DÜNYAManşet

Gelişmeler Orban ve Macaristan’a özgü değil

Kim ne derse desin artık sadece faşizmin hüküm sürdüğü ülkelerde değil, burjuva devlet biçiminin burjuva demokrasisi denilen ülkelerde de; seçim süreci, muhalefetin kazanmasını olanaksızlaştıracak biçimde düzenleniyor

Macaristan’da 2010’dan beri işbaşında olan, kişilerde cisimleşen yoğunlaşmış diktatörlük rejimlerinin simgelerinden birisi olan faşist Viktor Orban beşinci kez açık arayla seçimleri kazanmıştı. Altı partinin kurduğu “Macaristan için Birlik” ittifakı ise beklenenin çok altında bir oy aldı. Gecikmiş bir değerlendirme gibi olsa da, çıkartılması gereken sonuçlar, derslerle dolu olması açısından yeniden üzerinde durulması gereken bir gelişmedir Macaristan seçimleri. Seçim sonuçlarına göre Orban’ın partisi Fidesz oyların yüzde 53’ünü alarak birinci olurken, “Macaristan için Birlik” ancak yüzde 35 oy alabildi. Her seçimde olduğu gibi yüzde 16 olduğu söylenen kararsızların ise Orban’ın son hamleleri ile onun lehine oy kullandığı gibi bir sonuç ortaya çıktı.

Macaristan seçimleri ve Orban gerçekten de derslerle dolu, nasıl bir dünyaya doğru ilerlediğimizin resmidir. Parlementonun göstermelik rolünün de işlevsizleştiği, yürütmenin, kapitalist ekonominin yönetimi, kaynakların ve rant alanlarının yandaş tekellere dağılımı, lider-parti-hareket iradesine tabi kılınmasının kodlarına sahip rejim tipinin simgesi. Yargının, polis ve asker teşkilatlarının yine yandaşlarla doldurulması. Basın ve muhalif her sesin bastırılması, kültürün ve ‘sanat’ın ırkçı, dinci, eril ve homofobik kodlarla her gün yeniden yapılandırılması, liderlik kültüyle yeniden şekillendirilmesi… Bu görünümdeki rejimde bize yabancı olan ne var ? Ya da sadece bizim coğrafyamız mı bu panoramaya yabancılık çekmiyor?

Fransa’da burjuva partileri dahi ürküten ırkçı faşist Le Pen’in yükselişi, son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Makron ve Le Pen’in birbirine yakın oranlarla aldıkları oylarla ikinci tura kalması, oyların uçlarda birikmesi yaşandı (Fransa’da hiçbir aday, cumhurbaşkanı seçilebilmek için ilk turda gerekli yüzde 50 salt çoğunluğu elde edemedi. Buna göre, Macron oyların yüzde 28,1’ini alarak seçimin ilk turundan birinci çıktı. Le Pen de yüzde 23,3’le ikinci oldu. Macron ve Le Pen, 24 Nisan’da düzenlenecek ikinci tur oylamada yarışacak). Almanya’da faşist ideolojilere sahip parti ve kişilerin eyalet parlamentolarında ortak olması ve ABD’de unutulmayacak parlemento baskını…

Ortaya çıkan tabloya “Neo faşizm“ diyen de var, otoriterizmin azması diyen de, başka tanımlarla açıklayan da. Kim ne derse desin artık sadece faşizmin hüküm sürdüğü ülkelerde değil, burjuva devlet biçiminin burjuva demokrasisi denilen ülkelerde de; seçim süreci, muhalefetin kazanmasını olanaksızlaştıracak (kamuoyu yoklamalarının sonuçlarını anlamsızlaştıracak) biçimde yeniden düzenleniyor. Demokrasi, genel seçimlere indirgenmiş olduğundan, seçimlerin yapılıyor olması faşizmi gizlemeye devam edemiyor.

Muhalefetin hezimeti

Yeniden Macaristan’a dönersek; 199 sandalyeli Macaristan parlamentosunda Orban’ın partisi Fidesz 135, aşırı muhafazakar, sağcı Peter Marki-Zay’ın başını çektiği “Macaristan için Birlik” 56 milletvekili kazandı. Seçimlerde yine faşist “Bizim Yurdumuz” yüzde 6 ile 7 sandalye kazanırken, azınlıklar için ayrılan kontenjanı da Orban yanlısı Alman azınlığın temsilcisi kazandı. Faşist ve göçmen karşıtı politikalarıyla ünlü Viktor Orban bir kez daha anayasayı değiştirmek için gerekli olan üçte iki çoğunluk sınırını geçmiş oldu.

Peki neden “Macaristan için Birlik” otoriter rejime karşı kazanmak bir yana bir çıkış dahi yapmadı, bir esinti yaratamadı? Her şeyden önce Millet ittifakı’nın yarattığı şaşkınlığın temelinde bütün seçim stratejisini iktidara ve onun yolsuzluk, hırsızlık, yönetememe krizi üzerine kurması geliyordu. İşçi ve emekçilere inandırıcı somut alternatif bir program ortaya koyamamasıydı. Putinle olan ilişkilerini sorgulayarak Orban’ı köşeye sıkıştırmaya çalışma ise stratejinin bir diğer ayağını oluşturdu.

Muhalefet cephesinin sağdan ve “soldan” değişik partilerden bir koalisyon ve adayının da aşırı muhafazakar Katolik Peter Marki-Zay olması Orban ile arada ciddi bir siyasi çizgi farkının olmaması dahi emekçilerde “Ne farkları var” duygu ve düşüncesini yarattı. “Macaristan için Birlik”te yer alan Jobbik, Orban’dan daha radikal sağcı bir çizgiye sahip. Diğer partiler ise daha çok AB ve Batı yanlısı liberal politikaları savunuyor.

Neredeyse bütün seçim kampanyasına ise Rusya’nın Ukrayna işgali damgasını vurdu. Yarış “Putin’den yana mısın karşı mısın?” ekseninde sürdü. Orban ise son yaptığı ataklarla muhalefeti paralize etmeyi başardı. Rusya ile iyi ilişkiler sürdürme politikası izleyen Orban, Macaristan’ın Ukrayna’ya askeri destek vermesine karşı çıktı, Cumhurbaşkanı Zelenskiy ile arasına mesafe koyduğunu söyleyerek savaş karşıtıymış imajı yarattı.

Seçimlere iki gün kala Kossuth Radyosu’na verdiği demeçte “Bu bizim savaşımız değil. Taraf olduğumuzda bir şey kazanmayız ama çok şey kaybederiz” diyerek halka güvence sözü verdi. Ve muhalefetin kazanması durumunda, Macaristan üzerinden Ukrayna’ya askeri yardım yapılacağını ileri sürdü. Hatta Dışişleri Bakanı Peter Szijjarto, Marki-Zay’ın Zelenskiy ile görüşerek bu konuda söz verdiğini iddia etti.

Marki-Zay her ne kadar iddiaları reddetse de kendi politikalarının kendilerini vuran bir silaha dönüşmesini engelleyemedi. AB ve NATO’nun çizgisini savunmaları Orban’ın atakları karşısında tuzla buz oldu.

Orban “Macar halkının bu savaşta kanını akıtmasına gerek yok, yaşam koşullarımızın tahrip olmasına izin vermeyeceğim” diyerek milliyetçiliğin dozunu artıran bir propagandayla çıkarak onları vuran bir silaha dönüştürdü.

Seçimlerin dünya çapında dikkate alınması gereken bir başka öğretici yanı ise sadece orta sınıflarda ve sallantılı ruh haline sahip küçük burjuvalarda değil, sınıf ve emekçilerde de beterin beterinin geleceği korkusuyla, onaylamasa dahi elindekine sarılma, yaşadığı gelecek korkusu.

Sınıf ve emekçilerin gücü ise son derece zayıf. Fakat açlık, baskı ve zulmün dozunun bu denli kopkoyu olduğu hiç bir coğrafyanın ne zaman patlayacağı da hiç belli olmuyor.

Macaristan’da “Muhalefet”, kitlelerin karşısına emekçilerdeki bu korkuyu giderecek bir programla çıkmadığı için çuvalladı. Kıssadan hisse: Günlük yaşamlara dokunmayan, farklılaşma yaratacağı güvencesi veremeyen, seçimleri diktatörleri yollama aracı olarak gören çıkışların şansının zayıf olduğu gerçeği.
“Seçimler değil sistemin gitmesi, devrim” sloganı atan devrimci radikal güçler olarak da buradan çıkartacağımız çok ders var. Sadece burjuva muhalefetin çapsızlığına değinen bir politikanın da şansının cılız olduğu gerçeği. Sınıfa ve emekçilere güven verecek somut önerilerle, yaşamlarını zehir eden sorunlara dokunan somut bir mücadele programıyla, sandığın çözüm olamayacağını söylemek anlamlı olabilir, emekçilerin yüzünü en azından bize dönmesini, sesimize kulak vermesini sağlayabilir.

Daha fazlası

İlgili

Close