Neoliberal ekonomi-politikalardan dönülmesi çağrısı yapan “Berlin Deklarasyonu” imzaya açıldı
Bir grup liberal ekonomistin hazırlayıp 29 Mayıs’ta kamuoyuna sunduğu “Berlin Deklarasyonu” internet ortamında imzaya açıldı.
“Forum New Economy” tarafından ilan edilen “Berlin Deklarasyonu”nu ilk imzalayanlar arasında Thomas Piketty, Mariana Mazzucato, Dani Rodrik, Barry Eichengreen, Jean Pisani-Ferry, Nobel ödüllü Angus Deaton, IMF’nin eski Baş Ekonomisti Olivier Blanchard, Alman Sanayiciler Birliği’nden Stromy-Annika Mildner gibi isimler yer alıyor.
Savaşlar, yükselen “aşırı sağ” ve ırkçılığın yol açtığı tehlikelere dikkat çeken bir grup liberal burjuva ekonomistin, “Aşırı sağın yükselişinin baş sorumlusunun neoliberalizm olduğu, bu politikadan dönülmesi” çağrısı yaptığı deklarasyonu, bu hafta itibariyle, çoğunluğu dünyaca ünlü üniversitelerde ekonomi alanında araştırma yapan yaklaşık 450 kişi imzalamış durumda.
“Aşırı sağın geriletilmesi”nin yolunun, işçi sınıfı ve halk kitleleri arasında büyüyen gelecek korkusu ve endişesinin giderilmesi gerektiğini savunan 9 maddelik deklarasyonun giriş kısmında şu ifadelere yer veriliyor:
“Günümüzde liberal demokrasiler, yurttaşların çoğunluğuna hizmet ve geleceğimizi tehdit eden birçok krizi çözme becerisi gösteremediği için, bir güvensizlik ve endişe dalgasıyla karşı karşıya. Bu durum bizi, iklim değişikliğinden sürdürülemez eşitsizliklere ve büyük küresel çatışmalara kadar uzanan gerçek tehlikeleri ele almadan, insanların öfkesini istismar eden tehlikeli bir popülist siyasete sürüklemekle tehdit ediyor. İnsanlığa ve gezegene ciddi zararlar verilmesini önlemek için, insanların hoşnutsuzluğunun temel nedenlerini acilen ele almamız gerekiyor.”
“Sosyal devlet”in tasfiyesi ve piyasanın kendi kuralları içinde her şeyi düzenleyeceği küresel “yeni dünya düzeni” düsturundan hareket eden neoliberalizmden çark eden burjuva liberal ekonomistlerin ilan ettiği bu “çözüm deklerasyonu”nda “önceliğin ekonomik verimliliğe değil, refaha, güvenli ve kaliteli işyerleri yaratmaya odaklanması” gerektiği söyleniyor!
Neoliberal küresel dünyanın duvara toslamış olması karşısında şimdi de “Sağlıklı küreselleşme”den söz açan deklarasyona “Piyasalar tek başına ne iklim değişikliğini durdurabilir ne de daha adil bir refah dağılımına yol açabilir” maddesi de konmuş! Böylece, burjuva liberal ekonomi savunuculuğunun yaşadığı çıkmazı olduğu kadar ikiyüzlülüğü de açığa vuruluyor.
“Kritik bir dönemden geçiyoruz” tespiti yapan deklarasyoncular, “Herkes için yeni sanayi politikaları, iyi işler, daha iyi küresel yönetişim ve modern iklim politikalarının nasıl tasarlanacağı konusunda çığır açan çalışmalar var. Şimdi bunları daha da geliştirmek ve uygulamaya koymak kritik önem taşımaktadır. İhtiyaç duyulan şey, sadece semptomlara odaklanmak ya da basit cevapları varmış gibi davranan popülistlerin tuzağına düşmek yerine, insanların güvensizliğinin derin nedenlerini ele alan yeni bir siyasi uzlaşıdır. Farklı jeopolitik çıkarlar nedeniyle dünya çapında silahlı çatışma tehlikesi artarken, liberal demokrasilerin bir ön koşul olarak hem değerlerini savunma hem de doğrudan düşmanlıkları yatıştırma becerilerini göstermeleri, nihayetinde sürdürülebilir barışa giden yolu açmaları ve ABD ile Çin arasındaki gerilimi azaltmaları gerekecektir” önerisinde bulunuyorlar.
Neoliberalizmden övgüyle bahsedildiği on yıllar öncesinde “Artık eskide kaldı” denilen proletaryanın ve emekçi kitlelerin, burjuva iktidarlar tarafından yürütülmüş dizginsiz ekonomik-politik saldırılar altında nefessiz kalmasıyla birlikte, “Neoliberal sistemin dışında” bir profil çizmeye çalışan aşırı sağcı, ırkçı-faşist partilerin etki alanına daha fazla giriyor olması karşısında panik yaşadıkları her hallerinden belli olan bu liberallerin aklına birden bire emekçi halkın varlığı geliyor; ve deklarasyonu şöyle sonlandırıyorlar:
“Vatandaşların ve hükümetlerinin sürücü koltuğuna geri dönmelerini sağlamak, yalnızca pek çok kişi için refahı artırma potansiyeline sahip değildir. Toplumlarımızın krizleri çözme ve daha iyi bir geleceği güvence altına alma becerilerine olan güvenin bir kez daha artmasına yardımcı olacaktır. Halkı geri kazanmak için halkı gözeten bir gündeme ihtiyacımız var. Kaybedecek zamanımız yok.”
Böylece de, kendilerinde asıl korku ve panik yaratan şeyin, işçi ve emekçi kitlelerin sistemden tümüyle kopuş yaşama ihtimalinin ufukta belirmesi olduğunu anlıyoruz!