MAKALELERManşet

Korona günlerinde devrimci ‘birey’ olmayı başarmak

Eğer günümüzün kapitalist dünyasında ve bunun yanında gerçek maddi dünyamızda her şey değişecek, ‘hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ diyorsak önce kendimiz buna uygun davranmalıyız

Ege Deniz

Dünya kapitalizminin 2008 sonrası içine girdiği ekonomik-mali krizin üstüne binen pandeminin büyüyen etkileri ve ortaya çıkardığı sonuçlar…

Neoliberal sermaye birikiminin iflasını teyit eden bu süreç karşısında emperyalist burjuvazinin daha da büyümesi kuvvetle muhtemel yıkımın faturasını dünya proletaryasına ve halklara çıkarma, bunun içerisinde esnek üretimi her alanda yaygınlaştırma, ücretleri baskılama, ekonomik-sosyal hak namına ne kaldıysa onu da gasp etme çabaları…

Bir bütün olarak emperyalist-kapitalist sistemin bu süreçten aynı zamanda tüm toplumu daha sıkı bir gözetim/denetim altına alma, burjuva devletin merkezi ve “güvenlik”çi karakterini daha da katılaştırma yönelimi…

Diğer yandan, burjuvazi ve devletinin, eğer dünya proletaryası bunun önüne bariyerler öremezse, emekçileri “hiç” gören bir kavram ve süreç olarak “yaratıcı yıkım”ın içinden ve ardından “fazlalık” haline gelecek emekçi yığınların sefalet/işsizlik/açlık çukuruna hiç tereddütsüz atmaya yönelik hazırlıkları…

Buna benzer daha pekçok konuda, sistem muhalifi, demokrat, devrimci çevrelerde çokça yazıldı, çizildi.

Büyük alt üst oluşlara gebe ve belirsizliklerle dolu, kapitalizm açısından olduğu kadar genel olarak insanlık açısından da farklı olasılıkları bağrında taşıyan bu tarihsel sürecin akışı içerisinde ve sonunda nasıl bir dünyaya uyanacağımız üzerine ileri sürülen görüşler, akıl yürütmeler ve tartışmalar devam ediyor.

Bu konuların herbirine ve herbirinin içerdiği değişik yönlere dair daha da konuşulacak; sürece eklenecek olgu ve gelişmeler üzerinden belli bir kafa açıklığına da ulaşılarak belirsizliklerin belirli hale getirilmesi, emperyalist-kapitalist sisteme karşı kavgada yol ve yöntemlerin bulunması gerekecek. Ve tüm bu konu ve sorunları kesecek şekilde ortaya çıkacak olan “çözüm”ün karakterini karşıt sınıflar arasındaki mücadelenin seyri, kapsamı, şiddeti, aldığı biçim belirleyecek; yani diğer tüm soruların cevabını alışılagelen deyişle “kim kimi?” sorusunun yanıtı verecek.

Bunu biliyoruz. Peki, yukarıda sıraladığımız konulara dair yürütülen kimi tartışmaların yüzeyselliği, tek yanlılığı gibi problemler bir yana, acaba bir başka yönden, devrim iddiasındaki örgüt ve partilerin ve içlerindeki ‘birey’lerin genelini kesen bir konuda hala ölümcül bir zayıflık sergilenmiyor mu? Kullanılagelen kavramların, eski kalıp ve alışkanlıkların esiri olma durumu sürdürülmüyor mu? Ya da dairesel ve kısır döngüsel hareket etme hali?

Örgütler, partiler ve onun içerisindeki “devrimci birey”ler olarak bizleri ketleyen, kireçlenmiş uzuvlarımızın kaskatılığını söküp atmamızı engelleyen alışılageldik düşünme ve davranma alışkanlıkları üzerine her örgüt, parti ya da birey ne kadar kafa yoruyor acaba?

Bir an üzerinde ciddi durulsa, ne yazık ki, bu ve benzeri soruların cevabı büyük oranda olumsuz olur.

Ama eğer bu tarihsel süreçten sınıfın ve emekçilerin yararına, bir bütün olarak insanlığın geleceği açısından hiç değilse bazı ileri adımlar atılabilmesi yönünde hazırlıklara girişilebilmesi için hem örgütler bazında hem de devrimci bireyler olarak ciddi bir iç hesaplaşma, düşüncede/zihinde, günlük davranış ve alışkanlıklarda hiç bir tortu, kireçlenme ve konformizm hali kalmamacasına kendine dönük sorgulamanın daha fazla vakit kaybetmeksizin (bugün, şimdi) yapılması ve gerçek içsel gelişmenin bu yolla sağlanması temel koşullardan biri haline gelmiştir. Çünkü, sınıfa önderlik boşluğunun giderilmesine, bununla iç içe proletaryanın öncü devrimci rolünü oynayabilmesine ihtiyaç giderek daha fazla ve kahredici boyutlarda hissedilecektir.

Olağanüstü bir dönemi yaşıyoruz. Ve bu, bizim gerçekten farklı düşünüp farklı davranmamızı koşulluyor. Üstelik kendimizde gerçek bir devrimci dönüşüm sağlamak yönünde -paradoks olacak ama-, handikapları kadar olanakları da barındıran koşulları de beraberinde getirerek…

Neden mi? Aslında bunu herbirimiz, yani politik iddiası ve devrimci kaygısı olan herkes bizzat yaşıyor.

Alışılageldik politik faaliyet biçimleri, yöntemleri, araçları kullanılamıyor (hiç değilse pandemi ve karantinayla birlikte geçen şu zaman zarfında). An’daki koşullar kitle çalışmasından tutalım genel ajitasyon-propaganda çalışmalarına, sosyal-politik etkinliklere kadar kullanılagelen araçların, biçimlerin (neredeyse hepten) kullanılamamasından dolayı yeni yöntemler, araçlar bulmaya zorluyor.

Bu durumun geçiciliği bir yana, kuşkusuz, emekçilerin fiziki bakımdan da bir arada olup mücadele etmesine, fabrikalarda, sanayi havzalarında, işyerlerinde, sokakta bir araya gelmesine duyulan ihtiyaç büyüyecek. Üstelik kitleler, istensin ya da istenmesin, örgütlü ya da kendiliğinden olsun (artan işsizliğe, yoksulluğa, açlığa karşı) zaten buna yönelecek, ki şurada burada yöneliyor da. Şu anda üstünü kazımak istediğimiz konu bu değil.

Hareketimizi sınırlayan karantina koşullarının, politik-devrimci faaliyetlerimizi yürütürken, bizleri farklı yöntem ve araçları kullanmaya zorluyor olması ve ama bizlerin bu durumu kendi kendimizle ciddi bir hesaplaşma süreciyle birleştirerek ne ölçüde değerlendirebildiğimiz.

Malum koşulların dayatmasıyla örneğin yeni (dijital ortamlar, web tv.ler, diğer teknikler gibi) yöntemler, araçlar daha genişçe kullanılır oldu. Ama bu “yeni”ler bile eski tarzda, eski içerikte yapılıyor çoğunlukla, maalesef…

Hatırı sayılır tarihi olan örgütler, gözünü ileriye/geleceğe dikip, azımsanmayacak güçlülükte mirastan devrimci tarzda yararlanmaya yönelmeyip eski kalıplarla davranıyorsa, eski kavramlarla düşünüp eyliyorsa, hala eski çalışma tarzı ve alışkanlıklarıyla hareket etmekte ısrar ediyorsa başka türlüsü olabilir mi ki?

Başka türlü olabilmesi için lafta “farklılaşmak gerekir”, “dönem değişiyor, ayak uyduralım”, “hiçbir şey eskisi gibi kalmayacak” vb. sözler söylemenin yetmediğini görelim her şeyden önce. Hem örgütlü mekanizmalar hem de bireyler olarak gerçek bir farklılaşmaya ihtiyaç var; yaşadığımız günler her anında bunu bize hatırlatıyor aslında. Daha fazla vakit kaybedilmeden bu yola girilmezse eğer, yaşanacak olan yakın gelecek bunu bizim kafamıza kafamıza vurarak gösterecek!

Dönemin olağan olmayan benzersiz karakteri, olağanüstü bir dinamizm, bir anı bile kaçırmayacak bir farkındalık, aynı anda bir çok işi yapıp etmeye yönelecek çok yönlü düşünme tarzını, hızlı düşünüp hızlı inisiyatif koyarak hareket etmeyi ve daha pekçok becerinin gösterilmesini koşulluyor.

Öbür taraftan, bir örgütsel mekanizmanın olması -ya da onun görece geliştirilmesi- yeter koşul değildir. Bu her zaman böyleydi fakat bugün iliklerimizde hissediyor olmamız gereken bir olgu. Onun gerçek, özselleştirilmiş bir kolektivizmle donanması gerçek bir ilerleme sağlanması açısından olmazsa olmazdır artık.

Aslında uzun zamandır öğrenmiş olmamız gereken bir gerçeği, tek tek bireyler üzerinden, tek tek bireylere dayanarak artık ilerlenemeyeceği gerçeğini şimdi görüp kendimizi buna göre yeniden gözden geçirmeyeceksek ne zaman yapacağız bunu?

Tek tek bireylerin çabalarının teklifsiz, hesapsız bir nehir misali akarak oradan deniz deryaya dönüşmesidir istenen, beklenen, zorunlu hale gelen…

Bu nedenle, başka yolu yok, her devrimci birey kendisinden başlayacak farklılık yaratmaya. Gerekirse kanırta kanata kendisiyle gerçek bir hesaplaşma yaşayacak. Kendisini ketleyen, sınırlayan eski çalışma tarz ve alışkanlıkları söküp atacak.

Eğer günümüzün kapitalist dünyasında ve bunun yanında gerçek maddi dünyamızda her şey değişecek, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyorsak, önce kendimiz buna uygun davranmalıyız.

Kuşkusuz bunu tek başına bir birey olarak, salt düşünerek yapamayacak. Bu idealizme sürüklenme tehlikesini içerirdi. Tam tersine. Hangi araç veya yöntemle olursa olsun, dönüştürücü faaliyete, ortak eyleme yönelen -kolektif- bir devinim içerisinde başarılacak bu. Elbette temel bir farkla, aynı işler söz konusu olduğunda bile “bu sefer daha farklı yapmalıyız” duygusunu kendinde ve başkasında yaşatarak..

Nereden mi başlanacak? Günlük yaşam içerisinde karşına çıkan ve seni ya da karşındakini/yanıbaşındakini sınırladığını hissettiğin ilk alışkanlığı değiştirmekten.. Zor iş.. Ama başka yolu yok.

Etiketler
Daha fazlası

İlgili

Close