1919’un Kızıl Yaz’ında İspanyol gribi ülkeyi tahrip ederken ırkçı şiddet Amerika’yı vurdu. Salgının pençesine aldığı Birleşik devletlerdeki polis cinayetlerine karşı kitle gösterileri şimdiden Kızıl Bahar’ı yaşadığımızı gösteriyor
Robert Greene II
Afro Amerikalılara karşı ırkçı şiddet Birleşik Devletleri vurdu. Afro Amerikalılar ve sol örgütler kıta boyunca örgütlenmeye ve mücadele etmeye çalışıyorlar. Bu esnada pandemi ülkeyi ve dünyayı yıkıyor, uluslararası krizler de ülkeyi parçalamakla tehdit ediyor.
1919 yazı boyunca devletin durumu buydu.
Yüzlerce Afro-Amerikalı kentlerde ve küçük kasabalarda katledilirken ABD “Kızıl Yaz” ayaklanmalarıyla sarsılıyordu. Sivil haklar, işçi hakları ve yeterli barınma talepleri üzerinde yükselen “ayaklanmaların” çoğunun yanıtı siyah karşıtı pogramlardan çok az farklı oldu.
Bütün bunlar ulusun uluslararası belirsizlik içinde barış-zamanı ekonomisine dönmeye çalıştığı ve “İspanyol gribi” olarak bilinen pandeminin ülkeyi salladığı bir dönemde ortaya çıktı. Sonunda, dünya çapında 50 milyondan fazla insan, Amerika’da 675 bin Amerikalı gripten ölecekti
Tarihçiler tarihin kendini tekrarlamadığını söyleme eğilimindedir. Ancak, bu durumda, belli bir ritmi varmış gibi hissettiriyor.
Geçen hafta bu makale üzerinde çalışmaya başladığımda, ülkenin dört bir yanındaki insanlar son olarak bir Afro-Amerikalının kamera önündeki cinayetiyle çileden çıktılar. Ahmaud Arbery, bu yılın başlarında Güney Georgia şehrinde Brunswick’te koşmak için dışardayken vurularak öldürüldü. Katilleri yetkililere, Arbery’nin yerel bir hırsızın tanımına uymasından dolayı korktuklarını ve kendilerini basitçe Gürcistan yasası kapsamında savunduklarını -bu iddia davayı takip etmeyi reddeden yerel bölge savcısı tarafından da destekleniyordu- söylediler. (Polis daha sonra iki adamı ağırlaştırılmış saldırı ve cinayetten tutukladı)
O zamandan başlayarak, son derece kısa bir süre içinde, polisin kadın erkek Afro-Amerikalıları katletmesi, ırkçılık ve polislik hakkında uzun süredir devam eden tartışmayı olası bir kırılma noktasına itti. 28 Mayıs Perşembe günü, 46 yaşındaki siyah George Floyd’un kameralara yansıyan katledilişinin ardından Minneapolis’teki protestocular bir polis karakolunu yaktı, 26 yaşındaki siyahi kadın Breona Taylor’un bir sivil polis tarafından öldürülmesinin ardından Louisville’deki protestolarda yedi kişi vuruldu. Cuma ve Cumartesi Minneapolis’teki çatışmalar sürerken gösteriler bütün ülkeye yayıldı.
Kameraya yakalanan cinayetler, yirminci yüzyılın başlarında ülke geneline dağılmış sayısız linç fotoğrafının ürpertici anısını sunuyor. Bazıları NAACP tarafından arşivlendi ve Amerikan vahşeti ve barbarlığına örnek olarak gösterildi.
Diğerleri de kartpostal haline getirilerek beyaz terörün küçük simgeleri olarak ülke genelinde beyaz Amerikalılara gönderildi. Kızıl Yaz döneminde en kanlı şiddet dalgası, Afro-Amerikalı marabaların örgütlenmesi için mücadele ettikleri Arkansas, Elaine’de gerçekleşti. Yıkıcı ev sahibi muhalefeti ve yerel basının körüklediği Afro-Amerikalıların beyazları öldürmek için örgütlenmekte oldukları söylentileri yüzünden siyah marabalar taciz edildi ve sonunda askerler ve milisler tarafından öldürüldü. Erkekler, kadınlar ve çocuklar en az iki yüz kişi katledildi, kesin sayı bugün hala bilinmiyor.
Arbery’nin ölümü hem bu beyaz üstünlükçü uyanıklık mirasının hem de siyah hareketi ve emeği kontrol etmek için ırkçı çabanın en son tekrarının bir yansımasıdır. Siyah bir insanın nerede olması ve olmaması gerektiği fikri, kesinlikle politikti, ırkçı hiyerarşilere dayanıyordu.
Son cinayetlerin işlendiği yerler de Afro-Amerikan geçmişinin mücadeleleriyle bağlantılıdır. Brunswick, verimli topraklarıyla ünlü ağırlıklı olarak Afro-Amerikalı bir bölge olan Kara Kuşak’ın yakınında, Georgia kıyı şeridindedir. 1920’lerde ve 30’larda, Harry Haywood gibi komünistler, çok eyaletli topraklarda yaşayan siyahların diğer bağımsızlık hareketleri gibi kendi kaderini tayin hakkına sahip olduğu “uluslu bir ulus” olduğunu savundular. Beyaz üstünlükçü siyah özgürlük korkusu, Kızıl Yaz döneminde ve onlarca yıl boyunca, çoğunlukla sola bağlı olan Afro-Amerikan hareketlerini bastırmaya yönelik girişimleri körükledi. Kuzeyde, George Floyd’un vahşice katledilmesi, ırksal liberalizmiyle gurur duymayı seven bir şehir olan Minneapolis’te meydana geldi, ancak orası da, Amerika’daki diğer ilerici kentsel alanlar gibi, polis şiddetiyle damgalanmış bir geçmişe sahip. 1948’de Minneapolis Belediye Başkanı Hubert Humphrey, Demokrat Parti’nin “eyalet haklarının gölgesinden çıkıp insan haklarının parlak ışığına doğru yürümesinin” zamanının geldiğini açıkladı. Yine de 2009’dan 2019’a kadar Afro-Amerikalılar, şehir nüfusunun yüzde 20’sinden azını oluşturmasına rağmen Minneapolis’teki polis saldırılarının kurbanlarının yüzde 60’ını oluşturuyordu.
Breonna Taylor’ın Louisville, Kentucky’de polisin elindeki ölümü, Arbery ve Floyd’un ölümlerinden daha az dikkat çekti, ama aynı derecede önemliydi. Eve yapılan ani baskında tutuklanma sırasında öldürülen Taylor’ın erkek arkadaşı Kenneth Walker, evlerinin soyulduğuna inanarak silahını ateşledi. Louisville’in kendi ırkçı geçmişi vardır. Anne ve Carl Braden’ın 1954’te Afro-Amerikalı bir çift olan Andrew ve Charlotte Wade’e banliyöde bir ev satın almaları için yardım etme girişimi, komünizm sempatizanlığı suçlamalarını ve Carl Braden’in davasında isyana kalkışmaktan mahkumiyet kararı çıkmasını tetikledi.
Bugün, bu geçmişin yükünü taşıyan protestocular Louisville’deki ve başka yerlerdeki sokaklara yönelirken -kemer sıkma ve ekonomik güçsüzlük nedeniyle- özellikle Afro-Amerikalılara ciddi bir darbe vuran covid-19 salgınıyla da mücadele ediyorlar. “Siyah Hayatlar Önemlidir” haykırışı yeni ve radikal olarak acil bir ton kazandı.
1919’da, Afro-Amerikalılar Kızıl Yaz dönemi boyunca çeşitli yerlerde savaşmaya çalıştılar. 2020’de, Minneapolis’te ve ülkenin dört bir yanındaki göstericiler acımasız ırkçı bir toplumsal düzeni alaşağı etmeye uğraşıyorlar.
Şimdi Kızıl bir Bahar’da yaşıyoruz.
Ümit Mavi tarafından Alınteri için çevrilmiştir.