KAPİTALİZM ELEŞTİRİSİMAKALELERManşet
Doğa ve kapitalizm; yenilenme ve yıkım

Doğadaki canlanmaya ancak sevinebiliriz. Ama kapitalizmin krizini işçi sınıfına ve dünya halklarına yükleme çabalarının yol açtığı acıları, bunlara karşı sınıf dayanışmasının artan önemini ve kapitalizmin karşısına hep birlikte dikilmemiz gerektiğini unutmamalıyız!
Ege Deniz
Pandemi ve karantina günleri uzadıkça dünyanın dört bir yanından doğanın kendine geldiği, ozon tabakasındaki deliğin küçüldüğü, denizlerin, göllerin temizlendiği, hava kirliliğinde önemli düşüşler görüldüğü, hiç görmediğimiz hayvanların gün yüzüne çıktığı haberlerini sıkça duyar olduk.
“İnsan evde kaldıkça…”, “İnsandan boşalan doğa…”, “İnsan hareket etmeyince…” vurguları eşliğinde yazılar yazıldı, yorumlar yapıldı.
Sadece dünyamızın değil koca evrenin dahi kendi etrafında döndüğünü sanacak kadar kendini merkeze koyan “insan”ın, doğayı linç eden, onun eko-sistemini dumura uğratan tecavüzcü eylemlerinin görece azalması durumunda bile doğanın, doğadaki yaşamın ne büyük bir hızla kendini yenilediğine, kendi doğal devinimini ne güzel hissetttirdiğine tanık olduk.
Gerçekten de etkileyici bir ‘görüntü’ bu. Gezegenimizde yaşamın ne denli dinamik olduğunu bize hatırlatan bir görüntü.
Peki ama “insandan doğan boşluğu dolduran doğa”dan, “insan hareket etmeyince harekete geçen diğer canlılardan” bahsederken devamında “acaba hareket etmeyen insan kimdir?” ya da “hareket etmeyen şey nedir?“ ya da “doldurulan boşluk hangi boşluktur?“ sorularını sormayı de ihmal etmememiz gerekmiyor mu?
Bir başka açıdan soruları çoğaltabiliriz de: Salgın koşullarında devlet zoru ve yasaklarla hayata geçirilen “evde kal” çağrılarına karşın işçi sınıfının bazı bölükleri hiçbir önlem alınmadan işe koşulurken başka bir çok sektörde tedarik zincirleri dönmediği için milyonlarca işçinin ücret-tazminat hakları da gasbedilerek beş parasız sokağa atıldıkları gerçeğine gözlerimizi kapatarak doğanın bu kendini yenileyişine ne kadar sevinebiliriz?..
Hareket etmeyen, daha doğrusu hareketi sınırlanan şey
Çokça yazıldı, yine de tekrar etmekte mahsur yok: Korona virüs pandemisi, emperyalist-kapitalist dünyanın zaten içinde bulunduğu yapısal kriz ortamında, 2008 sonrası biraz daha şişirilen “mali balon”un sönmek üzere olduğu bir kesitte patlak verdi. Salgın kapitalizmin kriziyle iç içe geçti.
Sermaye, Marks’ın dediği gibi, kendi kendisinin engeli olduğunu bir kez daha bas bas bağırmaya başlamıştı salgın öncesinde.
Kendi gelişiminin önündeki en büyük iki engelden birisinin (diğeri işçi sınıfının örgütlü ekonomik-politik mücadeleleridir) bizzat sermayenin kendisi olduğu gerçeği, aslında uzun zamandır, yani emperyalizm dediğimiz tekelci kapitalizm (Lenin’in deyişiyle asalaklaşan kapitalizmin son aşaması) ile birlikte daha açık biçimlerde kendini gösteregeldi. Kronikleşmiş yapısal krizler ve belirli aralıklarla yaşanan mali çöküşler şeklinde.
Günümüzde sermaye (onun egemen biçimi olarak mali sermaye), birikme/çoğalma hareketini devam ettiremediği anlarda yaşanan yıkımın ardından “genel bir canlanma” evresine giren hareket çizgisi izlemekten ziyade, tekelci karakterini güçlendirmekle sonuçlanan “birleşmeler”, “satın almalar (yutmalar)” vb. yollarla yani sermaye parçalarının merkezileşmesini sürdürme yoluyla hacmini genişletir. (İkinci emperyalist paylaşım savaşının yaşandığı konjoktürde farklı nedenlerden ötürü durumun biraz farklı olduğunu, yeni sömürgecilik politikalarıyla dünya üzerinde başka ülke ve coğrafyalara yayılma/daha derinlemesine nüfuz etmenin de bir genişleme yöntemi olduğunu ekleyelim)
Pandemi ile birleşen bu seferki kriz döneminde ise tekelci sermaye (onun egemen biçimi olarak mali sermaye) geçmişe kıyasla daralmış bu sınırlı hareketini bile devam ettirmekte zorlanır duruma geldi aniden.
Oysa “normal” kriz dönemlerinde, yani korona gibi bir pandemi ile iç içe geçmeyen kriz dönemlerinde “sürdürülebilir” bir seviyeye yeniden erişilmesinin temel yöntemi olarak “sermaye merkezileşmesi” önemli bir etken olarak devreye girer.
Aynı zamanda virüsün hızla yayılmasına da elverişli zemin sunan bir olgu olarak yeryüzüne dal budak salmış küresel egemenlik ve bağımlılık ilişkilerinin tepesinde duran mali sermayeler, yapısal krizin derinleştiği dönemlerde krizin sonuçlarını işçi sınıfının yanında kimi burjuva kesimlerin ve bağımlı kapitalist ülkelerin üstüne yıkarlar. Böylece, en tepedeki uluslararası kapitalist gruplar açısından krizi zamana yayıp görece yumuşatacak şekilde hareket olanağı vardır “normal” kriz dönemlerinde.
Bu süreç, uluslarası kapitalist yeniden üretimde varolan işbölümünde de kimi farklılıklar ortaya çıkaran küresel bir yeniden yapılanma ile iç içe ilerler. Belli başlı emperyalist devletlerin (ve onların Merkez Bankalarının) aktif desteğinde devreye sokulan “finansal genişleme” ya da “piyasaya para pompalama” uygulaması bu süreçte manivela işlevi görür. “Finansal genişleme” denilen şey, spekülasyon için (ve faiz farklarının cebe indirilmesi için) elverişli bir zemin sunmanın yanında kredi-borç biçiminde akıtıldığı yerlerde taze para-sermaye işlevi görür ve yeniden inşa edilecek saadet zincirinin reel ucunda fabrikaların, sanayi havzalarının kurulabilmesinin kaldıracı haline gelir.
İşte, pandemi ile iç içe geçen bugünkü kapitalist krizi diğerlerinden farklılaştıran nokta buradadır: Diğer kriz dönemlerinde dünya mali sermayesinin denetimindeki uluslararası tekeller yeryüzündeki “geri“ kalmış bağımlı ülkelerde hem piyasaların kontrolü ve yönlendirilmesinde hem de devlet politikaları üzerinde istedikleri düzenlemeleri kolayca hayata geçirebilirken -pandeminin kısıtlayıcı etkilerinden dolayı- bunları bugün öyle kolayca (en azından istedikleri çap ve boyutlarda) yapamaz halde buldular kendilerini.
Dünya mali sermayesine sayısız zincirlerle bağlı üretim alanlarının bazılarında ve bağımlı kapitalizmin geçerli olduğu kimi coğrafyalarda üretimin olduğu kadar finans piyasasının da durma noktasına gelmiş olması kapitalist dünyaya tam bir şok yaşattı.
Kendini yenileyen doğanın, doğadaki canlıların bugünlerde doldurduğu boşluğu ortaya çıkaran da bu oldu. Dünya kapitalist üretiminde, küresel hammadde ihracatında/ithalatında, bir bütün olarak dünya ticarerinde önemli bir yer tutan Çin’den başlayıp genişleyen bir dalga halinde küresel zincirler bir çok noktada, üstelik çok kısa sürede tekleyiverdi.
Nehirleri, denizleri, çevreyi kirleten fabrikaların kapanması… Talepteki büyük düşüş nedeniyle satış fiyatı eksiye düştüğü halde petrolün müşteri bulamaz hale gelmesi… Doğaya korkunç zararlar veren fosil yakıtların kullanımının azalması… Atmosfere büyük zarar veren havayolu ulaşımının durma noktasına gelmesi… Aynı şekilde karayolu ulaşımı ve taşımacılığında keskin düşüşler yaşanması … Otoyolların boşalması… Ve daha pek çok etkenin birleşik sonucu olarak kapitalist üretimin çevreye, suya, havaya olumsuz etkilerinin azalmasıyla ortaya çıkan boşluklar…
Bu anlamda “evde kalan insan” bizzat kapitalist üretim ve dolaşımın kendisidir. Onun sınırlanan hareketidir.
Buradan geleceğe
Kapitalizm ve kapitalist üretim için üzülecek değiliz! Doğanın ve doğadaki canlıların daha geniş hareket alanları bulmasına ise ancak sevinebiliriz.
Sevinmeliyiz de!.. Yerküremizdeki yaşamın dinamizmini, kendini dolaysızca yeniden üretmedeki becerisini gördükçe daha da sevineceğiz.
Ama pandeminin ilk günlerinden başlayarak dünya kapitalizminin krizin yıkıcı sonuçlarını işçi yığınlarına yükleme çabalarının yol açtığı acıları, emekçi halklara yaşatılan yıkımları en aza indirmek için sınıf dayanışmasını, kapitalizme karşı mücadeleyi büyütmemiz gerektiğini de, insanlığın geleceği açısından bunun ölüm kalım sorununa dönüştüğünü de akıldan çıkarmamak koşuluyla…
Üstelik korona günlerinin yine emperyalist-kapitalist sistemden kaynaklanan bir sonuç olduğunu, kendi yaşam alanlarında çoğalmayı sürdüren virüslerin insanların yaşam alanlarına geçerek yıkıcı salgınlara yol açmasının gerisinde yine kapitalist açgözlülüğün, onun doymak bilmez azami kâr hırsının, kapitalist kentleşmenin ve kapitalist tarım-hayvancılığın doğadaki yaşam alanlarının içlerine doğru tecavüz edercesine genişlemesinin yattığını görüyorken.
Doğanın ve yaşamın dinamizmini, kendini yenileme becerisini sınıf dayanışmasıyla bütünleyerek kapitalist yıkıcılığın karşısına dikelim!..
Çöküş yaşayan kapitalizmin, insanlığı olduğu kadar doğayı bir kez daha yıkıma sürüklemesine izin vermeyelim!..