GÖÇMEN EMEKÇİLERManşet

Göçmen ve yabancı olmak

1990’larda sözleşmeli işçi olarak 3 yıllığına Almanya’ya giden ve orada yaklaşık 10 yıl kasap olarak çalışan bir emekçinin göçmenlik yaşantısından bir kesit sunuyoruz:

Liseyi bitirinceye kadar bir kasap dükkanında çıraklık yapmış, liseyi bitirdiğinde mücadele içinde yer almış, hapishaneye girmiş, çıktığında ise hiçbir yerde iş bulamayınca Almanya’da kasap dükkanı işleten birisinden iş teklifi almış. Belki ‘fırsat bu bir fırsat’ diyerek teklifi kabul ederek yıllarca Almanya’da göçmen işçi olarak yaşamış ve sonrasında ülkeye dönen bir emekçi o.

“Neden Almanya’ya Türkiye’den kasap götürülür? Almanya’da Alman vatandaşı olanların ücretleri belirli standartlara ve yasalarına uygun olduğu için oradaki koşullardan, yasalardan haberi olmayan Türkiye’den birilerini sözleşmeli olarak götürmek modern köle götürmektir” diyor Kasap.

“Belli bir ücret üzerinden sözleşme ile gidiyorsunuz, sigorta primleriniz tam yatıyor. Denetim de sadece bunun üzerinde yapılıyor. ‘Sigortan yatıyorsa sorun yok,’ deniyor.

Tabii biz göçmen işçi olarak bir de sözleşmeli gittiğimiz için önceleri dil bilmiyorsun, her şeye yabancısın üstelik patron çalıştığımız imalathanenin yanında kulübe gibi bir yeri kalmamız için ayarlamış. 24 saatimiz çalıştığımız yerde geçiyor. Bunu fırsat olarak görüp yasal olmadığı halde gece mesaisi için çok düşük ücret teklif ediliyor. İster kabul et ister etme!.. Üstelik Alman vatandaşı olup mesleğini belge ile yapanların ücretleri ile bizim ücretler arasında uçurumlar var. Onlara senede iki kez birer maaş ek ücret verilirken bizlerin bundan haberi bile olmuyor. Üstelik bize mesaide saat başına 1 doları ancak veriyorlardı.

Bu sadece bizim için geçerli değildi tabii, orada göçmen olarak çalışan işçilerle de zaman içinde tanıştık. Öyle bir şey ki, dönerci, kasap Türk ise Türkiye’den sözleşmeli işçi götürmek istiyor. Arap ise Arabistan’dan Afgan ise Afganistan’dan… bildiğin sözleşmeli köle götürüyorlardı. ‘Köle’ diyorum çünkü bir şeylerin farkına vardığında ayrılmak istesen de ayrılamıyorsun. Çünkü 3 senelik kapı gibi sözleşme yapmışsın, işten ayrıldığında direkt ülkene gönderilme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorsun, her şeyin seni götüren patronuna bağlı.

Ayrıldığın zaman oturum iznin yok oluyor ve kaçak durumuna düşüyorsun. Sadece sigorta, çocuk parası ve sağlık imkanlarından yararlanma dışında hiçbir hakkımız yoktu. Modern Avrupa’nın göbeğinde kendini bir köle pazarında buluyorsun aslında, Ortaçağ dönemlerine baktığınızda köleler kırbaçlanarak satılıyorlardı. Burada belki kırbaçlamıyorlar fakat elin kolun bağlı her şeyin seni götüren patronun ya da şirketin yetkisiyle belirleniyor. Çünkü çok ağır koşullar dayatılıyor, kendi vatandaşı olan işçilerin yararlandığı hiçbir hak sana tanınmıyor.”

Kasap arkadaşımız Almanya’da çalışma teklifi geldiğinde birçok hayal kurduğunu ifade ederek hayallerinin oraya gittiğinde gerçekleştiremeyeceğini anladığında büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını ve gerçeklerle nasıl yüz yüze kaldığını şu cümlelerle anlatıyor:

“Bu sistemin içinde emeğiyle, alınteriyle, kol gücüyle çalışarak ister Avrupa’da ister kendi ülkende olsun kendin ve ailen için insanca yaşabileceğin koşulları sağlayamıyorsun. Ayrıca bedenen, ruhen yıpranmana da değmiyor. Üstelik bir yabancı işçi olarak başka bir ülkedesin ve ötekileştiriliyorsun.

Ben 1990’larda yabancı, göçmen işçi olarak Almanya’da 10 yıldan fazla kaldım. O dönemlerde ailelerin yaşantılarınada tanık oldum, hiç öyle Türkiye’ye gelip hava attıkları gibi değildi yaşantıları. Kimileri oturumu olduğu için işsizlik, çocuk parası gibi sosyal hakların verilmesini, sağlıktan yararlandırılmalarını bir nimet olarak görebilir. Türkiye’nin koşullarıyla kıyaslanınca bir nevi de kendilerince haklılar. Ama göçmen olmanın bile başlı başına katlanılması çok zor bir şey olduğunu yaşayarak öğrendim. Birçok zorlukla, ötekileştirmeyle karşılaşıyorsun. Irkçılıkla, şovenizmle, milliyetçilikle… birçok şeye maruz bıraklılıyorsun. Nasıl ki şimdi bizim ülkemizde Suriyelilere ‘Ne işleri var, kendi ülkelerine gitsinler, bizim işimizi elimizden aldılar, ücretlerin düşmesine yol açıyorlar, ekmeğimizden ediyorlar’ gibi gibi milliyetci, ırkçı düşmanlık tetikleniyorsa Almanya ya da başka bir ülke açısından da farketmiyor, sonuçta aynı bakış açısı.

Yabancıysan ötekisin, git buradan deniyor. Halbuki işçi işçidir. Mecbur olmasa kalkıp bilmem nereden dilini, kültürünü, geleneğini bilmediği yere neden gitsin. Hangi ülkede olursa olsun nerede yaşarsan yaşa insan olarak, bir işçi olarak hepimiz eşit haklara, insanca çalışma koşullarına ve insani temel haklara sahibiz. Fakat bunu bilince çıkarabildiğimiz zaman bize dayatılan modern, ücretli, insanlık dışı köleliği yerle bir edip özgür, kardeşçe her şeyi paylaşarak, hiç kimseyi ötekileştirmeden yaşayabiliriz.

Daha fazlası

İlgili

Close