Schwitzer’in esinleyici öyküsü: “Koş, koşmaya devam et!”
Öyle kolay olmadı kadınların toplum içinde sosyal, ekonomik ve politik haklarını kazanmaları. Kimi kazanımlar tek bir kadının azmi ve iradesiyle eril sisteme kafa tutarak alındı. Kimi kazanımlar yıllara yayılan kitlesel grevler, sokak eylemleri hatta bu uğurda can verilerek kazanıldı. 8 Mart akla gelen ilk örneklerden mesela…
21. yüzyılda azımsanmayacak sayıda ülkede kadınlar birçok hakka sahip değil. Aynı zamanda en gelişmiş kapitalist ülkelerde bile erkek egemen sistemde kadın ekonomik-politik-sosyal anlamda erkeklerle eşit değil.
Bazen tek bir kadın hayallerinin, tutkusunun peşinden her şeyi göze alarak gider ve arkasından binlerce kadının korku-hayal sınırlarını aşmasınını sağlar. Bu kadınlardan biridir Kathrine Schwitzer. Çocukken oldukça ufak tefek çelimsiz kızda hokey tutkusu gelişir. Babası, başarabilmesi için vücudunun güçlenmesi gerektiğini, bunun yolunun da sıkı bir koşucu olmaktan geçtiğini söyler. Oldukça disiplinli olan Kathrine aksatmadan antreman yapar, bir süre sonra hokey oyuncusu olmaktan vazgeçmiştir ama artık koşmak onda büyük ve vazgeçilmez bir tutku halini almıştır.
19 yaşına geldiğinde Syracuse Üniversitesi’nde gazetecilik öğrencisidir. Düzenli antremanlarına devam ederken bu tutkusunu kadın olarak yarışlara katılarak farklı bir noktaya taşıma isteği doğar, özellikle maratonlara katılma isteği vazgeçilmezidir.
O dönemde -ve halen- kadınların kafalarına hurafeler sokulmuştur: Eğer koşarlarsa çocukları olmaz mesela… Ya da kadınlar sadece fiziksel olarak değil psikolojik olarak ta duygusal ve zayıftırlar, iradeleri uzun bir maratonu koşmaya yetemeyecek kadar zayıftır. Kadınlar o dönem örneğin ABD’de sadece 800 metre koşabilirler.Yasal olarak kadınların maratona katılamayacağı yönünde bir ibare yoktur. Eril sosyal baskılar kadınların kodlarına işlenen asılsız inanışlar buna engeldir.
Schwitzer, üniversitenin antrenörü Arnie Briggs ile tanışır ve hayalini paylaşır. Briggs kadınların Boston Maratonu’na katılamayacağını söyler ama inatçı olan Schwitzer‘e sonunda bir şans verir ve 42.2 kilometreyi koşarsa antrenörü olmayı kabul eder. Schwitzer bu denemede 50 kilometreyi koşar. Ve Boston maratonu için start verirler.
19 Nisan 1967 yılında ismini K. Schwitzer olarak kaydeden koşucu 261 numarası ve kadın olduğunu gizlemek Irin kopüşonla ısınma hareketi yapmaktadır. Dudağında ise vazgeçemediği ruju parlamaktadır. Erkek arkadaşı ve antrenörü Briggs de onun yanında koşacaktır. İlk kilometrelerde kimse 261 numaranın kadın olduğunu anlamaz, açılan kopüşonla birlikte seyirciler farkeder durumu ilk olarak. Ardından bir araçta bulunan ve Boston Maratonu’na sponsorluk yapan Jock Semple aracından atlayarak , “Yarışmadan defol ve numarayı çabuk bana ver,” diyerek Schwitzer’i tartaklamaya ve numarasını söküp almaya çalışır. Muhabirler bu ilki görüntülemek için doluşmuşlardır. Schwitzer’in erkek arkadaşı adamı iter ve bağırır “Koş, koşmaya devam et!” Gazeteciler ve seyirciler içinde onu sözlü taciz eden de vardır, heyecanla destekleyenler de.
Schwitzer’in hedefi birinci olmak değildir, asıl amacı maratonu ne olursa olsun sonuna kadar koşarak kadınlara bunu başarabilecek kadar güçlü olduklarını ispatlamaktır. Tüm olumsuzluklara rağmen maratonun “finish” çizgisini görür. Bu olay dünya gazetelerine manşet olur, 5 yıl sonra Boston Maratonu’na artık kadınlar da katılabilirler.
Schwitzer bununla da kalmaz, Olimpiyat Oyunları’na kadınların da katılabilmesi için mücadele eder.1984 yılında Los Angeles Olimpiyat Oyunları’na “Kadınlar Maratonu” da dahil edilir. Schwitzer, bu yıl 37. si yapılacak olan Berlin Kadınlar Maratonu’nun da öncüsüdür.
Schwitzer, kadınlara ‘başaramazsın’ diyenlere karşı 72 yaşındaki bir kadının hala koşabileceğini göstermek için katıldı maratona. Berlin Kadın Maratonu’nunda verdiği röportajda şöyle demişti: “Bazen en iyi sonuç, en kötü durumlarda ortaya çıkabilir. Önemli olan ne istediğini bilmek ve ulaşmak için asla pes etmemektir.”