Devrimci Proletarya
Günümüzde insanlık bir yol ayrımında: “YA BARBARLIK İÇİNDE ÇÖKÜŞ YA SOSYALİZM!..”
Proletaryanın ölümsüz önderleri tarafından bundan 150 yıl önce dile getirilen bu görüş, o zamanlar henüz bir varsayımdı. Kapitalist sistemin bilimsel olarak çözümlenmesinden çıkarılan bir sonuçtu. Günümüzde ise ete kemiğe bürünmüş somut ve yakıcı bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Toplumsal bir sistem olarak kapitalizm, emperyalizm aşamasına geçişle birlikte tarihsel bakımdan da ömrünü doldurdu. O artık insanlığa, gitgide daha fazla azgınlaşan bir sömürü, daha fazla alçalma, daha belirsiz bir gelecek, doğanın daha fazla tahribi, çevre ve iklim felaketleri dışında bir şey vadetmiyor!.. İşsizlik, açlık ve sefalette büyümeye yol açıyor. Ardı arkası kesilmeyen krizler, her şeyin metalaştığı korkunç bir yabancılaşma, düşünsel yoksullaşma, kültürel yozluk ve ahlaki çöküntü üretiyor. Kapitalizm çürüdükçe insanlığı da çürütüyor!.. Sistematik bir devlet terörü, faşizm ve gericilik, şoven milliyetçilik ve ırkçılıkta tırmanma onun ürünleri. Gözüdönmüş bir silahlanma ve militarizm yarışı, emperyalist askeri müdahalelerdeki artış ve savaş tehlikesinin büyümesi yine ondan kaynaklı. Kapitalist kar hırsı, evrenimize şimdiden onulmaz zararlar vermiş durumda. İnsanlık ondan artık daha ne bekleyebilir?..
Emeğin ve insanlığın kurtuluşu, kapitalizm denilen ihtiyar köstebeğin işini pratikte de bitirmeyi şart koşuyor!.. Komünizme giden yolda proleter dünya devrimi ve sosyalizm, günümüzde bu yüzden güncel, acil ve zorunludur!..
Tarihin çanları bir kez daha emperyalist kapitalizm için çalıyor!.. Dünya proletaryasının zaferi, özgürleşen insanlığın önünde yepyeni ufukların açıldığı yeni bir çağı başlatacaktır!
Kapitalizm, üretim araçları üzerinde özel mülkiyete ve bu temelde gerçekleşen artıdeğer sömürüsüne dayalı genelleşmiş bir meta üretimi sistemidir. Kapitalizmi ortadan kaldırabilmek için bunların ortadan kaldırılması şarttır.
İlkel komünal toplum, köleci toplum ve feodal toplumların arkasından tarih sahnesine çıkan kapitalizm, sömürüye dayalı toplumsal biçimlerin sonuncusudur. Kapitalizmin ve onunla birlikte sömürüye dayalı toplumsal ilişkilerin tarih sahnesinden silinişi, sınıfsız komünist toplumun ilk (alt) evresini oluşturan sosyalizmin inşasıyla başlayacak ve komünizme ulaşılmasıyla noktalanacak dünya-tarihsel bir süreçle mümkündür. Bu bağlamda, kapitalizmi sosyalizm izleyecektir. Bu nesnellik, insanlığın tarihsel ilerlemesinin zorunlu ve mantıki bir sonucudur.
Feodal toplumun bağrında olgunlaşan kapitalizmin tarih sahnesine çıkışı, üretim araçlarının üreticilerden ayrılması ve küçük bir azınlığın özel mülkiyeti haline gelmesiyle gerçekleşti. Bu farklılaşma, toplumun iki temel sınıfa bölünmesini de beraberinde getirdi: Proletarya ve burjuvazi. Proletarya, kapitalizmin en özsel ürünüdür ve onun mezarını kazacak olan sınıftır. Kapitalist toplumda üretim araçları kapitalist sınıfın (burjuvazi) tekelindedir. Elindeki tek sermayesi emeği (işgücü) olan işçilerin, kendileriyle birlikte ailelerinin yaşamını sürdürebilmeleri, işgücünü kapitalistlere satabilmelerine bağlıdır. Emeğin sermayeye olan bu bağımlılığı, sömürünün, her türlü eşitsizlik ve köleleştirici bağımlılığın, toplumsal yoksullaşmanın, düşünsel sefalet ve ahlaki düşkünleşmenin de kaynağıdır.
İnsanı insanlıktan çıkaran bütün bu belaların ortadan kaldırılabilmesi, her şeyden önce kapitalist özel mülkiyet düzenine son vermeyi şart koşar. Emeğin kurtuluşu, üretim araçlarının toplumun ortak mülkiyeti haline getirilmesini ve toplumsallaşmış kolektif emeğin ürünlerinin işçi sınıfı ve emekçiler tarafından belirlenecek esaslar çerçevesinde tüm çalışanlar arasında adil ve eşit paylaşımını gerektirir.
Kapitalizm, kar amacı üzerine kurulu bir toplumsal düzendir. Üretim araçlarının mülkiyetini elinde tutan kapitalistler, artıdeğer sömürüsünü büyüterek karlarını artırmanın dışında bir amaç gütmezler. Gözüdönmüş bu kar hırsı, insanın temel ihtiyaçları dahil yaşamın her alanının metalaştırılması, üretimde plansızlık ve anarşi, üretici güçlerin bir taraftan gelişirken diğer yandan büyük ölçeklerde yıkımı ve doğanın vahşice talan edilmesi başta olmak üzere insanlık ve onun geleceği adına bir dizi felaketi de beraberinde getirir.
Kar ilkesi üzerine kurulu kapitalist üretim tarzının doğasından kaynaklanan plansızlık ve rekabet, işsizliğin katlanarak büyümesi ve genel bir toplumsal yoksullaşma yanında birikmiş emeğin ve üretici güçlerin büyük ölçülerde tahribini de beraberinde getiren bunalımlara neden olur. Kapitalizm yıkılmadığı sürece ne krizlerin sonu gelir ne de yol açtığı yıkımların önü alınabilir. Kapitalizmin rehabilite edilebileceğini hayal ve iddia eden sosyal reformist masalların tam aksine emperyalizm çağında sistemin yapısal krizlerinin araları kısalmış, süreleri ve yıkıcı sonuçları ise daha da ağırlaşmıştır.
Kapitalist sistemin doğasından kaynaklanan her kriz, ağır toplumsal sonuçlara yol açar. Varolanları derinleştirir. İşsizliğin patlaması, yoksulluk ve sefaletin derinleşmesi, gelecek güvensizliğinin büyümesi bunların en başta gelenleridir. İşçi sınıfı ve emekçiler, örgütlenerek mücadele ettikleri taktirde yoksulluk ve sefaletteki derinleşmenin önünü belli sınırlar içinde göreli olarak alabilirler. Fakat kapitalist özel mülkiyet düzeni sürdüğü sürece onların yaşadıkları gelecek güvensizliği hiçbir zaman azalmaz artar.
İşsizlik kapitalizmde süreklilik taşır. İşçi sınıfının çalışan kesimlerini baskı altında tutup daha kolay ve daha ucuza sömürebilmek için burjuvazi, elinin altında her zaman hazır bir yedek sanayi ordusunun bulunmasını ister. Kapitalizmin ileriye doğru attığı her adım, teknolojideki her yeni gelişme, artıdeğer sömürüsünü katmerleştirmenin yanında yedek sanayi ordusunu büyütür. İşsiz işçiler, proletaryanın ayrılmaz bir parçasıdır.
Bilimsel buluşların sanayiye uygulanması, teknolojideki her gelişme, insanlığın ilerlemesine ve refahına katkıda bulunmak yerine, burjuvazinin elinde, işçi sınıfına, insanlığa ve doğaya karşı bir silaha dönüşür. Daha fazla bolluk yerine daha fazla yoksulluk getirir. Daha az çalışma ve daha çok boş zaman yerine daha yoğun çalışmaya ve daha çok işsizliğe yol açar. Doğanın geri dönülmez bir biçimde tahribi hızlanır.
Toplumsal üretici güçlerin ulaştığı muazzam gelişme düzeyine karşın bolluk içinde yokluk çeken işçi ve emekçilerin yaşadıkları yoksulluk ve sefaleti, işsizlik ve gelecek güvensizliğini daha fazla derinleştirip büyüten kapitalizmin krizleri, üretim araçları üzerinde özel mülkiyet düzeninin, insanlığın ve onun üretici güç ve yeteneklerinin özgürce gelişiminin önünde artık nasıl büyük bir tarihsel engel haline geldiğinin en açık kanıtlarından biridir. Krizlerin tek çözümü devrimdir. “Krize karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm” sloganı bu gerçeği anlatır.
Üretim araçlarının özel mülk konusu olmaktan çıkarılarak kapitalist özel mülkiyetin toplumsal mülkiyete dönüştürülmesi, kar dürtüsüne dayalı meta üretiminin yerini toplumun ihtiyaçlarının karşılanması ve refah düzeyinin yükseltilmesini amaç olarak benimseyen sosyalist üretimin alması, toplumsal üretici güçlerin çok daha hızlı ve özgür gelişiminin de önünü açacaktır. İşçi sınıfı ve emekçiler için bugüne dek sömürünün katmerlenmesi, işsizlikte artış, yoksulluk ve sefalette büyümeye neden olan üretici güçlerdeki gelişme, bu sayede artık toplumsal refah artışı ve bolluk etkeni olarak iş görmenin yanında çalışma sürelerinin gitgide daha fazla düşürülmesi ve işin hafiflemesi olanaklarını büyütecektir.
Bu toplumsal değişim, bu yüzden yalnızca proletaryanın değil, kapitalist emperyalizmin ve sınıf olarak burjuvazinin egemenliğinden acı çeken tüm insanlığın kurtuluşu demektir. Proletarya bu yüzden kendisiyle birlikte insanlığı kurtaracak tek sınıftır. Proletaryanın kurtuluşu, insanlığın kurtuluşu anlamına gelir.
Bu kurtuluşu ancak işçi sınıfı gerçekleştirebilir. Çünkü kapitalist toplumdaki emekçi sınıflar içinde sadece proletarya, kapitalist özel mülkiyet düzeniyle uzlaşmaz karşıtlık içindedir. Ezilen diğer bütün sınıflardan farklı olarak sadece onun zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi yoktur!.. Ayrıca kapitalizm geliştikçe ve üretim daha fazla toplumsallaştıkça, köylülük ve küçük burjuvazi gibi sınıflar sürekli geriler, çözülür, erir ve güç kaybederler; buna karşın proletarya büyür ve güçlenir. Proletaryanın toplumsal yaşamdaki ağırlığı artar.
Proletaryanın dünya görüşü de onun kapitalizm ve özel mülkiyet dünyasıyla olan uzlaşmaz karşıtlığına denk düşen devrimci bir nitelik taşır. Onun kapitalist toplum içindeki konumundan çıkış alan ML teori, proletarya devrimine, sosyalizmin ve sınıfsız komünist toplumun inşasına bilimsel bir temel kazandırır. Temelleri Marks ve Engels tarafından atılıp Lenin tarafından geliştirilerek emperyalizm çağına uyarlanan bilimsel temellere dayalı devrimci bir dünya görüşüne sahip oluşuyla da proletarya diğer tüm sınıflardan ayrılır.
Üretimin toplumsallaşması, kapitalizmin ortaya çıkışı ve evrensel bir sistem halini alışından itibaren dünya çapında yayılıp gelişen bir süreçtir. Emperyalizm aşamasına geçişle birlikte bu eğilim muazzam bir hız ve ivme kazandı. Proletaryanın dünya çapında gelişip güçlenmesine neden olan bu sürecin gelişimine paralel olarak işçi sınıfının dünya çapında birleşik devrimci eylem zemini ve olanakları güçlendi. Proletarya enternasyonalizmi ve proleter sosyalist dünya devrimi, bir rüya olmaktan çıkarak pratikleşmesi zorunlu ve mümkün görevler haline geldi. Bu gerçeklik günümüzde elle tutulabilecek ölçüde somuttur.
Kapitalizm tarihsel bakımdan ömrünü çoktan doldurmuş bir sistemdir. O artık yaptığından fazlasını yıkmakta, geliştirdiğinden çok daha fazlasını tahrip etmektedir. Bu anlamda yeni yıkımlar ve felaketler dışında onun insanlığa verebileceği bir şey kalmamıştır. İnsanlığı sadece maddi değil, düşünsel ve ahlaki bir sefalet ve çürümeye sürüklemiştir ve bu alanda da çöküş gitgide derinleşmektedir.
Proleter devrim ve sosyalizm bu nedenle acil ve zorunludur!..