MAKALELERManşetPOLEMİK

Mış gibi yapmayı da bırakmak

Alper Taş, bu ilişkiyi, “sosyalistlerle sosyal demokratların işbirliği” olarak gösterebilmek için kendisini paralıyor

H. Selim Açan

31 Mart yerel seçimi, Türkiye sol’unda, içi zaten çoktan boşalmış bazı iddiaların cenaze töreni olarak tarihe geçeceğe benzer. Mış gibi yapmaktan bile vazgeçmek diye de tanımlayabiliriz bu gelişmeyi.

Son yıllarda Kürtlerle yanyana gelmekten kaçış bahanesi olarak keskin bir “sosyalist sınıf devrimcisi” görünümüne bürünen ÖDP geleneğinin CHP’lileşme sürecinin tamama erişi, yıllardan beri legalizmi esas alan sol particiklerin artık onun formel gereklerini dahi yerine getiremeyecek kadar eriyip güç kaybetmiş tabela örgütleri haline geldikleri gerçeğinin tescili ve mevcut düzen partilerinin karşısında farklı bir alternatifi temsil iddiasıyla kurulan HDP’nin “üçüncü yolu” inşa etme misyonundan vazgeçişi bu nokta koyuşun öne çıkan üç örneğini oluşturuyor.

ÖDP Genel Başkanı Alper Taş’ın bizzat Kılıçdaroğlu’nun davetiyle CHP’den belediye başkan adayı olarak gösterilmesi, onların da bunu içlerine sindirmekle kalmayıp “sosyalistler adına tarihsel bir kazanım” olarak pazarlamaya soyunması hakikaten ‘tarihsel’ bir gelişme. Yalnız A.Taş’ın göstermeye çalıştığı gibi olumlu anlamda değil. Hem ÖDP’nin temsil ettiği geleneğin tarihine hem de Türkiye’deki demokrasi -ve tabii ki sosyalizm- mücadelesinin bugününe ve geleceğine sırtını dönme, sürekli aşınıp geriye doğru kırılarak da olsa iyi-kötü ‘sistem karşıtı’ bir konumda tutunmaya çalışmaktan vazgeçip CHP üzerinden sisteme eklemlenmeyi bu kadar aleni biçimde tercih yönüyle tarihsel.

ÖDP’nin temsil ettiği siyasi geleneğin CHP’ye olan muhabbeti bilinmeyen bir şey değildir aslında. ÖDP’nin kentli küçük burjuvazi ve ilerici aydınlar içinde belli bir heyecan yarattığı 1999 seçimleri dışında genel ya da yerel her seçim döneminde bu çevrenin gözü öncelikle hep CHP’de olmuştur. 1977 seçimlerinden beri bu bir nev’i gelenektir. Her seçim döneminde bu çevrenin yönetici kadroları gözlerini önce CHP’ye dikerler, onun nasıl bir seçim stratejisi ve ittifak siyaseti izleyeceğinin belli olmasına bakarlar, bazen bundan sonra bazen bunu beklerken başka devrimci-sol çevrelerle de kimi dirsek temasları olur fakat nihai tutum ve politikaları hep CHP’ye endekslidir, her zaman ona paralel şekillenir. A.Taş’ın “aniden” ortaya çıkıp hızla kesinleşen adaylığı konusunda olduğu gibi çoğu kez perde arkasında yürütülen ve bazılarının içeriği hala tam olarak bilinmeyen pazarlıklar eşlik eder bu süreçlere.

Bu ilişkinin bu kez aleniyete dökülmesi onun için şaşırtıcı değildir. Bu yönüyle, uzun bir geçmişe sahip malûmun ilanıdır bugün tanık olduğumuz.

“O halde bu kadar sert tepki niye” sorusu gelebilir akıllara. Bunun yanıtı, Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki bugünün CHP’si gerçeğiyle, onun yansıması olarak CHP’nin önümüzdeki 31 Mart seçimlerine hangi saiklerden hareketle kimlerle kolkola girmeyi tercih ettiği sorularının yanıtlarında saklıdır.

Alper Taş, bu ilişkiyi, “sosyalistlerle sosyal demokratların işbirliği” olarak gösterebilmek için kendisini paralıyor. “Hangi sosyalistler” sorusunu şimdilik kaydıyla bir tarafa bırakacak olsak bile “Hangi sosyal demokratlar” diye sormazlar mı insana. CHP’nin tarihine hatta AKP’ye iktidar yolunu açan Deniz Baykal dönemine kadar da gitmeyelim, Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’de sosyal demokrat tek bir özellik göster dişimi kırayım demezler mi? Aynı Alper Taş, “Oy almak için takıyye yapmayacağım” diyor. Bugünkü CHP’yi hala sosyal demokratmış gibi yutturmaya çalışmak, yalanın. takıyyenin büyüğü değil mi?..

Tarihin ya da teorinin derinliklerine dalmayı şimdilik bir kenara bırakalım dedik. Sosyalizm için savaşımın, tekelci özel mülkiyet düzenini ve sınıf olarak burjuvazinin merkezi iktidarını hedeflemek zorunda olduğu gerçeğinin çıplak gözle bile görülebilecek kadar açık bir hal aldığı günümüz koşullarında, Saray düzeninde cisimleşen tek adam diktatörlüğünün boğucu kuşatmasına ek olarak birbirlerini gırtlaklamak için ellerinden geleni yapan müteahhit klikleri ve siyaset baronlarının egemenliğindeki CHP yönetiminin kuşatması altında yapılabilecek bir belediyeciliğin sınırları ve bunu “sosyalizm için mücadele” olarak yutturmaya kalkışmanın nasıl pespaye bir reformizm anlamına geldiği tartışmasına girmiyoruz bu yüzden.

Diğer yandan, sırf 7 Haziran seçimleri öncesinde HDP ile yan yana gelmemek için birden “sosyalizmi” ve “sınıf devrimciliğini” hatırlayanlara, “Madem öyle, o günden sonra sosyalizm için ne yaptınız? Sınıfı örgütleyip harekete geçirmek için hangi strateji ve taktikleri izlediniz, nasıl bir pratik sergilediniz? Bu da bir yana, sınıfın son yıllardaki grev ve direnişlerinden hangisinde vardınız, niye hiç birinde göremedik sizi?..” sorularını da sormuyoruz.

Sadece şunu soracağız: Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’nin, geçen Haziran’da yapılan Başkanlık seçiminde olduğu gibi önümüzdeki 31 Mart seçimlerinde de İyi Parti ile ittifakı esas aldığını, sadece söylemini ve politikalarını değil adaylarını dahi İyi Parti’nin ve dinci çevrelerin “hassasiyetlerini” dikkate alarak belirlediğini görmüyor olamazsınız. CHP dolayımıyla da olsa sonuç olarak siz de omurgasını CHP-İyi Parti işbirliğinin belirlediği bir ittifakın vitrininde kenar süsü olarak kullanılacaksınız. 12 Eylül öncesinde yüzlerce militanını MHP’li sivil faşist beslemelere karşı savaşımda yitirmiş bir geleneği temsil iddiasında olan sizler, o MHP’nin kısmen rektifiye edilmiş halinden başka bir şey olmayan İyi Parti gibi bir çeteyle aynı fotoğraf karesinde yanyana görünmeyi içinize nasıl sindireceksiniz?.. Siz o geçmişi bundan sonra hangi yüzle ağzınıza alacaksınız? (Alınteri)

Etiketler
Daha fazlası

İlgili

Close