GENÇLİK
Nereye?..
…Kısacası, yaşamında tek bir kere bile insan yerine konulmamanın bütün öfkesi ve kini boşalıveriyor Kürdün üzerine…

Bugünlerde yolunuz hiç otogarlara düştü mü? Gençlerin askere nasıl gönderildiğine hiç şahit oldunuz mu, olduysanız ne hissettiniz?
Yarı maç tezahüratı, yarı sloganvari “Tekbiiiir Allah-u Ekber” nidalarına karışan anaların ağlamaları ve çığlıkları arasındaki asker uğurlamaları… Buna eşlik edense, gırla giden Kürtlere dönük küfürler… Ağırlıklı bölümü cılız bedenlere sahip bu gençlerin askere uğurlanması, Yunusların koruması altında işte böyle yapılıyor.
Önlerinde -vurdukları Kürt oranında- “cennetin kapıları”nın açılacağı inancıyla, coşkunun taşkınlığa dönüştüğü uğurlamalar… Önüne gelene omuz atılabilen, hayatlarında hiç olmadığı kadar taşkın, hiç olmadığı kadar gözükara…
12 saat çalışmanın yorgunluğunun, patronundan yediği küfrün, ustabaşından işittiği azarların, aşağılanmanın, yaşamında tek bir kere bile insan yerine konulmamanın bütün öfkesi ve kini boşalıveriyor Kürdün üzerine. Arkasında devletin kolluk güçleri; Kürt, boşalmanın, deşarj olmanın aracı… Dolaşıyor elden ele. Bazen “piç” oluyor bu araç, bazen Kürdün “anası” bazen “bacısı” oluyor. Elden ele, dilden dile… Bugünlerde otogarların manzarası bu işte! Öyleki bir cümle söylesen bir anda seni parçalayacaklar, geride bir cesedin bile kalmayacak.
Kim bunu yapanlar? Bunların çevrelerinde hiç Kürt yok mu? Çalıştıkları işyerinde, mahallelerinde… Karşılaştıklarında ne diyorlar? “Dün akşam size, aklıma (tabii aklını kullandığını iddia edebiliyorsa), dilime ne geldiyse söyledim” mi diyorlar? “Ne söylüyorsun, bir şey söylemeye yüzün var mı” demezler mi adama!
Bu durumu hafifletmeye çalışmıyorum! Bu linç güruhlarının psikolojileri içinden bu durumu meşrulaştırmaya çalışmıyorum! Ama daha önce şahit olduk: Kürt gençleri de askere gönderilirken, “en büyük asker bizim asker“ diye bağrıldığında. İnsanda bir tiksinti yaratsa da bu, gerçeği değiştirmiyor. Tam tersine insanın daha çok gözünün içine sokuyor.
Kimsiniz siz?.. Bunu neden yapıyorsunuz?.. Askere gidip komutanın tokadını yiyeceğinizi kaç defa dinlediniz ağabeylerinizden? Oraya varıp da pişman olmayan tek bir kişinin bile olmadığı bu ortama göbek ata ata nasıl gidiyorsunuz?..
Sonra aklıma, “Bu taşkınlığın nedeni korku olmasın?..” sorusu geliyor. Yollanacağı Kürt dağlarında, nereden geleceği belli olmayan bir gerilla kurşununun hedefi olmak… Hani yıllardır yanı başında süren bu savaşın ölümle eşdeğer olduğunu, yıllardır uzaktan seyrettiği bu savaşa bu sefer kendisinin sürüleceğini düşünmekten ileri gelen korku… Zaten bu eşikte bulunduğunun ayırdında olmaktan kaynaklanan bu taşkınlık, birazdan otobüse bindiğinde zırıl zırıl ağlamaya dönüşür. Gidenin de uğurlamaya gelenlerin de garajları böyle zilzurna sarhoş doldurmaları da bu korku nedeniyle olamaz mı?..
Ayaküstü bir sürü soru beliriyor insanın kafasında. Sırtında “füze kalkanı” nereye gidiyorsun, “uyuyorsun” demek istiyorum. Ağızlarından salyalar saçarak bütün geçmişime ve geleceğime saldıran bu insanlara ne demeliyim? “Uyuyorsun” demek ne kadar işe yarar!.. “Hep anama küfrediyorsunuz, babamın da katkısı var dünyaya gelmemde, biraz da ona etsenize?” diye alaya alsam… Ya da deli gibi dalsam aralarına… İşe yarar mı?.. Onlarla aynı duruma düşer miyim? Birisi de bana “insanlığını yitirmiş” der mi? Yoruldum… Öfkemle birleşen kafamdaki soru yumağı yordu beni. Çaresiz, otobüs kalkana kadar dinliyorum.
Daha başka bir sürü şey geliyor aklıma… Bütün geçmişimizi ve geleceğimizi nasıl çaldıkları… Havadan inen “demokrasi”nin, bir gecede nasıl tuzla buz olduğu!
Ve sonra… “Biz Kürtler nasıl kazanırız demokrasiyi? Bu güruhu nasıl değiştiririz?” sorularının yanında, bir de bu soru kalıyor aklımda: “Bize özgürlük nasıl gelecek? Güruha insanlık nasıl kazandırılır?”
Bugünlerde hava karanlık, puslu, yönü beli olmayan günler!!!
Bugünlerde sizin de aklınıza bu sorular geliyor mu?
Siz de otogarda mısınız bir yöne gitmek için?..
Özgürlüğe, insanlığa…
Otogarda bulunuş nedeniniz ne?..