler korkunç bir körlük içerisindeler!
Yaşanacak Dünya: Söylediklerinizden çıkan sonuçları toparlayarak ilerleyecek olursak; çok kapsamlı, yaygın ve derinden gelen, aynı zamanda kadınların öne çıktığı bir direniş hareketi söz konusu. Diğer taraftan hareketi karakterize eden özelliklerden birisi, varolan parti ve örgütlerden de “bağımsız” yol alma isteği. Karşı devrim kampında, Molla rejimi güçsüz bir anını yaşıyor. Beri tarafta, genelleşmiş direnişe öncülük edebilecek bir güçten yoksunluk söz konusu. Kabaca çizdiğim bu tablo içerisinde sorum şu olacak: “Molla rejiminin devrilmesi” hedefine ulaşılabilmesi için, bu aşamada direnişe yön verebilecek bir inisiyatif nasıl alınabilir? Ya da bunun koşulları oluşturulabilir mi?
Wria Ahmadi: Kuşkusuz son isyan dalgası ile Molla rejimi kan kaybetmiş durumda. Öte yandan, siz de takdir edersiniz ki, rejim gene de hala güçlü. Devletin bütün olanakları onlarda, para onlarda, tepeden tırnağa silahlı kolluk güçleri onların emrinde. Karşılarında onları devirebilecek bir güç yok henüz. Diğer taraftan, şöyle bir gelişmeye de tanık oluyoruz. Bizzat devletin içerisinde gidişattan memnun olmadığını gösteren, “bu şekilde sürdüremeyiz” diyen, muhalif ses çıkaran kesimler ortaya çıktı. Direniş hareketinin etkisiyle olan bir gelişme bu. Beri taraftan, yine sol hareketin durumuna gelecek olursak; orada parçalılık söz konusu. Güçleri birleştiremiyorlar. Her birisi kendi başına ve güçsüz durumda. Büyüyen harekete öncülük edebilecek bir aday henüz söz konusu değil. Bu sorun çözülmediği sürece de gerçek bir sonuca ulaşılamaz. Bu noktada ben biraz şöyle değerlendiriyorum; öncülük edebilecek gücün, varolan partilerden çıkma ihtimali yok gibi. Daha ziyade yeni oluşumlar, harekete taze bir soluk verebilecek, ona yön gösterebilecek yeni öncüleşmiş bir hareket üzerinden gerçek başarılar sağlanabilecek. Üzücü bir durum ama şu andaki gerçeklik bu. Varolan partiler içerisinde direnişin ihtiyaçlarına yanıt olabilecek bir aday yok ne yazık ki.
Toplamda ise, bizlere umut ve heyecan veren, bizi coşkulandıran şöyle bir tablo var önümüzde: Düşman kampındaki güçlerin elinde her türlü maddi-teknik olanak var. Fakat onlar şu anda mecalsiz durumdalar, motivasyonsuzluk var onlarda, “başaramayacağız” duygusu yeşermiş yüreklerinde. Böyle bir moralsizlik içindeler. Sokağa çıkan o kalabalıkların ise ellerinde doğru dürüst bir şey yok. Maddi-teknik donanımları son derece yetersiz. Bu anlamda güçlü değiller. Fakat onlarda umut var geleceği kazanabileceklerine dair bir umut var. Özgüven tazelenmesi var. “Biz bir şeyleri başarabiliriz” duygusu var. “Elinde onca gücü, askeri-teknik-maddi aracı olan bir düşman var karşımızda ama bizim hareketimiz karşında çaresiz kalmış durumdalar. Demek ki başarabiliriz” düşüncesi güçleniyor İran’da, sokaklarda..
Yaşanacak Dünya: Son olarak, yürütülen mücadelenin bir başka boyutuna dair bir soru sormak istiyoruz. Şu anda, isyanın geldiği şu aşamada İran’da halka yönelik “genel bir silahlanma” çağrısı yapan herhangi bir örgüt ya da parti var mı? Varsa böyle bir çağrı, bu konuda sizin tutumunuz nedir?
Wria Ahmadi: İran’da silahlı mücadeleyi savunan bir çok parti ve örgüt var. Fakat kafalarında bir soru işareti de var: “Biz silahlı mücadeleyi bir şekilde yürütürüz ama ya başaramazsak? Şayet başaramayıp yenilirsek sonuçları çok daha ağır olacaktır”. Ben kendim de, bizim partimiz de silahlı mücadele yürütülmesinden yanayız. Fakat şu anda genelleşmiş toplu bir silahlı mücadele başlatılması açısından koşulların henüz oluşmadığını, henüz bunun için erken olduğunu düşünüyoruz. Kürdistan bu anlamıyla yine bir istisna. Oradaki halk daha örgütlü, daha politik ve belli düzeylerde silahlanmış durumda. Bugünden yarına gerekli hazırlıkları yaparlarsa bağımsızlıklarını bile ilan edebilirler, bu güce erişmeleri mümkün ve böyle olası bir gelişme karşısında İran’ın diğer bölgelerinde “madem Kürdistan böyle bir hamle yapabiliyor biz neden yapmayalım” duygusu güçlenebilir de. Direniş hareketinin bütünü açısından tekrarlamak istiyorum; genelleşmiş toplu bir silahlı mücadele başlatmak için koşullar henüz yok. Kitleler buna hazır değil. Kaldı ki, kitlelere güven verebilecek öncü bir yapı yok. Komala olarak bizim kendi gücümüz oranında belli bir silahlanma seviyemiz var, fakat genelleşmiş bir silahlı mücadele için hazırlıklar şu anda yetersiz.
Diğer taraftan, şu anda İran’da hiç silahlı mücadele verilmiyor da değil. Direnişin genel silahlı ayaklanmaya dönüşmesinin koşulları mevcut değil ama tekil düzeyde silahlı mücadelenin çeşitli biçimleri şu anda yürürlüktedir. İran’da hemen her gün ismi öne çıkmış devlet görevlileri, teşhir olmuş işkenceciler, faşistler, ya da savcılar, hakimler cezalandırılıyor. Basına yansımıyor bu eylemler. Öyle ki örneğin savcıların, hakimlerin korkularından dolayı adreslerini değiştirdiklerini duyuyoruz.
Yaşanacak Dünya: Peki rejimin güçlerine yönelik bu tür cezalandırma-infaz eylemleri örgütlü bireyler tarafından mı yapılıyor? Yoksa örgütsüz-partisiz diyebileceğimiz kesimlerin de katıldığı söylenebilir mi?
Wria Ahmadi: Daha ziyade örgütlü insanların yaptığını söyleyebiliriz bu tür cezalandırma eylemlerini. Fakat bunu şu anlamda düşünmemeli. Örgütlerin, partilerin, onların yerel komitelerinin ya da merkez komitelerinin şu şu hedeflere yönelik silahlı cezalandırma eylemleri yapılsın kararları sonucunda gelişen eylemleler değil genelde bunlar. Böyle bir mekanizmanın işletilmesinden ziyade, silahı olan güçler fırsatını bulduğunda ya da karşısına çıktığında indiriyor rejim yanlılarını, faşistini, polisini..
Yaşanacak Dünya: Teşekkür ediyoruz sorularımızı yanıtladınız için. Eklemek istedikleriniz?
Wria Ahmadi: Ben teşekkür ederim. Aslında bu vesileyle şunu belirtmek isterim. Tıpkı şu anda burada konuştuğumuz gibi, bizler karşılıklı olarak birbirimize deneyimlerimizi aktarmalıyız. Karşılıklı bilgi-deneyim alışverişinde bulunmalıyız. Örneğin biz Türkiye’yi merak ediyoruz. Türkiye’deki işçi sınıfının ne yaptığını, mücadelesinin ne durumda olduğunu, ne tür sorunlar yaşandığını daha içerden öğrenmek istiyoruz. Birlikte çalışmak, her daim dayanışmada bulunmak, ortak çalışmalar yapmak istiyoruz.
Son olarak; Türkiye’den bize destek olan, İran’daki direniş hareketine destek olan bütün insanlara, bütün örgüt ve kurumlara teşekkürlerimi sunmak istiyorum Türkiye’den birtakım sendikalardan bize destek mesajları geldi. Onlara da çok teşekkür ediyorum.