“Rosa’dan Sara’lara mücadelemiz kazanacak!”
Rosa Luxemburg’dan Sakine Cansız’la birlikte katledilen Leyla Şaylemez, Fidan Doğan’a, “Vardık Varız Var Olacağız“ sözü O’nların şahsında hükmünü enternasyonalist kadın mücadelesinde, devrim ve sosyalizm mücadelesinde yürütmektedir. O’nların şahsında Ocak ayında yitirdiğimiz tüm devrim sosyalizm, özgürlük mücadelesinin önder ve savaşçılarını, yılmaz neferleri selamlıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.
Rosa ve Sakine Cansız (Sara) Ocak ayı devrim sosyalizm kadın özgürlük mücadelesinin iki kartalını ölümsüzlüğe uğurladığımız bir aydır. O’nlar mücadeleye ilmek ilmek kattıkları ile gerçek anlamda ölümsüzdür. Tamda bu nedenle emperyalist kapitalist sistemin uygulayıcıları, her türlü alçak, korkakça saldırı ve katliama başvurmaya devam ediyorlar. 1919 Almanya’sından, 2013 Paris’ine… İsimleri değişsede katiller ve onların yöntemleri değişmedi.
Rosa ve Sara; hayatlarını kadının özgürlüğüne, halkların eşitlik, özgürlük savaşımına adamış hep kavga için çarpmış iki devrimci yürek. Erkek egemen kapitalist sisteme, her türlü gerici, şovenist politikaya karşı direngen, hudutsuzluğun ve sınırsızlığın sembolü olmuşlardır.
Rozalia devrim kartalı olarak mücadelemizin önünde süzülmeyi sürdürüyor!
Polonya’da Yahudi bir ailenin 5 Mart 1851 yılında dünyaya gelen kızı Rozalia Luxemburg, dünya devrimci hareketinin baş eğmeyi bilmeyen “Devrim kartalı”, bizlere bıraktığı engin mirasıyla yaşamaya devam ediyor.
Rosa Lüksemburg; işçi sınıfı hareketinin bir savunucusu, teorisyeni ve önderlerinden biri olarak karşı devrimin korkulu rüyası oldu. Rosa Luxemburg Lenin için bir “Devrim kartalı”, Clara Zetkin içinse “Eşi görülmemiş enerjinin somutlaşmış hali” ydi…
O; Marksist ideolojiyle tanışan ve Polonya’da illegal örgütlenen genel grev çalışmasına bölgesinde liderlik ettiği için aranan Rozalia’dır. Zürich’e gitmek zorunda kalan 1890 yılında Zurich Üniversitesi’ne girerek felsefe, matematik, botanik ve zooloji bölümlerine kaydolan; öğrenmedeki azmi ve bitmeyen merakıyla ihtisasınıda tamamlayandır.
Rosa Lüksemburg İsviçre’de hızla Marksist çevrelere katıldı. O dönem sürgünde olan birçok sosyalist- komünist mültecinin bulunduğu ülkede sadece entelektüel birikim deryasına dalmadı, aynı zamanda enternasyonal mücadeleye inancından dolayı Polonyalı mültecilerle hem de İsviçre sınıf hareketleriyle bağ kurarak faaliyetlere katıldı. Bu ufak tefek kadın gittiği her yerde yetenek ve birikimiyle hayranlık uyandırdı.
1898’de o dönem proletaryanın enternasyonal mücadelesinin merkezi haline gelen Berlin’e taşındı ve Sosyal Demokrat Parti’ye (SPD) katıldı. Parlamenteristlerin çoğunlukta olduğu partide sol kanadın sözcülerinden biri artık Rosa’dır. SPD’de hüküm süren reformist ve parlamentarist anlayışı mahkum ederek, yaklaşan I. Dünya Savaşı’nda işçi sınıfı hareketinin asla taraf olmayacağını deklare eder: “Enternasyonal sınıf mücadelesini savunan bizler, işçi sınıfından savaşta milliyetçi duygularla birbirlerini boğazlamalarını mı isteyeceğiz?!” diyerek günümüzdeki şovenizmin öncüllerini rezil rüsva etti.
“Neyin ne olduğunu yüksek sesle söylemek en devrimci eylemdir” diyen bu zapt edilemez kadına sadece karşı devrimciler arasında değil SPD içinde de nefret kusanlar vardı. O sadece iyi bir hatip değil sınıf mücadelesini yok eden yaklaşımların da doğru noktadan yakalayan ve teşhir eden bir ajitatördür. Faaliyetlerinden dolayı sık sık cezaevlerine atılır.
1915’lere gelindiğinde artık sosal şoven SPD’yle ipler kopmuştur; Karl Leibknecht’le birlikte Spartaküs grubunu kurarlar. 1919 yılının Ocak ayında Spartaküs ayaklanması olarak tarihe geçen grev ve silahlı baskınlar kanla bastırıldı, Spartaküs liderlerine karşı bir sürek avı süreci başlamıştı. 15 Ocak’ta Wilmersdorfer çeteleri Rosa ve Karl Liebknecht’i arkadaşlarının evini basınca buldular. Kaldıkları evde karşı devrim çeteleri tarafından dövülerek katledilirler, Karl Liebknecht sonunda kurşunlanır ve hayatını kaybeder. Rosa işkence edilerek katledilmiştir. Rosa’nın ölü bedeni Landwehr Kanalı’na atılır. Bu katliamın o dönemin iktidarının emriyle gerçekleştiği bilinir.
Rosa katledildiği gün, mücadeleyle süren yaşama veda etmiş olsa da dünya devrim tarihine adını yazdırdı. Berlin’de her 15 Ocak’ta binlerce kişi Rosa ve yoldaşlarının anısına bir araya gelerek egemen sistemin hala korkulu rüyası olan bu kadının mücadele ruhunu sokaklara taşıyorlar.
Hala O’nun “Kum üzerine kurulu sizin düzeniniz. Devrim daha yarın olmadan zincir şakırtıları arasında yine doğrulacaktır! Ve sizleri dehşet içinde bırakıp, trampet sesleri arasında şunu bildirecektir: Vardım, varım, var olacağım!” sözleri Berlin sokaklarında, dünyanın kavga alanlarında çınlamaktadır.
Her saniyesi kavga olan bir yaşam!
Sakine Cansız yoldaş “Yaşamı hep kavga” olan yiğit bir Kürt kadını. Kürt kadının özgürlük mücadelesinin öncü kadınlarından. Kapitalizmin, faşist, cinsiyetçi politikalarına karşı ömrü boyunca mücadelenin öncü neferlerinden oldu. 12 Eylül faşist darbe yıllarında Amed zindanında Kürt tutsaklara dönük kişiliksizleştirme, teslim alma politikalarına karşı direnişin sembollerindendi. Yaşam felsefesini eylemselliğiyle büyütenlerdendi. Kendisinin de dediği gibi;
“Bazı kişiler için tarih kendiliğinden iz sürer Yaşananlar kendi coğrafyasını oluşturur” Ve oluşturdu da!
Kürt Özgürlük Mücadelesinin kurucu kadrosu, Türkiye metropollerinin fabrikalarında sınıf mücadelesi yürüteni, Kürdistan dağlarının komutanı… Onun emperyalist bir metropolde iki kadın yoldaşıyla katledilmeleri tesadüf değildi.
Faşist Türk devleti bu katliamı MİT, Fransız istihbarat ortaklığınca gerçekleştirdiği artık biliniyor. Paris’in merkezinde işlenen bu katliam Kürt halkının özgürlük mücadelesini,Kürt kadının direnişini hedefliyordu. O bunu yaşarken de gördü, ölümsüzleştikten sonra da yolumuzu aydınlatıyor!
“Yaşamın anlamı, soluk alıp verişlerin, yürek atışlarının bir ideale yol alışın, bitimsiz bir akışın kendisi olduğu gerçeğindedir. Yoksa o duyuşların yüceliği anlaşılmaz. Ölümün bu kadar güzel ve anlamlı oluşu; onda bu kadar yaşam büyüklüğünün saklı oluşu, bunu yaşayanların güzel ve yiğit oluşundandı….. Berxwedan jîyane(yaşamak direnmektir.) ”
İki asi baş, iki uslanmaz devrimci yüreği katledenler dün olduğu gibi bugünde büyük yanılgı içindeler. Onların uğruna ölümü göze aldığı özgürlük ve sosyalizm davası asla bitmeyen bir mücadelenin gelişimine tanıklık ediyor.
Bugün Avrupadan, Ortadoğuya, Afrikadan Amerikaya kadar ezilenler, emekçiler, kadınlar kapitalizmin yol açtığı derin yoksulluğa, açlığa, toplumsal şiddete, cinsiyetçi politikalara karşı mücadeleyi büyütüyorlar. Rojava kadın devrimi kazanımlarını büyütürken bir yandan devrimin düşmanlarına karşı özsavunmasını geliştirip güçlendiriyor.
Bu gün emperyalist kapitalist sistemin planlarını boşa çıkarmak, birleşik mücadele zemininde özgürlük savaşımımızla sokakları tutuşturmaktan geçiyor. Ellerine ölümsüzlerimizin kanları bulaşan kapitalistlerden hesap sormak ancak sosyalizm davasını yükseltmekle mümkündür.
Onları anmak
Rosa ve Sakineleri anmak; ölümsüzlerimizin anılarına ve mücadelesine sahip çıkarak sosyalizm ve özgürlük mücadelemizi, özelde kadın mücadelesini büyüterek olacaktır. Fakat faşizmin devlet ve erkek şiddetinin protestocu bir tarzda yenilgiye uğratılamayacağı açıktır.
Kadın mücadelesinin; sadece genel özsavunmanın bir parçası olarak değil bizzat kendi özgül sorunları etrafında kendi özsavunmasını örgütlemekle güçlendirerek, kadın özsavunmasıyla devlet, erkek şiddetine dur demekle olacaktır. Rosa ve Sakineleri anmak öz savunmamızı güçlendirmektir!
Kadına yönelik katliam, taciz, tecavüz, katmerli sömürü, cinsiyetçi yaklaşımları ancak ve ancak kendi öz gücümüze güvenerek, özsavunma ve birleşik kadın mücadelesini büyüterek kitleselleştirerek durdurabiliriz. Bunları başarmaya ne kadar yaklaşabilirsek, ölümsüzleşenlerimize sözümüzü de o kadar yerine getirebileceğimiz bilincini büyütmeliyiz.
Birleşik kadın direnişini yükselterek, erkek egemen faşist rejimi yıkacağız
Vardık, Varız, Varolacağız!
Rosa, Sara, Rojbîn, Ronahî; Jin, Jîyan, Azadî!
Ya barbarlık içinde yok oluş, ya sosyalizm!
Yaşasın Enternasyonalist Mücadelemiz!