Göç yollarında covid-19’un adını duymayanlar, işsizlik kaçak uyuşturucu üretimine itiyor, 10 ülkede ikinci dalga riski, kapitalist ülkelerin tutarsız açıklamaları
Almanya’nın NRW Eyaletin’de 1500 işçide ve çevre halkında testlerin pozitif çıkmasının şoku yaşanırken, Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus’un Avrupa Parlamentosu üyeleri ile yapılan video konferans toplantısında “Avrupa’daki durumun giderek iyiye gittiği, dünyanın geri kalanında ise durumun giderek kötüleştiği” açıklamasının ne kadar gerçeği yansıttığı tartışılır.
10 ülkede ikinci dalga riski
Gerçekler ise başka seyrediyor. The Guardian gazetesinin yaptığı bir araştırma DSÖ’nün açıklamasının tersini iddia ediyor. Araştırmada vakaların artış hızının yeniden yükselmekte olduğu ve ikinci dalga riskinin altı çiziliyor. İkinci dalga altında bulunan ülkeler şöyle sıralandı: Almanya,Ukrayna, ABD, İsviçre, Bangladeş, Fransa, İsveç, İran, Endonezya, Suudi Arabistan
Gazete, bu ülkelerin hepsinde son dönemde tedbirlerin hafifletildiğini yazarken, ABD’nin Nisan ayından bu yana en yüksek vaka artışlarına sahne olduğu, Almanya ve İsviçre’de ise virüsün bulaşma katsayısını temsil eden R değerinin bu hafta yeniden 1’in üzerine yükseldiği belirtildi.
Virüsün adını dahi duymayanlar
Öte yandan Madagaskar’dan balta girmemiş Amazon ormanlarına göç yollarında olan binlerce kişi içersinde altı ayda dünyayı saran covid-19 salgınından hala haberdar olmayanların varlığı ortaya çıktı.
Uluslararası Göç Örgütü, Somali üzerinden körfez ülkelerine ulaşmak isteyen göçmenlerin bir çoğunun salgını daha önce hiç duymadığını ortaya çıkardı. Somali sınırında göçmenlere sorulan ‘nerelisiniz’, ‘nereye gidiyorsunuz’, ‘göç sebebiniz ne’ gibi sorulara Somali’de ilk vakanın tespitinden sonra covid-19 ile ilgili sorular da eklendi. Alınan yanıtlar, çok sayıda göçmenin salgından bihaber olduğunu gösterdi.
Çoğunluğunu Etiyopya’nın kırsal kesiminden gelen, eğitim imkanı olmayan genç erkeklerin oluşturduğu göçmenler arasında internet kullanımı da oldukça düşük.
İşsizlik uyuşturucu üreticiliğine yöneltiyor
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (UNODC), birçok ülkede covid-19 krizi nedeniyle işsiz kalanların yasa dışı uyuşturucu üreticiliğine yöneldiğini açıkladı.
Ofisin yayımladığı yıllık raporda, salgın nedeniyle Pakistanlı işçilerin afyon hasadı için Afganistan’a geçemediği ve böylelikle üretimin aksadığı belirtildi. İşini kaybeden Afganların ve özellikle kadınların, işçi açığını kapattığına değinildi. UNODC’nin raporunda ise “Ekonomik kriz sebebiyle Latin Amerika’da daha fazla çiftçinin kokain üretimine başlayabileceği veya var olan üretimi artırabileceği” uyarısı yer aldı. BM Ofisi, uyuşturucu kaçakçılarının elinde stokların biriktiğini ve ileride bu stokların piyasaya hızlıca sürülmesiyle tehlikeli sonuçların doğabileceğini açıkladı.
Remdesivir ilacına yeşil ışık
Avrupa İlaç Ajansı (EMA), covid-19 tedavisi gören hastalara ‘Remdesivir’ ilacının “koşullu satış izni” için yetki verilmesi önerisinde bulundu. Merkezi Hollanda’nın Amsterdam kentinde bulunan EMA’nın tavsiyesi Avrupa Birliği ülkelerini kapsıyor. Kurumdan yapılan açıklamada, “Remdesivir, AB’de yetkilendirme için önerilen ilk anti-covid-19 ilacı” denildi.
Söz konusu tavsiyenin Avrupa Komisyonu tarafından onaylanması ya da reddedilmesi gerekiyor. İlacın piyasaya sürülmesine yeşil ışık yakan ülkelerden birisi de Hindistan oldu.
Devletlerin söylemleri, gerçekler başka
New York Times gazetesine konuşan, Yeni Zelanda‘daki Auckland Üniversitesi‘nden Epidemiyoloji uzmanı James Thornley “Virüs daima bizimle olacak. Virüsü uzun vadede ortadan kaldırabileceğimizi sanmıyorum. Virüsle birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekecek” diyor.
Virüsün kontrol altına alınmış gibi göründüğü yerlerde bile, salgınlar hala büyük bir risk. Tokyo’da geçen hafta 253 vaka ortaya çıktı.
Almanya’da bir et işleme tesisindeki 1.500’den fazla çalışanda virüs saptandı ve yetkili makamlar iki bölgeyi karantina altına aldı.
Güney Kore’de son günlerde onlarca yeni vaka bildiriliyor. Güney Kore ve Japonya gibi ülkeler virüsle çevik bir mücadeleye giriştiklerini söylüyor. Güney Kore stratejisine “Günlük yaşam karantinası” adını veriyor. Ülke, diğer yerlerde görülmeyen sıkı kısıtlamalara gitmedi. Sosyal mesafe teşvik edilse de hiç zorla uygulanmadı. Yetkililer, kuralları ‘gerektiğinde’ değiştiriyor. Seul’de ikinci dalga enfeksiyonlar görülünce, toplu taşımada maske kuralı getirildi ve kamusal tesisler iki haftalığına kapatıldı.
Ofis çalışanlarının zik zak şeklinde oturması, klimaların iki saatte bir kapatılması ve hava akımının arttırılması için pencerelerin açılması gerektiği, pazarlarda ve diğer kamusal alanlarda şarkı söylenmemesi gibi kendinden menkul yasaklar açıklanıyor.
Sadece kısıtlı karantinalar getiren Japonya da, ekonomisini yeniden canlandırmak için, böyle devam etmek istiyor. Avustralya, Yeni Zelanda, Tayland, Vietnam’dan ziyaretçi kabul etmeyi değerlendiriyorlar.
Avrupa’da en sıkı kısıtlama uygulaması olan Roma’da bir hastanede 122 kişide virüs görüldü. Ortak banyo ve tuvalet kullanan dairelerin bulunduğu bir binada 18 kişi virüs kaptı.
Nerden baksan tutarsızlık
Dünya genelinde emperyalist kapitalist ülkelerin hükümetleri “Virüsle stratejik mücadele“ adı altında bir günü diğerini tutmayan açıklamalarla adeta milyonlarca insanın beynini dumura uğratmaya çalışıyor, inandırıcılıklarını da her gün biraz daha yitiriyorlar. Her şeyin emperyalist tekellerin karlarına göre ayarlanması koşullarında bu tutarsızlıkta şaşılacak bir yanda bulunmuyor. Söyledikleri “Ekonomiye ve kitle psikolojisine büyük hasar veren ulusal kısıtlamalardan kaçınma stratejisi” aslında çok şey anlatıyor.
Emperyalist kapitalist ülkelerin hükümetleri sözümona, salgın ikinci, üçüncü ve dördüncü bir dalgaya dönüşmeden, erken dönemde kontrol altına almak hedefine yönelik önlemler arayışındalar.
Farklı ülkelerde, farklı stratejiler uygulanıyor, ancak hepsinde ortak nokta, hükümetlerin emperyalist tekellerin çıkarlarına göre önlemleri sıkılaştırması ya da esnetebilmesi.